Politika

CHP Sözcüsü Yücel: Siyasette diyalog zemininin oluşmasının ve paradigma değişikliğinin öncüsü CHP olmuştur

06 Mayıs 2024 18:05

Partisinin MYK toplantısı ardından açıklama yapan CHP Sözcüsü Deniz Yücel, Erdoğan ve Özel görüşmesine değindi. "CHP'deki "değişim" meselesinin de bu gündemle kendini gösterdiğini ifade eden Yücel, "Partimizde yaşanan 'değişim' süreci, zaman içinde, daha iyi anlaşılacak ve bu değişim Türkiye'ye iyi gelecek demiştik. İşte bugün Türkiye'de siyasette diyalog zemininin oluşmasının da, siyasetteki paradigma değişikliğinin öncüsünün de; Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu görülmüştür" diye konuştu.

Toplantı sonrası açıklamasında, iktidarın eğitimdeki 'Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli' projesine ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e de tepki gösteren Yücel, "Hayalet öğrenci nedir, neden okula gelmiyorlar, sayıları ne kadar? Bunların hepsini tek tek ortaya çıkaracağız ve sen o koltukta daha fazla oturamayacaksın Yusuf Tekin! 'Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli' adı altındaki garabet, senin laik Cumhuriyete ve eğitim sistemine karşı yaptığın bir darbe girişimidir! Biz senin maarif modelini çok iyi biliyoruz. Senin maarif modelin sarıklılar, cübbeliler ve tarikat liderleri!" dedi.

Bugün CHP lideri Özgür Özel ile 2022 yılında öldürülen eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş'in görüşmesine de değinen Yücel, "Cumhuriyet Halk Partisi, kalleşçe katledildiği günden bugüne Sinan Ateş davasının yakın takipçisi… Bu suikastın tüm yönleriyle ortaya çıkarılıp, sorumlularını cezalandırılması için Sayın Ayşe Ateş'e hukuki destek vereceğimizi ifade ettik. Ve Ayşe Ateş görüşmeden çok memnun ayrıldı" dedi.

CHP Sözcüsü Deniz Yücel, Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında toplanan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından açıklamalar yaptı. MYK toplantısı sonrası açıklamasında ilk olarak iktidarın yeni 'Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli' müfredat projesine değinen Yücel, "AKP, iktidarda kalmalarının tek yolunun eğitim seviyesinin düşmesine bağlı olduğunu biliyor. İşte bu sebeple; eğitim sistemine bilinçli ve sistematik bir şekilde zarar veriyorlar. Bu amaç uğruna bakanlar değişiyor, ucube projeler uyduruluyor, eğitimle alakası olmayan vakıf adı altındaki oluşumlarla protokoller imzalanıyor" diye konuştu.

Yücel'in konuşmasından satır başları şöyle:

"Sınav odaklı son sınıf öğrencilerine başka çare bırakmayan, eğitim sistemindeki bozulmuşluğun ve çürümüşlüğün, bu bozuk düzenin mimarı AKP iktidarına sesleniyoruz; katlettiğiniz eğitim sistemiyle, geleceği kararan evlatlarımızın vebali sizin boynunuzda! Hayalet öğrenciler dediğimiz, pratikte okula gelmeyen evlatlarımızın vebali sizin boynunuzda!

Sınav sistemiyle bağdaşmayan müfredat nedeniyle okula gelmeyen öğrencilerin yanı sıra bir de ilkokul düzeyindeki hayalet öğrencilerimiz var. Yusuf Tekin'in başında bulunduğu Milli Eğitim Bakanlığı o kadar yozlaştı, yobazlaştı ve laçkalaştı ki, ilkokul çağındaki bir kız çocuğunun okulda kayıtlı olduğu halde okula gelmeyişini, sadece sınav zamanlarında sakallı cübbeli adamlarca okula getirilip özel odalarda sınavlara sokulduğu iddia ediliyor!

Milli Eğitim Sistemimizi, küçücük yavrularımızın körpe zihinlerini ve geleceklerini, AKP'nin ve Yusuf Tekin'in “Tarikatları STK olarak gören zihniyetine” ve ideolojik sapkınlıklarına, kurban etmeyeceğiz!
Onlar bu ülkenin umudu! Onlar Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği, Cumhuriyeti koruyacak, kollayacak ve yüceltecek olanlardır. Onları sizin karanlık, yobaz, cemaat ve tarikatlara esir olmuş zihniyetinize, asla ve asla kurban etmeyeceğiz!

Hayalet öğrenci nedir, neden okula gelmiyorlar, sayıları ne kadar? Bunların hepsini tek tek ortaya çıkaracağız ve sen o koltukta daha fazla oturamayacaksın Yusuf Tekin! 'Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli' adı altındaki garabet, senin laik Cumhuriyete ve eğitim sistemine karşı yaptığın bir darbe girişimidir! Biz senin maarif modelini çok iyi biliyoruz. Senin maarif modelin sarıklılar, cübbeliler ve tarikat liderleri!

Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz'ün tutuklanması

Bu ülkenin en önemli sorunlarından biri de hukuk tanımazlıktır. İktidar gücü ile sarhoş olanların, hukuku kendi siyasi çıkarlarına göre şekillendirme çabalarını görüyoruz… Bakın 12 Nisan'da Antalya'da hepimizi üzen bir teleferik faciası yaşadık…

Başlatılan soruşturma kapsamında Kepez Belediye Başkanımız Mesut Kocagöz, hiçbir suçu, hukuken hiçbir sorumluluğu bulunmamasına karşın önce gözaltına alındı sonra da tutuklandı. Oysa Mesut Kocagöz, teleferiği işleten ANET Genel Müdürlüğü'nden 28 Kasım 2023'te yani olaydan 4 ay önce istifa etmişti. Bu kararın hukuki değil siyasi bir karar olduğu daha ilk günden belliydi... İki gün önce açıklanan bilirkişi raporu bu durumu bir kez daha ortaya koydu…

Bilirkişi raporundan okuyorum:

'Olayın meydana geldiği gün boyunca teleferik otomasyon sisteminde çok sayıda düşük tork hatası oluşmasına rağmen hata kodunun nedenlerine dair inceleme yapılıp, gerekli önlemler alınmadan sistemin çalıştırılmaya devam ettirildiği anlaşılmaktadır.  Olaya yakın bir süreçte yolcuların uyarısıyla sistemin durdurulmasının akabinde gerekli kontroller yapılmadan sistemin tekrar çalıştırılması sonucu olay meydana gelmiş ve hemen sonrasında teleferik kontrol/kumanda sistemi elektriksel olarak tüm sistemi durdurmuştur.'

ANET Antalya İnş. Tur. San. ve Tic. A.Ş.'de Mesut Kocagöz'ün, 28 Kasım 2023 tarihine kadar ANET Genel Müdürü görevi yaptığı ve görevinden istifa ettiği, Mesut Kocagöz'ün kazanın olduğu 12.04.2024 tarihinde genel müdür ya da işveren sıfatı olmaması sebebiyle kazada sorumluluğunun olup olmadığının savcılıkça değerlendirilmesi gerektiği' ifade edilmiş.

Kazada bir ihmal varsa bu ihmalin sorumlusu Mesut Kocagöz değildir!  Mesut Kocagöz derhal serbest bırakılmalıdır! Sırf Cumhuriyet Halk Partisi'nden seçildi diye hukuken sorumluluğu olamayan birini, yargıya baskı yaparak tutuklatamazsınız... Seçimlerle kazanamadığınızı, hukuku alet ettiğiniz siyasi manevralarınızla cezalandıramazsınız.

1 Mayıs tutuklamaları

Bir ülkenin toplumsal mutabakat metni olarak tanımlanan Anayasa'ya uyulmaması,
O anayasa ile kurulmuş Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması kabul edilemez. Çok uzağa gitmeye gerek yok… Anayasa Mahkemesi kararına rağmen hükûmet, işçilerin 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamasını engellemek için her yola başvurdu.

Sokakları trafiğe kapatan polis, Saraçhane'de toplanan grupları, Bozdoğan Su Kemeri önünde yola kurulan barikatla durdurdu. Barikatı aşmaya çalışan gruplara biber gazı ve plastik mermiyle müdahale edildi. Saraçhane'de bir polisin verdiği “Basını Süpürün” talimatı AKP iktidarının işçi haklarına, basın özgürlüğüne, toplanma ve yürüyüş haklarına karşı tutumunu ortaya koydu. 'Herkes önceden izin almadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir' diyen Anayasanın 34. maddesi ihlal edildi, Basın özgürlüğünü güvence altına 26 ve 28'nci maddeler de çiğnendi.

Ne ilginçtir ki tam 42 bin polis ile demokratik hakkını kullanmak isteyen işçileri karşı karşıya getiren,
Mevcut anayasada güvence altına alınan temel hak ve özgürlükleri yok sayan iktidar, şimdi yeni anayasa yapmak istiyor. Anayasayı tanımayan, Anayasa Mahkemesi kararlarını yok sayan, uygulamayan bir anlayışla anayasa değişikliği konuşmak üzere masaya oturmayacağımızı daha önce ifade etmiştik. Bir başka önemli nokta da basın özgürlüğü, 1 Mayıs'ta 'İletişim Başkanı' sıfatıyla konuşan, AKP'nin sansür, manipülasyon ve propaganda sorumlusu, önce CHP'nin aralarında olduğu demokrasi güçlerini hedef aldı. Montajlı seçim propagandasının mimarı da olan bu zatın açıklamalarını not ettik. Bu zat,1 Mayıs İşçi Bayramı için 'ideolojik saplantı' diyen, bireylerin 'siyasi görüşlerinden ve aidiyetlerinden' rahatsız olan biri…

Sinan Ateş cinayeti ve Özel'in eşi Ayşe Ateş'le görüşmesi

Cumhuriyet Halk Partisi, kalleşçe katledildiği günden bugüne Sinan Ateş davasının yakın takipçisi… Bir buçuk yılın sonunda iddianame tamamlandı. İddianameden anlıyoruz ki; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Sinan Ateş'in öldürülmesine ilişkin soruşturmada olayın azmettiricilerine hiç kafa yormamış. Azmettiriciler bir yana Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş'in verdiği ifade dahi iddianamede yer almamış! Evet, yanlış duymadınız, katledilen Sinan Ateş'e en yakın isim olan eşi Ayşe Ateş'in olayla ilgili ifadesine başvuruldu fakat ifadesi iddianamede yer almadı!

İddianame adeta gerçekleri ortaya çıkarmak için değil gizlemek için hazırlanmış… Bu suikastın Türk siyasi tarihine bir kara leke olarak geçmesini istemiyoruz. Siyasi ayağının da olduğunu bildiğimiz bu davada birilerinin kayırılmasını, korunmasını asla kabul etmiyoruz. Bu suikastın, kayıtlara sırf faili meçhul olarak geçmesin diye birkaç ismin üstüne yıkılmasına ikna olmuyoruz. Sinan Ateş'in ailesinin acısının bir nebze olsun hafiflemesi adına, ülkede hukuk düzenine olan inancı kaybetmemek adına azmettiricilerinin ortaya çıkmasında ısrar ediyoruz.

Bugün Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş'le Genel Merkezimizde bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmede Ayşe Ateş iddianameden ve yargı sürecinden memnun olmadığını, mutsuz olduğunu ve adaletin tecelli etmesi noktasında derin şüphelerinin bulunduğunu Genel Başkanımızla paylaştı.

Olayın planlı ve organize bir eylem olması, olayın perde arkasındaki azmettiricilerinin, siyasi ayaklarının yeterince araştırılıp iddianamede sanık sıfatıyla yer almaması gibi eksiklikler ve çarpıklıklar nedeniyle iddianamenin iade edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu suikastın tüm yönleriyle ortaya çıkarılıp, sorumlularını cezalandırılması için Sayın Ayşe Ateş'e hukuki destek vereceğimizi ifade ettik. Ve Ayşe Ateş görüşmeden çok memnun ayrıldı.

Erdoğan ve Özgür Özel görüşmesi

Geçen hafta, tüm basının yakından takip ettiği bir ziyaret vardı. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı ziyaret etti. Emekli maaşlarından, asgari ücrete, Gezi tutuklularından, tutuklu generallere, atanmayan öğretmenlere, ülkemizin, toplumun, demokrasimizin önemli sorunları olarak gördüğümüz gündem maddeleriyle ilgili görüşlerini paylaştı. Örneğin her siyasi partinin, birbirinden farklı bir beka sorunu tanımı vardır. Bizce deprem gerçeği bu ülkenin bir beka sorunudur. Uzmanlarca beklenen 'Büyük İstanbul Depremi' şayet hükümet ve yerel yönetimler bir arada bir önlem alınmadan gerçekleştiği takdirde, milyonların öleceği, ekonominin çökeceği, sanayinin duracağı, tedarik zincirinin kopacağı büyük bir afete dönüşebilir.

Bu konuda ivedi bir şekilde 'Afetle ve Depremle Mücadele Bakanlığı' kurulması Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel tarafından Sayın Cumhurbaşkanına önerilmiştir. Bakanlığın ismi önemli değil.
Biz Depreme Dirençli Kentler diyoruz. İsmi o mu olur, Depremle Mücadele Bakanlığı mı olur, Afetle Mücadele Bakanlığı mı, bir şekilde belirlenir. Böyle bir bakanlıkta Mecliste grubu bulunan her siyasi partiden bir bakan yardımcısı atanmasını ve bu önemli meseleye, hep birlikte, siyasi çekişmeden uzak bir şekilde eğilinmesini önemsiyoruz.

Genel Başkanımızın yaptığı bu ziyaret, hiç şüphesiz ülkemiz demokrasisinde önemli bir kilometre taşıdır. Diyalog kurulmayan, karşıt fikirlerin medeni bir şekilde konuşulup, tartışılmadığı siyaset anlayışı, hiçbir zaman olumlu bir sonuç vermemiştir. Bu diyalogsuzluğun ağır sonuçlarını ve bedellerini de; her zaman halkımız ve ülkemiz ödemiştir. İşte çok uzun yıllar sonra, siyasetteki diyalog zeminini oluşturan, bu olumlu zeminde de, halkın gerçek gündemini dile getiren Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel olmuştur.

Kamplaştıran, kutuplaştıran, zehirli bir dil kullanarak ötekileştiren, rakibine ağır eleştiriler yöneltmekten başka hiçbir şey yapmayan siyaset kurumu, sorunlara çözüm üretme noktasında halka hiçbir fayda sağlamaz. Elbette eleştiri olacaktır. Ağır eleştiri de olacaktır. Ancak toplumun sorunlarının çözülmesi noktasında iletişim, diyalog, istişare ve müzakere de demokrasinin olmazsa olmazlarındandır.

Bu konuda Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, kendi adına, partimiz adına ve muhalefet adına üzerine düşen adımı atmıştır. Hatırlayacaksınız, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 31 Mart Yerel Seçimleri sürecinde de, halkın gündemi olmayan ve suni gündemler yaratacak hiçbir sanal tartışmanın içinde olmadık. Ve partimizde yaşanan 'değişim' süreci, zaman içinde, daha iyi anlaşılacak ve bu değişim Türkiye'ye iyi gelecek demiştik.

İşte bugün Türkiye'de siyasette diyalog zemininin oluşmasının da, siyasetteki paradigma değişikliğinin öncüsünün de; Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu görülmüştür. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, aynı yöntemleri uygulayarak farklı bir sonuca ulaşılamaz. Türkiye'nin normalleşmeye, demokratikleşmeye, enflasyon, hayat pahalılığı, emekli maaşları gibi toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren sorunları ivedi bir şekilde çözmeye ihtiyacı var.

Ve bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi üzerine düşen her şeyi yapacaktır. Biz gücümüzü sandıktan aldık, sandıktan aldığımız güç, sandığın asıl kahramanı olan halkımıza hizmet olarak yansıyacaktır."