Sağlık

"Depresyona mecbur değiliz"

"Bizi gerçekten kaygılı olmaya itebilecek pek çok nedeni kısa bir sürede ve bir arada yaşadık, ama..."

18 Nisan 2017 19:13

Hürriyet yazarı Osman Müftüoğlu, "duygu durumu bozukluğunun" son yılların en önemli ve en yaygın ruh sağlığı problemlerinden biri olduğunu vurgulayarak "Bizi gerçekten kaygılı olmaya itebilecek pek çok nedeni kısa bir sürede ve bir arada yaşadık. Ekonomik sorunlar, terör belası, darbe tehdidi, iç göçler, sınırlarımızda devam eden savaş durumu, ülkemize misafir ettiğimiz çok sayıda komşumuzun bizim geleceğimizde yaratabilecekleri sorunlar bunlardan sadece bazıları ve bunlar bile zaten yeterli nedenler. Ama bunların hiçbiri (hepsi bir arada da olsalar) bizi 'depresyon mecburu' yapmamalı, depresif insanlar haline getirmemeli" dedi. 

Osman Müftüoğlu'nun "Depresyona mecbur değiliz" başlığıyla yayımlanan (18 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Son yılların en önemli ve en yaygın ruh sağlığı problemlerinden biri; duygu durumu bozukluğu. Özellikle “kaygı” durumu ve “endişe” hali neredeyse herkesin sorunu olma yolunda. Bana sorarsanız bu sürpriz bir gelişme değil, beklenen bir sonuç. Nedenine gelince...

Bizi gerçekten kaygılı olmaya itebilecek pek çok nedeni kısa bir sürede ve bir arada yaşadık. Ekonomik sorunlar, terör belası, darbe tehdidi, iç göçler, sınırlarımızda devam eden savaş durumu, ülkemize misafir ettiğimiz çok sayıda komşumuzun bizim geleceğimizde yaratabilecekleri sorunlar bunlardan sadece bazıları ve bunlar bile zaten yeterli nedenler.
Ama bunların hiçbiri (hepsi bir arada da olsalar) bizi “depresyon mecburu” yapmamalı, depresif insanlar haline getirmemeli.
Motivasyonumuzu koruyarak ve yenileyerek yani daha çok iyimserlik, olumlu bakış, pozitif yaklaşım geliştirerek de bu kaygı durumuyla mücadele edebiliriz.
Bu bir anlamda kendi Passiflora’mızı üretmemiz, beynimizdeki kaygı düşmanı doğal antidepresanların (serotonin, endorfin, dopamin) miktarının artırılması anlamına geliyor. 
Düzenli egzersiz yaparak, sosyal ilişkilerimizi kısıtlamak yerine çoğaltarak ve daha diri tutarak, ailemizle daha sık ve uzun süreli beraberliklerin fırsatlarını yaratarak, çok daha önemlisi duaların gücüne sığınarak ve tabii ki yukarıda da belirttiğim gibi kişisel motivasyonumuzu yüksek tutarak bu işi kendimiz de -ilaçlara muhtaç olmadan- başarabiliriz.

Lazerle yağ aldırdım sorunumu yine de çözemedim, ne yapayım?

Kilo problemi sağlığın suiistimale en müsait alanlarından biri, belki de birincisidir. Böyle olduğu için de her yıl yeni bir zayıflama ilacı, her ay yeni bir zayıflama teknolojisi cihazı “mucize çözüm” tavlamalarıyla piyasaya verilir.

Bu “davul tozu” çözümler listesine zayıflama kremleri, iğneleri vs. de dâhildir ve “Lazerle yağ eritmek” de işte bu tür davul tozu veya sinek yağı tipi palavra çözümlerden biridir.
Kilo vermenin ve kilo sorununu çözmenin, daha doğrusu kilo problemini yönetmenin kuralları bellidir.
Bir: Eğer bir metabolik/hormonal problem varsa tedavi edilecek. İki: Sağlıklı beslenme ve düzenli aktivite alışkanlığından asla vazgeçilmeyecek!
Hepsi bu. Gerisi palavradır...

Haftada iki gün hocayla 
çalışmak yetmez

Bedenimiz sürekli enerji üretmek zorunda. Yaşayabilmek, sağlıklı yaşayıp iyi yaşlanabilmek ve ayakta kalabilmek, hatta uyuyabilmek için bile bu enerjiye ihtiyacımız var. O enerjinin kaynağı da yiyip içtiklerimiz.
Yiyip içtiklerimiz hücrelerimize şeker olarak ulaşıyor. 
Hücrelerde, hücrelerin mitokondri olarak bilinen cihazlarında oksijen ile şeker yakılarak ATP enerjisi üretilip o kullanılıyor. 
Sağlıklı yaşam ve kilo yönetimi işinin sırrı da zaten burada başlıyor. 
İnsan bedeni her gün düzenli enerji kazanmak (bunun için yiyip içiyoruz) ve o enerjiyi tam ve eksiksiz olarak yakmak zorunda. 
Bu nedenle sadece aldığınız enerjiye odaklanmanız yetmez.
Özeti şu: Madem ki her gün yiyip içiyoruz, bunu her gün yakmak zorunda olduğumuzu da unutmayacağız. 
Yakma meselesinin haftada iki gün pilatesle, özel egzersiz hocalarıyla çözülmeyeceğini, her gün düzenli aktivite yapmak zorunda olduğumuzu unutmayacağız. 

Yoğurt ilaç gibidir

Çok sık tekrarladım ama yeniden hatırlamanızda fayda var. Süt ürünleri en sağlıklı protein kaynakları. Ayrıca içlerindeki kalsiyum, probiyotik bakteriler ve prebiyotik diğer yapılar nedeniyle de süt ürünleri son derece değerli besinler.

Ama yoğurdun bir süt ürünü olarak önemli ayrıcalıkları olduğunu da unutmayın. Düzenli yoğurt tüketiminin sağlığı korumanın en önemli anahtarlarından biri olduğunu aklınızdan hiç çıkarmayın.
Yaşınız 30’un, hele hele 40’ın üzerindeyse sloganınız şu olsun: Her gün en az bir kâse yoğurt. Unutmayın: Yoğurt kilo kontrolünü kolaylaştırır. Bağışıklığı güçlendirir. Probiyotik gücü artırır. Kemiklere güç verir. Kasları destekler…

“İlaçsız bir çözüm var mı?”
diye sormayı unutmayın

Özellikle acil ve akut sağlık sorunlarımızın çözümünde ilaçlardan faydalanmak kadar mantıklı bir yaklaşım yoktur. Çoğu hastalığımızı ilaçlar olmasaydı tedavi de edemezdik.
Daha da mühimi bize bir anda hayatı zehir edebilen sağlık sorunlarının (baş dönmesi, ishal, kusma, baş ağrısı) ya da yaşamsal hastalıkların (kalp krizi, felçler, mikrobik hastalıklar) üstesinden de gelemezdik.
Yani işin bu yönüne baktığımızda “iyi ki ilaçlar var” demeli ve ilaç üreticilerinin hakkını vermeliyiz. Ama bu bilgi şu bilgiyi görmezden gelmemizi de gerektirmez.
Hepimizin “içten gelen, doğal ve son derece etkili” bir sağlık koruma sistemimiz var. Bu “doğal iyileşme” sisteminden de bir şekilde istifade etmemiz lazım.
Eğer bu sistemden yeterince istifade etmeyi becerirsek ilaç kullanımımız emin olun daha az olacaktır. 

İyi hayat için 4 küçük not

◊ Iskalamak istemiyorsanız yavaşlamayı deneyin.
◊ Gökkuşağı sadece bakmak içindir, anlamak için değil! Ve hayat bazen gökkuşağı gibidir.
◊ “Ne zaman yaşlıyım?” sorusunun yanıtı tek cümlede saklıdır: Yapacak bir işiniz yoksa “hoş geldin yaşlılık” diyebilirsiniz.
◊ Gülmesini bilmeyen (hayat dükkânı dâhil) dükkân açmasın!