Gündem

"Evde hazırda bekleyen bir çantam var; her sabah hâlâ dışarıda olduğumu söylemek için iki kişiyi arıyorum"

Uluslararası Af Örgütü, “Fırtınaya Göğüs Germek: Türkiye'deki korku ikliminde insan haklarını savunmak” başlıklı raporunu yayımladı

26 Nisan 2018 05:05

Uluslararası Af Örgütü, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri, kişi özgürlüğü ile güvenliği ve adil yargılanma haklarının hangi yollarla aşındırıldığına odaklanan “Fırtınaya Göğüs Germek: Türkiye’deki korku ikliminde insan haklarını savunmak” başlıklı raporunu yayımladı.

Yaşanan hak ihlallerinin “Keyfi Gözaltı ve Tutuklamalar”, “Terörle Mücadele Yasaları Kapsamında Hukuku İstismar Eden Kovuşturmalar”, “Muhalif Sesleri Susturmak Amacıyla Yapılan Tehdit, İftira ve Yıldırmalar”, “Toplanma Özgürlüğü Üzerindeki Haksız Kısıtlamalar” başlıkları altında incelendiği raporda “Türkiye hükümeti olağanüstü hali muhalif ve farklı görüşlerin alanını daraltmak için kullanmaya devam ederken, toplumun tüm kesimlerinde bir korku iklimi hâkim’’ tespitine yer verildi.

Af Örgütü'nün Kıdemli Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner ile Af Örgütü Türkiye Şubesi Basın Koordinatörü Beril Eski’nin açıkladığı 20 sayfalık raporda “Türkiye’de 21 aydır devam eden olağanüstü hal altındaki insan hakları alanı, kitlesel gözaltılar, davalar, yıldırma ve bağımsız sivil toplumun susturulmasıyla tahrip edilmiş durumda. İnsan hakları için seslerini yükseltmeye ve mücade etmeye devam edenler de ağır bir bedel ödüyor” değerlendirmesinde bulunuldu.

Terörle mücadele yasasının muğlaklığı

“Genel ifadelerle kaleme alınmış muğlak terörle mücadele yasaları muhalif görüşleri kriminalize etmek için kullanıldı” ifadelerinin yer aldığı raporda, “Silahlı terör örgütü propagandası» yaptığı düşünülen beyanları suç olarak tanımlayan Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesinin 2. fıkrasının gazeteciler, akademisyenler, siyasi aktivistler ve başka kişilere, yazıları ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle hedef almak için sıklıkla kullanıldığına” dikkat çekildi.

İnsan hakkı savunucularına yönelik baskılar

Raporda, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’e düzenlediği askeri harekatı eleştirenlerin gözaltına alınması, Osman Kavala’nın gerçekçi delilleri bulunmaksızın aylardır tutuklu bulunması, gazeteci Mehmet Altan’ın Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tahliye edilmemesi, Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı olan Taner Kılıç’ın, telefonunda ByLock olmadığının 4 farklı uzman tarafından belgelenmesine rağmen halen tutuklu bulunması, Büyükada’da gerçekleştirdikleri toplantıda gözaltına alınan 10 insan haklı savunucusunun yargılandıkları davanın halen devam etmesi” OHAL yönetiminin insan hakları savunucularına yönelik baskılarına örnek olarak gösterildi.

Kapatılan dernek ve STK’lar

OHAL KHK’ları ile kapatılan derneklere dikkat çeken Af Örgütü, raporunda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Bağırıyorlar, çağırıyorlar. 370 dernek kapattık. Neden? Oralarda konaklayacaklar, pinekleyecekler, terör örgütüne destek sağlayacaklar, biz de onları meşru bir organ olarak göreceğiz. Vurduk kilidi, gitti. Hadi bakalım açın da görelim!” açıklaması hatırlatılarak “Hedef alınan örgütler arasında Türkiye’nin önde gelen çocuk hakları örgütü Gündem Çocuk, 11 kadın hakları derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) gibi avukatlar tarafından kurulan örgütler ve yerlerinden edilen kişiler ile mültecilere insani yardım sunan örgütler de yer alıyor” ifadeleri kullanıldı.

“Hükümet temsilcilerinin kamuoyu önündeki ithamlarıyla kişiler, yaşamları boyunca damgalanıyor”

“Çok sayıda üst düzey hükümet temsilcisinin insan hakları savunucularını kamuoyu önünde (ve gerçeğe aykırı bir biçimde) ‘terörist’, ‘darbe savunucusu’, ‘vatan haini’, ‘yabancı ajan’, ‘düşman yandaşı’, ‘casus’, ‘devlet düşmanı’ olmakla ya da ulusal veya ahlaki değerlere karşı çıkmakla itham ettiği birçok örnek mevcut” denilen rapor şöyle devam ediyor:

“Tüm bu sözlerin Türkiye’de bir etkisi var: Kişileri yaşamları boyunca damgalamakla kalmayıp, aynı zamanda insan haklarına yönelik şiddeti teşvik ederek, hak savunucularının hükümet yanlısı veya diğer devlet dışı aktörler tarafından fiziksel saldırı ve öldürmeler de dâhil olmak üzere ciddi saldırı riskiyle karşı karşıya kalmalarına sebep oluyorlar.

Tehdit ve yıldırma yoluyla eleştirel seslerin susturulmasında sosyal medyanın kullanılması, hükümeti eleştiren ya da eleştirdiği düşünülen insan hakları savunucularının ve aktivistlerin olağanüstü hal süresince yaşamlarının sürekli bir parçası haline geldi. Aktivistlerin internet üzerinden aktif bir şekilde hedef alınmaları, çoğu zaman gözaltına alınmalarının ve kovuşturmaların da bir habercisi oldu.

LGBTİ+ örgütleri de, kişileri ya da yapılması planlanan etkinlikleri hedef alan yıldırma ve taciz kampanyalarında keskin bir artışın yaşandığını kaydettiler. Örneğin Ocak 2018 tarihinde Samsun’da cinsel sağlık konusunda yapılması planlanan bir etkinlik, sosyal medya üzerinden örgütlenen homofobik bir saldırı kampanyasının ardından, etkinliği düzenleyenler tarafından iptal edildi. Ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’ye ait olan belediyelerin de, saldırılardan korktukları için LGBTİ+ haklarını konu alan etkinlikleri düzenlemekten ya da bu haklarla ilgili olarak kamuoyu önünde pozisyon almaktan çekindikleri de bildirildi.”

Toplanma ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlama

Af Örgütü hazırladığı raporda son yıllarda kısıtlanan ancak OHAL ilanıyla doruk noktasına ulaşan toplanma özgülüğüne yönelik kısıtlamalara da geniş yer ayırdı. “Geçtiğimiz son beş yılda, toplanma özgürlüğü üzerindeki haksız kısıtlamalar ve protestoların bastırılması için aşırı güç kullanımı rutin bir hal aldı. Olağanüstü hal uygulaması ve bazı kentlerde kamusal alanlarda gösteri ve yürüyüş yapılmasına dair defalarca kullanılan genel yasaklar, örgütlerin barışçıl gösteriler düzenlemelerini ciddi bir biçimde sınırlandırıyor.” değerlendirmesinde bulunulan raporda, Onur Yürüyüşleri ve LGBTİ faaliyetlerin yasaklanmasına da dikkat çekildi.

"Evde hazırda bekleyen küçük bir çantam var"

Af Örgütü’nün görüştüğü insan hakları aktivistlerinin  raporda yer alan beyanları şöyle:

İnsan Hakları Savunucusu ve Adli Tıp Doktoru Şebnem Korur Fincancı: Evde hazırda bekleyen küçük bir çantam var. Her sabah [hâlâ dışarıda olduğumu söylemek için] iki kişiyi arıyorum. Olabileceklere hazırlıklıyım.

Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın avukatı Levent Pişkin:  Kendim kovuşturmaya tabi olduğum için, soruşturma aşamasında müvekkillerimi temsil edemiyorum – polis merkezinde tutulan birkaç avukatı görmeye gittiğimde görüşmeme izin verilmedi. O noktada artık bir avukat değildim.

Avukat Orhan Kemal Cengiz: Anayasa Mahkemesi’nin Mehmet Altan kararından sonra… Mahkeme kararını olumlu karşıladığımı ifade eden bir tweet attım… Hemen ardından ‘Ne yaptığını zannediyorsun? Dikkatleri üzerine çekiyorsun. Seni hapse atarlar. Başkalarını da tehlikeye atıyorsun’ diyen mesajlar aldım.

İnsan Hakları Derneği Genel Sekreteri Osman İşçi: Amaç korku iklimini muhafaza etmek. Polis tarafından gözaltına alındığınızda aileniz için çok korkuyorsunuz. Hepimiz korkuyoruz... Bu durum keyfi, öngörülebilir değil, etkin bir biçimde itiraz edemediğiniz için de cezasızlık söz konusu.

"Cezam ertelenmedi çünkğ yeterince pişmanlık göstermemişim..."

LGBTİ hakları için çalışan sivil toplum örgütü KAOS GL’nin kurucu üyesi Ali Erol: Yalnızca barışçıl bir fikri ifade ettiğiniz için gözaltına alınıyor ve özgürlüğünüzden mahrum ediliyorsanız, bunun adı cezalandırmadır

Gazeteci ve İnsan Hakları Savunucusu: Bana verilen ceza ertelenmedi… Çünkü mahkemeye göre ‘yeteri kadar pişmanlık göstermemişim’. Ben yanlış bir şey yapmadım, neden pişman olayım ki? Ama hapse girmek beni etkilemedi dersem yalan söylemiş olurum… Etkiledi çünkü. Mesela artık eleştirel metinlere imzamı koymuyorum. Bugünün Türkiye’sinde varolmanın kendisi bile tek başına bir mücadele.

Avukat ve İnsan Hakları Savunucusu Eren Keskin: Yaşlı anneme bakan yardımcımız beni her aradığında, eve polis geldi diyeceğini düşünüyorum. Görüşlerimi özgürce ifade etmeye çalışıyorum ama herhangi bir şey söylemeden ya da yazmadan önce iki kere düşünmem gerektiğinin oldukça farkındayım.

KHK ile kapatılan VAKAD kurucu üyesi ve sözcüsü Zozan Özgökçe: Şiddete maruz kalan kadınlara danışmanlık ve destek sağlanması alanında artık çok büyük bir eksiklik var. Çok zoruma gidiyor. Bu meşru ve bağımsız örgütü biz kurduk, ve hiçbirimizin herhangi bir silahlı grupla alakası yok.

"Camideki komiteden ve oğlumun okulundaki yönetim kurulundan sosyal olarak dışlandım…"

Sosyal medya paylaşımı nedeniyle gözaltına alınan gazeteci Sibel Hürtaş: Gözaltına alındığım tarihlerde hükümete yakın medya organları tarafından olumsuz ve kışkırtıcı makalelerle yoğun olarak hedef alınmıştım… Ama ben bir gazeteciyim. Gazetecilik ahlakı ve ilkeleriyle çalışırım ve mesleğimi icra etmeye devam edeceğim.

Eski Mazlum-Der Başkanı Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bir doktor ve insan hakları savunucusu olarak yıllarca yaşadığım ve çalıştığım kentten ayrılmak zorunda kaldım. Ailem yerinden edildi, çocuğum okulundan oldu… Camideki komiteden ve oğlumun okulundaki yönetim kurulundan sosyal olarak dışlandım… Sosyal medya üzerinden hakaretlere ve ciddi tehditlere maruz kaldım… Şahsıma yapılan bu tehdit ve hakaretlere karşı yaptığım suç duyurularıyla ilgili 17 aydır herhangi bir soruşturma yapılmadı. Ama tüm bunlara rağmen, barış ve adalet için mesajımın doğru olduğunu biliyorum. Konuşmaktan geri durmayacağım.

Gözaltına alınan insan hakları savunucusu Nurcan Baysal: Bence hâkim önüne çıkarıldığım gün her kesimden ve siyasi görüşten insanın mahkemeye gelmesi, gözaltımın sonlandırılmasında bir rol oynadı. Bu, yalnız olmadığımı gösterdi.

İnsan Hakları Derneği’nin Başkan Yardımcısı ve derneğin Diyarbakır Şubesi Başkanı Raci Bilici: Yetkililerden telefonumun iki yıl boyunca dinlendiğinde dair bir mektup aldım. Mahkeme her ay, ve her defasında herhangi bir şey bulunamadığını da söyleyerek, telefonumun dinlenmesine onay vermiş! Beni ve [İnsan Hakları Örgütü’nün] diğer yöneticilerini kamuoyunun bizi artık ciddiye almaması için yargılıyorlar.

Türkiye’ye ve uluslararası topluma tavsiyeler

Af Örgütü raporunda Türkiye’ye ve uluslararası topluma tavsiyeler de yer aldı. Türkiye’ye OHAL’in kaldırılması tavsiye edilen raporda, AB başta olmak üzere uluslararası topluma “Tüm siyasi diyalog ve ikili müzakereler, sivil toplum üzerindeki baskıya dair kaygıların dile getirilmesi için kullanılmalı” çağrısında bulunuldu. Raporda yer alan tavsiyeler şöyle:

Türkiye yetkililerine:

  • Bir suç işlendiğine dair inandırıcı kanıtlar olmaksızın terörle mücadele kanunları kapsamında tutuklanan Taner Kılıç, diğer insan hakları savunucuları ve sivil toplum aktörleri derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmalıdır.
  • İnsan hakları savunucuları ve diğer sivil toplum aktörleri, meşru insan hakları çalışmaları nedeniyle kovuşturmaya maruz kalmamalıdır.
  • İnsan hakları savunucularına ve diğer sivil toplum aktörlerine yönelen tehdit ve yıldırmalar soruşturulmalı ve sorumlular uluslararası hukuk ve standartlarla uyumlu olarak adalet önüne çıkarılmalıdır. İnsan hakları savunucularını ve diğer sivil toplum aktörlerini karalayan ve bu kişilere karşı ayrımcılık teşkil eden dilin kullanılmasından vazgeçilmelidir.
  • İnsan hakları savunucularının ve diğer sivil toplum aktörlerinin çalışmaları kamu önünde kabul edilmeli ve bu kişilerce yürütülen faaliyetlerin meşruiyeti tanınmalıdır.
  • Olağanüstü hal kaldırılmalı ve ulusal güvenliğe yönelen tehditlerle mücadele edilmesi için uygulanan meşru tedbirlerin ötesine geçen kanun hükmünde kararnameler ilga edilmelidir.
  • Olağanüstü hal kapsamında keyfi olarak kapatılan insan hakları örgütlerinin yeniden açılmaları ve el konulan varlıklarının iade edilmesi güvence altına alınmalıdır.

Uluslararası topluma:

  • Avrupa Birliği ve AB Üye Devletlerine: Tüm siyasi diyalog ve ikili müzakereler, sivil toplum üzerindeki baskıya dair kaygıların dile getirilmesi için kullanılmalı; AB-Türkiye Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi de dâhil olmak üzere Türkiye ile geliştirilen ikili ilişkilerde bu tartışmalar ve insan haklarıyla ilgili hükümlerin, uygun olan hallerde hayata geçirilmesi güvence altına alınmalı; Katılım Öncesi Yardım Aracı’nın (İPA) insan hakları ihlallerine katkı sağlamaması, Türkiye Adalet Bakanlığı tarafından yürütülen projelerin askıya alınması da dâhil olmak üzere, güvence altına alınmalıdır.
  • Avrupa Konseyi’ne: Türkiye’de sivil toplum üzerindeki baskının ele alınması için Bakanlar Komitesi, acil toplantı ve AİHM tarafından verilen kararların uygulanmasını sağlamak da dâhil olmak üzere sahip olduğu tüm araçları kullanmalıdır. Nisan 2017’de Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından kabul edilen genişletilmiş denetim mekanizması sıklıkla düzenlenen ziyaretler ve raporlamalarla fiili olarak uygulanmalıdır. Genel Sekreterlik bu kaygılarını yüksek düzeydeki siyasi diyaloglar vasıtasıyla kuvvetli bir biçimde dile getirmelidir.
  • Birleşmiş Milletler’in insan hakları ile ilgili organlarına: Ülkedeki durumla - özellikle olağanüstü hal ve sivil toplumla - ilgili raporlama ve bildirimlerde bulunma amacıyla Türkiye’ye gözetleme ziyaretlerine devam edilmeli ve izlemenin kapsamı genişletilmelidir.
  • İnsan Hakları Konseyi Üyesi Devletlere: İnsan Hakları Konseyi gündemi kapsamında, özellikle de 3. Başlık (Tüm İnsan Haklarının Teşvik Edilmesi ve Korunması) ve 4. Başlık (Konsey’in Dikkatini Gerektiren İnsan Hakları Durumları) altında, kolektif eylem de dâhil olmak üzere çabalara devam edilmeli ve bu çabalar artırılmalıdır.
  • Tüm Devletlere: Bu raporda yer verilen bireysel vakalar ve genel kaygılar, Türkiye ile olan ikili ilişkilerde net ve kuvvetli bir biçimde dile getirilmelidir.

Uluslararası Af Örgütü raporunun tam metnine ulaşmak için tıklayınız...