Gündem

Ermeni Patrikhanesi avukatı Elbeyoğlu: Devlet, davada taraf kabul ettiği patrikhanenin tüzel kişiliğini tanıdı

"Yargıtay kararı kesinleştiği anda tescillenmiş olacak"

27 Şubat 2018 18:32

Yargıtay’ın geçtiğimiz günlerde Ermeni Patrikhanesi’nin taraf olduğu Sanasaryan Han hakkında tapu iadesi davasını kabul etmesiyle, devlet dolaylı olarak patrikhanenin tüzel kişiliğini tanımış oldu. Bugüne kadar Türkiye’de tüzel kişiliği bulunmayan dini kurumlar, (patrikhaneler, hahambaşılık) işlemlerini cemaat vakıfları üzerinden yapıyor, çalışanlarının sosyal güvencesini sağlayamıyor ya da düzenlediği faaliyetler hukuki zeminde gerçekleşemiyor. Türkiye Ermeniler Patrikhanesi avukatı Ali Elbeyoğlu, Yargıtay’ın kararını T24’e değerlendirdi.

Patrikhanenin hukuki varlığını konuştuğumuz Elbeyoğlu, “Tüzel kişiliği olmayan bir kişinin dava açma yetkisi yok. Davacı ya da davalı, iki sıfattan biri olabilmeniz için tüzel kişiliğinizin olması gerekiyor. İlk etapta mahkeme de reddetmedi bizi, davayı reddetti. Orada en azından ilk yerel mahkeme tüzel kişiliğimiz tanımış oldu. Tabii bizim için Yargıtay’ın kararı önemliydi. Yargıtay vilayet mahkemesi kararını bozarken,  bizim de tüzel kişiliğimizi tanımış oldu” dedi.

Medeni Kanun’a göre, mahkeme kararıyla da tüzel kişiliğin belirlenebildiğini belirten Elbeyoğlu, “Tüzel kişilik kanunla belirleniyor, dernek olduğunuzda onun bildirimini yapıyorsunuz ama Medeni Kanun’a göre bu, mahkeme kararıyla da belirleniyor. Bu ikinci bir yol, biraz dolambaçlı ama  mahkemenin verdiği kararlarla da tüzel kişilik tescil edilebiliyor. Bizim de mahkeme kararıyla tüzel kişiliğimiz tanınmış oldu” ifadesini kullandı.

Ali Elbeyoğlu, Ermeni Patrikhanesi’nin tüzel kişiliğine dair sorularımıza şöyle cevapladı:

-Türkiye’de dini kurumların tüzel kişiliği konusundaki tartışma nedir, nasıl tanımlanır?

Cemaat vakıfları açısından değerlendirildiğinde Türkiye’de 162 tanesinin tüzel kişiliği var. Bunlar devlet tarafından tanınan ve Vakıflar Kanunu’nda tek tek isimleri geçen cemaat vakıfları. Bu 162 tanesinin dışındakilerin tüzel kişiliği yok ve tabii patrikhanelerin. Aslında bunların vakıf kapsamında da olmaması gerekiyor. Medeni kanunumuzda düzenlenen tüzel kişilik statülerinden ayrı kendilerine özgü bir statü belirlenmesi gerekiyor.

-162 cemaat vakfının, kilisenin tüzel kişiliği bulunurken, patrikhaneler (Süryani, Ermeni, Rum) ya da hahambaşılık tüzel kişiliği sahip değil.

Patrikhanenin avukatlığını 6-7 yıldır yürütüyorum. Patrikhanenin tüzel kişiliği yok, olmaması sorun teşkil ediyor.

 Patrikhane yok hükmündedir

-Tüzel kişiliğe sahip olmamak ne sıkıntılar doğuruyor?

Patriği devlet tanıyor ama onun dışında hiçbir şey yok. Patrikhaneyi tüm Türkiye biliyor, herkes zannediyor ki hukukta bir Ermeni Patrikhanesi var ama hukukta böyle bir kurum yok. Ne bir kişi çalıştırabiliyor, ne bankada hesap açabiliyor,  ne gayrimenkul alabiliyor… Yani hukuk yok sayıyor patrikhaneyi, biz buna hukukta “yok hükmünde”diyoruz.

Pratik sıkıntıları tek tek sayalım:

Personel istihdam edemiyor,

Gayrimenkul alamıyorsunuz,

Bağış toplayamıyorsunuz,

Çalışanınıza sosyal güvence sağlayamıyorsunuz,

Bir faaliyet yapacağınız zaman yapamıyorsunuz, yapılabiliyor ama hukuki olmuyor.

Yok olan bir şahsın yaptığı faaliyetlerden bahsediyoruz, Patriğin bile hukuki bir statüsü bulunmuyor.

Son 10 yıl içerisinde Rusya dâhil Avrupa ülkeleri bir kanun çıkardı, hepsinde de adı; dini özgürlükler yasası. Beyana dayalı dini cemaatlere tüzel kişilik tanıyor bu yasa. Türkiye’de böyle bir yasanın çıkmasını arzu ederim.

-Patrikhaneler bugüne kadar bahsini ettiğiniz işlemlerini nasıl gerçekleştiriyordu?

Hep muvazalı işlemler üzerinden. Başka vakıflar, başka kişiler üzerinden gerçekleştiriyorlar. Bu yüzden gerçek yapılan işlemle amaçlanan işlem arasında dağlar kadar fark oluyor.

-Kendi çalışanları da kurum çalışanı olarak gözükmüyor.

Görünmüyor, sosyal güvenceleri yok bu kişilerin, maaşları vakıflar üzerinden toplanan yardımlarla ödeniyor  ama hukuki değil bu yardımlar. Dolayısıyla da sıkıntılı işlemler oluyor ve devlet açısından bakınca da denetlenemiyor. Aslında devlet tüzel kişilik verse, diyelim ki herhangi bir yolsuzluk durumunda denetleyebilecek ama onu da yapamıyor. Çift taraflı olumsuz bir durum söz konusu,  denetleme devlet açısından bir güvence.  Pratik hayatta çok büyük sıkıntılar çekiyor patrikhaneler. Her işlemi muvazalı işlemler üzerinden yapmak zorunda kalıyorlar.

-Patrikhanelerin tüzel kişilikten doğan hakları nelerdir?

Temsil yeteneğine sahip olacaklar, nasıl yönetileceği, kimlerin seçileceği tüm bunların işleyişi belli olacak. Bu işleyiş cemaatin geleneksel yapısına uygun bir işleyiş tarzı olacak ve statüler hukuken belirli olacak. Tüm bunların dışında patrikhane kendi adına işlem yapabilecek. Banka hesabı açabilecek, yardım toplayacak, papazlarına ve çalışanlarına maaş dağıtabilecek, yaptığı bütün faaliyetler geçerli olacak. Şu anda tüm işlemleri geçersiz.

-Buna rağmen patrikhane Sanasaryan davasında taraf olabildi. İlk kez mi bir dava da taraf oluyor?

İlk kez oldu. Aslında Sanasaryan Han ve Sanasaryan Vakfı’yla ilgili, dava açtığımızda, tüzel kişilik bizim için tali konumdaydı. Sanasaryan Vakfı, Osmanlı döneminde kurulmuş bir vakıf ve Sanasaryan Han da bu vakfın aldığı bir mülk. Vakıf senedine baktığınızda tek amacı Ermeni yetim ve fakir çocukların eğitimi ve barınması. 1960’larda ihtilal döneminde hukuka uygun olmayan gerekçelerle el konmuş. Hukukun askıya alındığı bir dönemde ellerinden alınmış, biz buna ‘yolsuz tescil’ diyoruz. 6-7 yıldır bunun mücadelesini verdik, mahkeme reddetti davamızı ama Yargıtay bir üyenin muhalefetine rağmen kabul etti.  Bizi bu davayı açmaya iten saik, Sanasaryan Vakfı’nı tekrar canlandırmak ve tapusunu Sanasaryan Vakfı adına almak. Vakıf tüzüğünde vakfın yönetimi de belirlenmiş, buna göre de tek yöneticisi dönemin patriği. Patrik yoksa şayet kaymakamı, Sanasaryan’ın mütevelli heyeti oluyor. Yönetim kurulu olmuyor, denetim kurulu da olmuyor.  Tek kişinin yönetimine bırakılmış bir vakıf. Bunun davasını açabilmemiz için de Patrik Kaymakamı Aram Sırpazan’ın talebi ve vekâletini alarak, bu davayı açtık. Davayı açarken tüzel kişilik orada birinci sorun olarak karşınıza çıkıyor. Tüzel kişiliği olmayan bir kişinin dava açma yetkisi yok. Davacı ya da davalı, iki sıfattan biri olabilmeniz için tüzel kişiliğinizin olması gerekiyor. İlk etapta mahkeme de reddetmedi bizi, davayı reddetti. Orada en azından ilk yerel mahkeme tüzel kişiliğimiz tanımış oldu. Tabii bizim için Yargıtay’ın kararı önemliydi. Yargıtay vilayet mahkemesi kararını bozarken,  bizim de tüzel kişiliğimizi tanımış oldu.

-Hukuki anlamda bir çelişki oluşmuyor mu?

Tüzel kişilik kanunla belirleniyor, dernek olduğunuzda onun bildirimini yapıyorsunuz ama Medeni Kanun’a göre bu mahkeme kararıyla belirleniyor. Bu ikinci bir yol, biraz dolambaçlı ama mahkemenin verdiği kararlarla da tüzel kişilik tescil edilebiliyor. Bizim de mahkeme kararıyla tüzel kişiliğimiz tanınmış oldu.

-Tescillendi mi?

Yargıtay kararının kesinleşmesini bekliyoruz. Kesinleştiği anda tescillenmiş olacak.

-Tüzel kişiliğiniz tescillendiği  anda bundan doğan haklarınız da talep edecek misiniz?

Karar kesinleştiğinde ilk yapacağımız Sanasaryan Han’ın tapusunu almak ve sonrasında vakıflara müracaat etmek olacak. Daha sonra idari işlemler başlayacak. Sanasaryan Han Vakfı adına patrik işlemler yapmaya başlayacak. Orada kesinleşmiş yargı kararı varken, ‘bu işlemler yapılmasın’ diyemez devlet. Hukuk devletinde böyle bir gerekçe sunulamaz.

-Bu süreçte patrikhanelerin yaptığı her işlem yasa dışı olarak mı kabul ediliyor?

Tabii ki, illegal olarak görünüyor. Yasal olmayan şeyin karşılığı budur.

-Peki, neye göre davada taraf olabiliyor patrikhane?

Tüzel kişiliği, Medeni Kanun lafzıyla yorumladığınızda hüküm aynen şöyle: Bir amaç etrafında toplanan bir topluluk, tüzel kişilik olarak kabul edilebiliyor hukuk sistemi açısından ama bunu idari hukuk açısından kategorize edebilmek için ya vakıf ya dernek gibi tanınması gerekiyor. Bizim olayımızda patrikhane, Sanasaryan Vakfı’nın yönetim kurulu olarak tanınmış oluyor. Medeni Kanun açısından problem olduğunu zannetmiyorum. Dar yorumlarsanız, şöyle diyebilirsiniz: Patrikhane dava açamaz çünkü tüzel kişiliği yok. Devlet onları vakıf statüsüne de almamış, ayrı bir tüzel kişilik tanınmamış o yüzden dava açamaz. Genelde böyle yorumlanıyor. Medeni Kanun açısından yorumladığınız zaman bir amaç etrafından toplanan gruplara tüzel kişilik denebiliyor. Yargıtay da böyle yorumladı. Hukuka aykırı bir durum söz konusu değil. Yani zorlama bir karar değil, geniş anlamda yorumlanmış bir karar. Bana göre doğru olanı yaptı.

Bu karar kesinleştiğinde, Sanasaryan Vakfı adına faaliyette bulanabilecek patrikhane ama diyelim ki “SSK’ya bir işçi bildirimi yapabilecek mi” onları zamanla göreceğiz.

-Dini kurumlara tüzel kişilik verilmemesi siyasi bir kaygıdan mı kaynaklanıyor?

Siyasi ve çok gereksiz bir kaygı. Bu zannediyorum şundan kaynaklanıyor: Rum Patrikhanesi’ne tüzel kişilik verirsek, ekümenikliğini de tanımış oluruz gibi bir gerekçeyle bütün bu ihtiyaç görmezden geliniyor. Gereksiz bir kaygı ve hakkaniyetli bir sonuç doğurmuyor. Bence, devletin şüpheleri, güvenlik açısından endişeleri varsa ancak tüzel kişilik yoluyla çözülür.