Gündem

"Fen liseleri için 40, imam hatip liseleri için 550 milyon lira harcanmış"

HDP Grup Başkanvekili Kerestecioğlu, çocuk istismarlarına yönelik suçlarda, cezaların artırılmasını öngören kanun teklifinde yer alan 12 yaş altı, üstü ayrımının tehlikeli olduğunu söyledi

16 Nisan 2018 21:45

HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, Meclis'te düzenlediği toplantıda, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından  açıklanan merkezi sınav sistemiyle öğrenci alacak olan okulların yarısından fazlasının imam hatip ve meslek lisesi olduğunu belirterek üniversiteye öğrenci yerleştirme başarısı her daim en üstlerde olan bazı okuların, nitelikli okullar listesinde yer almadığını söyledi.  Kerestecioğlu,  "2018 yılı bütçesinde fen lisesi inşaatları için 40 milyon TL, imam hatip lisesi inşaatları için ise 550 milyon TL harcanmış" dedi.

Filiz Kerestecioğlu, çocuk istismarlarına yönelik suçlarda, cezaların artırılmasını öngören kanun teklifini de değerlendirdi. 12 yaş üstü çocukla cinsel ilişkiye girmeyi normalleştiren bir yaklaşım içine girildiğini söyleyen Kerestecioğlu, “12 yaş altı, 12 yaş üstü ayrımı da çok tehlikelidir. 12 yaşa bir buluğ çağı olarak bakıyorlar” dedi. Kerestecioğlu, suç ve suçlu üzerinden yürütülen politikalarla bir yere varılamayacağını ifade etti.

Demirtaş’ın geçtiğimiz haftaki duruşmasının ulaşılması zor bir yerde yapıldığına ve medyanın önemli bölümünün de izleyici pozisyonunu aşamadığına dikkat çeken Kerestecioğlu, “Demirtaş’ın savunması kamuoyundan saklanıyor. Çünkü bu davada esas olarak  ‘demokratik siyaset yargılanıyor.’ Demirtaş’ın şahsında demokratik siyasete inananlar yargılanıyor. Çözümün diyalogla, müzakere ile sağlanacağına olan inanç yargılanıyor” diye konuştu.

 Kerestecioğlu, polise hakaret suçundan ceza alan HDP’li Osman Beydemir’in dosyasının Genel Kurul’da oylanıp oylanmayacağına ilişkin soruya,  “Biz bunun şahikasını Ahmet Yıldırım da gördük. 'Padişah bozuntusu' sözünden vekilliği düşürüldü. Hiçbir zaman bize yapılanlar hakaret olmuyor, onlar ‘ifade özgürlüğü’, muhalif olan birisi söz sarf edince ‘hakaret’ oluyor. Siyaset elindeki yargı silkinmedikçe aynı girdap devam edecek. Bunu değiştirecek olan da yargıdan bir şey beklemek değil siyasetin gücüdür. Osman beyin vekilliği düşmeyecek diyemem. Keşke öyle olsa” yanıtı verdi.

HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu'nun, gündeme ilişkin değerlendirmeleri şöyle:

"Geçtiğimiz hafta Sayın Selahattin Demirtaş’ın duruşmasını sizler de izlediniz, izlediniz mi bilmiyorum. Çünkü izleyicilerin ulaşması zor yerlerde yapılıyor. Basının büyük bir çoğunluğu maalesef böylesi tarihi davalarda dahi yalnızca izleyici pozisyonunda bulunabiliyor. Yazıcı, yayınlayıcı bir pozisyon olamıyor.

“Demirtaş’ın savunması kamuoyundan saklanıyor”

Demirtaş’ın savunması kamuoyundan saklanıyor. Çünkü bu davada esas olarak “demokratik siyaset yargılanıyor.” Demirtaş’ın şahsında demokratik siyasete inananlar yargılanıyor. Çözümün diyalogla, müzakere ile sağlanacağına olan inanç yargılanıyor.

Bunu bu ülkenin insanları görüyor. Demirtaş özellikle gençlerin gözlerinin içine baka baka “artık siz ölmeyin, öleceksek biz ölelim” diyebilen bir liderdir. Gençler de hala Demirtaş’ın gözlerine bakıyorlar. Onun sözüne kulak veriyorlar. Kimse gençlerin siyasete olan inancını yok etmeyi düşünmesin. Çünkü gençlerin demokratik siyasete katılımı hepimiz için en iyi olandır. Artık bu yaşlanmış siyaset, yaşlanmış zihinler gençlere yol açmalı. Bu nedenle de Demirtaş’ı serbest bırakın. Figen Yüksekdağ’ı serbest bırakın, Burcu Çelik’i, Ferhat Encu’yu ve tüm tutuklu seçilmişleri serbest bırakın.

“Demirtaş’ın cezaevinde olmasına neden olanlar cezaevinde”

Demirtaş’ın bugün cezaevinde olmasına neden olanların neredeyse tamamı darbeci oldukları iddiasıyla cezaevindeler. Bunu bir söz olarak söylüyoruz. Bakın; emniyet tutanaklarını tutan polisler FETÖ örgütü üyesi olmalarından dolayı cezaevindeler, dinleme kararlarını alan hakimler, dinleyen polisler cezaevindeler. Fezlekeleri hazırlayan savcılar cezaevindeler. Sur’u, Cizre’yi, Nusaybin’i yıkan dönemin komutanları cezaevindeler. 6-8 Ekim olaylarında olayların büyümesine sebep olan mülki amirler, emniyet yetkilileri cezaevindeler. Tüm bu kişiler cezaevinde ama bunların kumpasları nedeniyle Demirtaş 1,5 yıldır özgürlüğünden mahrum.

Bu söylediklerimiz gerçekten ağır. Bu insanlar cezaevindeyse Selahatitn Demirtaş, bizim arkadaşlarımız niye cezaevinde. Demek ki başka bir kumpas daha var.

Uçaklarda başka partilerden milletvekilleriyle birlikte yolculuk yapıyoruz ve iki kez aynı olayı yaşadım. Ceylanpınar’da iki polisin evinde uyurken öldürülmesi olayıyla ilgili. Çözüm Sürecini bitirdiği iddia edilen olay! İki ayrı yolculukta iki ayrı vekil aynı olayı örnek vererek ‘bakın işte bu yapıldı ve sesiniz çıkmadı’ dediler! Oysa sesimizin çıktığını sağır sultan duydu onlar duymuyor! Sabırla anlatıyorum; bakın böyle böyle oldu. Bu davada yargılanan kalmadı. Parmak izleri, karanlık şeyler var. Meclis’te de anlattık. “Bilmiyoruz” diyorlar. “Davada herkes beraat etti” deyince de “bilmiyoruz” diyorlar.

Bir cevap daha da anlamlıydı, “dinlemiyoruz Filiz hanım birbirimizi dinlemiyoruz!” İşte siyasetin getirildiği nokta bu! Duymayan dinlemeyen siyasetçiler, algıyla yönetildiği iddia edilen yurttaşlar! Ve olaylardan bihaber iktidar vekilleri. Bu gerçekten acıklı.

“Utanmadan OHAL’in uzatılması için önerge verecekler”

Hiç utanmadan, sıkılmadan yine bu hafta OHAL’in uzatılması için önerge verecekler! Çünkü OHAL’siz kıpırdayamaz, yaşayamaz hale geldiler.

Bir ülkenin gerçek ana muhalefet partisinin lideri siyasetçiler hapisteyken, OHAL sürerken bir ülkede asla demokrasi yoktur. Baskıcı, otokratik siyasetçiler bu yalana hep başvurur. Halkın elinden bütün demokratik kanalları alır, baştan aşağı şaibeli bir seçim yaparak demokratmış gibi bir imaj verir.

"En kurnazcası işkence rejimi kurup adını da demokrasi koymaktır"

Neden açıkça diktatörüm diye ortaya çıkmazlar? Çünkü uluslararası maliyeti fazladır açıkça diktatör bir rejim, askeri bir diktatörlük kurmanın. Diktatörlük kurarlarsa ABD de, Rusya da, Avrupa da bu ülkeyle yaptıkları silah anlaşmalarını meşru gösteremezler. En kurnazcası ülkede baskı, zapturapt, işkence rejimi kurup adını da demokrasi koymaktır.

“Çocuk istismarıyla OHAL’in ne ilgisi var”?

Bu ne güzel demokrasidir! Öyle güzel demokrasidir ki mesela bu hafta çocuk istismarı suçlarına ilişkin bir kanun tasarısı Meclis Komisyonlarında tartışılacak. Eskişehir’deyse kadın avukatlar bir masa açıp kamuoyunu bu tasarı hakkında bilgilendirmek istiyorlar. Vali masayı açmalarına izin vermiyor. Gerekçe ne OHAL! Siz OHAL’i darbecilere karşı ilan etmediniz mi? Çocuk istismarıyla OHAL’in ne ilgisi var. Ama her şeyle OHAL’in alakası var. İstemedikleri hiçbir sözün söylenmesine tahammülleri yok.

“Bu tasarı tek bir çocuğu dahi istismara karşı korumaz”

Kısaca tasarıya bakarsak, hükümet yine kendi üzerine düşen hiçbir sorumluluğu almamış. Yalnızca kamuoyunun öfkesini dindirsin diye cezaları artırmış, hadım getirmiş. Fakat bu tasarı tek bir çocuğu dahi istismara karşı koruyacak bir yasa değil. Kamuoyunun yüreği soğusun diye yasa çıkarılmaz.

Ülkemizde zaten şahıslara verilen cezalar her zaman yüksektir. Asıl devlet ve devlet görevlilerinin işlediği suçlara doğru dürüst ceza verilmez! Genel ilke böyle. İşte bu nedenle 18 yılı 40 yıla, müebbete çevirmekle hiçbir şey halledemezsiniz! Zaten bir insan “18 yıl yatacakmışım tamam şimdi o zaman cinsel saldırıda bulunayım, yok 40 yıl yatacakmışım o zaman cinsel saldırıda bulunmayayım” diye suç işlemez. İstikrarlı bir politikanız yoksa cezalar hiçbir şeyi önlemez. Hep suç ve suçlu üzerinden yürütülen politikalarla bunu sağlayamazsınız. Nato kafa nato mermer diye bir şey var. Yıllardır anlatıyoruz, anlamamakta ısrar ediyorlar ya da işlerine gelmiyor. Çünkü aslında dini esasları hayata geçirmek istiyorlar.

“12 yaş üstü çocukla cinsel ilişkiye girmeyi normalleştiren bir yaklaşım”

Yapılan 12 yaş altı, 12 yaş üstü ayrımı da çok tehlikelidir. 12 yaşa bir buluğ çağı olarak bakıyorlar. 12 yaş üstü çocukla cinsel ilişkiye girmeyi normalleştiren bir yaklaşım bu. 12 ve 15 yaş kademelendirmesinin ceza uygulamalarında sıkça karşılaşıldığı üzere 12-15 yaş çocuklarda rıza aranması gibi bir uygulamaya sebebiyet verebileceği gerekçesiyle kadınlardan ciddi itirazlar yükseldi, fakat görüyoruz ki yine bu itirazlar dinlenmedi.

Başka bir boyut; akranlar açısından ayrı bir düzenleme getirilmediğinden 14 yaşındaki iki çocuk yani akran olarak cinsel ilişkide bulunursa fail sayılan çocuk –ki genelde erkek çocuk olarak kabul ediliyor-, 40 yıla kadar hapisle yargılanacak. Eğer cebir tehdit olduğu öne sürülürse örneğin diğer çocuğun ailesi tarafından böyle bir iddia olursa çocuk müebbetle yargılanacak.

Oysa, halihazırdaki yasal durum da devam ettiği için 16 yaşındaki öğrencisine cinsel saldırıda bulunan bir öğretmen ya da evlenme yasağı olmayan akrabalardan veya babanın arkadaşının soruşturulması için şikayet gerekecek ve ceza yalnızca 2 – 5 yıl arasında olacak. Aynı şekilde suç, çocuğun babası tarafından 16 yaşını doldurmuş çocuğa karşı işlenirse ceza 10 – 15 yıl olacak.  Dolayısıyla 15 yaşını doldurmuş çocuklar için koruma hala zayıf olmayı sürdürüyor. Diğer yandan akranıyla cinsel ilişkiye girmiş çocuk 40 yılla, hatta müebbetle yargılanabiliyor.

Çocukların her bakımdan korunması, genç hukuku, akran hukuku diye bir hukukun oluşturulması gerekiyor. Cezalardaki bu orantısızlık, AYM’nin tasarıyı iptal etmesine de neden olabilir. Tabii AYM gerçek bir Anayasa Mahkemesi gibi davranabilirse!

“Cinsel istismar cinselliğin sadece araç olarak kullanıldığı bir şiddet suçudur”

Diğer yandan tamamen popülist bir ceza olan hadım yasalaşıyor. Cinsel istismar, cinsel saiklerle işlenen bir suçtan çok, cinselliğin sadece araç olarak kullanıldığı bir şiddet suçudur. Şimdi siz hormonları azaltarak, saldırganın zihnini de tedavi ettiğinizi mi sanıyorsunuz! Kişiye kastrasyon uygulayınca cinsel organıyla olmayabilir; ama bir cisim yoluyla da tecavüz etmesini nasıl engelleyeceksiniz!

“Nitelikli okulların yarısından fazlası İmam Hatip”

Bu listeye göre 1 milyon 200 bin öğrencinin sadece yüzde 10’u, yani 126 bin 536 öğrenci, Bakan Yılmaz’ın nitelikli olarak tarif ettiği 1.367 okula yerleşecek. Bu okullara bakıyoruz yarısından fazlası İmam Hatip ve Meslek liseleri. Sınav ile öğrenci alacak Fen Lisesi sayısı 309, öğrenci kontenjanı 35.500; Sosyal Bilimler Lisesi sayısı 89, kontenjanı 9.450; Anadolu Lisesi sayısı 222, kontenjanı 35.530, İmam Hatip Lisesi sayısı 298, kontenjanı 19.170. Nitelikli okullar listesinde 32 tane ilin bir tane bile Anadolu lisesi yok. Bu çok vahim. Üniversiteye öğrenci yerleştirme başarısı her daim en üstlerde olan örneğin Çağrıbey Anadolu Lisesi, Gebze Anadolu Lisesi, İzmir Buca Anadolu Lisesi gibi pek çok lise nitelikli okullar listesinde yok…

Milli Eğitimin stratejisi ortada: 2018 yılı bütçesinde Fen Lisesi İnşaatları için 40 milyon TL, İmam Hatip Lisesi İnşaatları için ise 550 milyon TL harcanmış. 

“Bir inanç biçimine “sapık”, “batıl” diyemezsiniz”

Deizme dönersek; bu olaydan bir gün sonra MEB Bakanı İsmet Yılmaz canlı yayınlanan bir TV programına çıkarak adeta özür dilercesine "Devlet Bahçeli'nin bu konudaki "Densiz bir uydurmadır" sözleri bizim de görüşümüzdür" ifadesini kullanıyor. Sonra da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş sahneye çıkarak, gençlerde deizm ve ateizmin yaygınlaştığı iddialarına ilişkin, "Bizim milletimizin hiçbir ferdi böyle sapık, batıl bir anlayışa asla prim vermez. Milletimize, gençlerimize kimse iftira atmasın" dedi.

Tüm bu yaşananlar neresinden tutarsak elimizde kalıyor. Hepsi nefret suçu. Anayasanın 24’üncü maddesinde açıkça belirtildiği üzere bu ülkede “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” Yine Anayasanın 136’ncı maddesinde belirtildiği üzere “Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” Bunlar bizim anayasamızda yazıyor. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, kabul edersiniz etmezsiniz ama bir inanç biçimine “sapık”, “batıl” diyemezsiniz. Diyanet İşleri Başkanlığı açıkça nefret suçu işlemiştir.

“Artık sizin dininiz hoşgörüsüz bir ‘saray’ dini”

Duyuyor musunuz Sayın Diyanet İşleri Başkanı siz ne insanlara, ne inançlara eşit mesafede duran, saygı duyan birisi değilsiniz. Artık sizin dininiz hoşgörüsüz bir “saray dini”! Böyle bir dinin de Müslümanlar ya da kim olursa olsun inananlar arasında kabul göreceğini sanmıyorum! Ayrıca hatırlatmak isteriz ki maaşınızı her vatandaşın ödediği vergiyle alıyorsunuz. Saray size elden vermiyor sanırız!

"Bir bakan milyonların gözü önünde küçük düşürüldü"

Bu olay aynı zamanda MHP’nin bir sözü ile AKP’li de olsa, 20 milyon öğrenciden sorumlu bir bakan da olsa milyonların gözü önünde nasıl küçük düşürüldüğünü de göstermiştir maalesef.

Ama burada asıl gerçeklik, gençlerden dindar ve kindar bir nesil yaratamamış olmalarıdır. Gençliğin deizme yönelmesinin sebebi de sizsiniz. Kindar olan ise sadece sizsiniz Sayın Erdoğan!

Soru: 16 Nisan Referandumunun yıl dönümü. Bir değerlendirme yapar mısınız? 16 Nisan öncesinde vaad edilenlerle bugün yaşananlar örtüşüyor mu?

Spekülasyon, 2.30’dan 4.12ye çıktı dolar ama spekülasyon. 16 Nisan referandumu öncesinde huzur, refah dendi, ülkenin daha iyi yönetileceğini söyledi. Ama spekülasyon. Ama gençler kindar değiller. Kindar olan kendisi. Buradan iyi bir şey çıkmayacak. O zaman söylenenlerin hiçbiri olmadı, kimsenin içine sinmedi. OHAL’den vazgeçmemelerinin de sebebi bu. Aynı şaibe olursa bir seçim kazanamayacaklarının farkındalar. Biz demokratik bir seçimin yapılacağı sisteme götürecek her adımı bütün demokrasi güçleriyle atmalıyız. Onlar dış güçlerin eseri diyecek ama her şey iç güçlerin eseri, hiç düşman aramasınlar.

Soru: Macron’un Türkiye ile Rusya’yı birbirinden ayırdık yönünde bir açıklaması var, nasıl değerlendirirsiniz?

Macron’a da ihtiyaç yok. Bizde öyle bir dış politika var ki ne ABD ne Rusya diyoruz, hem ABD hem Rusya da diyebiliyoruz. Kafayı bir o tarafa bir bu tarafa dönüyoruz. Ülkeyi batağa sürükleyecek ilkesiz bir dış politika. Bugün Rusya ile arasına bir adım koysa ertesi gün 3 adım yaklaşabilir. İlkeli bir politika yok çünkü.

Soru: Baydemir fezlekesi gelecek mi? Hakaretle ilgili iktidar milletvekillerinin de çok fezlekesi var. Ne diyeceksiniz?

Biz bunun şahikasını Ahmet Yıldırım da gördük. “Padişah bozuntusu” sözünden vekilliği düşürüldü. Kendisi bu kadar hakaret eden, insanları aşağılayan bir lider en fazla hakaret davası açtıran, vekillerin bile vekilliklerinin düşürüldüğü bir dönem. Yargı siyasetin elinde. Başka zaman baktığınızda AİHM’e uluslararası sözleşmelere, Anayasaya baktığımızda bunların tamamen çöpe atılması lazım. Biz ne kadar dava açtık. Hiçbir zaman bize yapılanlar hakaret olmuyor, onlar “ifade özgürlüğü”, muhalif olan birisi söz sarf edince “hakaret” oluyor. Siyaset elindeki yargı silkinmedikçe aynı girdap devam edecek. Bunu değiştirecek olan da yargıdan bir şey beklemek değil siyasetin gücüdür. Osman beyin vekilliği düşmeyecek diyemem. Keşke öyle olsa."