Kültür-Sanat

Fulya Erdemci: Bienali Gezi’yle karşılaştırmak Gezi’ye haksızlık

13 İstanbul Bienali'nin küratörü Erdemci: Bana devrim küratörü gibi davrananlara teşekkür ediyorum ama ben sergi küratörüyüm

11 Ekim 2013 23:07

Özgür Duygu Durgun

Boğaziçi Üniversitesi’nin 150. Yıl etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen ’13. İstanbul Bienali : Anne Ben Barbar mıyım?’ başlıklı panelde yıl içinde birkaç defa protesto eylemlerinin ve hararetli tartışmaların hedefi olan Bienal bir kez daha tartışıldı.

Bienal’in küratörü Fulya Erdemci ve  Boğaziçi Üniversitesi, Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi Suna Ertuğrul’un katılımı ile Zafer Yenal’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde sanat-sermaye ilişkisi, Bienal’in kurumsal sponsorluğunu Koç’un üstlenmesine olan tepki, Gezi olaylarından sonra Bienal’in daha önce kullanacağı açıklanan kamusal alanlardan çekilerek Arter ve Salt gibi güvenli ve konforlu mekanlara alınması gibi bir dizi  hararetli tartışma yeniden gündeme geldi. Küratör Fulya Erdemci, anımsatılan bu eleştirilerin pek çoğunun haklılık payı olabileceğini belirtirken protesto ve eleştirilerin ‘bağnazlık’ noktasına gelmemesi gerektiğini savundu

Son olarak geçen Mayıs ayında Kamusal Sanat Platformu tarafından ‘sanat-sermaye  ilişkisi’ nedeniyle protesto edilen ve tatsız tartışmaların yaşandığı Bienal ile ilgili ‘sokaktan kopma, konforlu alana çekilme’ eleştirilerine ise şöyle cevap verdi Erdemci: ‘’Protestolar , sanat kapital ile yapılamaz gibi bağnazlık boyutuna geldiğinde düşünmek lazım. Eski Yunan’dan bu yana sanat iktidarların müdahale alanı olmuş. Rönesans İtalyası’nda Mediciler ortaya çıkmış. Sanat tertemiz bir odada yapılan bir şey değildir, sanat sistemin bir parçasıdır. Bugün kullandığımız akıllı telefonların üretiminde çocuk işçilerin çalıştırılmadığını nereden bilebiliriz? Ancak sanat diğer alanlardan farklı olarak kendi işleyişine eleştirel olarak bakan bir yapıdır. 1950’lerde sanatçılar sanatı galerilere hapsetmemek için sokağa çıktı…Sonuçta bu sorular haklı sorular ama ‘sanat kirli, onu öldürelim’’ gibi bir noktaya gelmemeli. Kaldı ki Bienalde sanat ve sermaye ilişkisini çok ciddi eleştiren işler de var’’.

 

'İstanbul’daki dönüşüm Bizans’tan Osmanlı’ya geçişten de şiddetli'

 

Fulya Erdemci, İstanbul’un son 10 yılına damgasını vuran kentsel dönüşümün Bizans’tan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan ise Cumhuriyet’e geçişten daha şiddetli olduğunu belirterek; bu değişime paralel olarak aslında Güney Yarımküre’den Kuzey’e Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya artık tüm dünyada son 30 yıla yayılan bir zaman diliminde kentsel dönüşümle beraber eşitsizliklerin çoğaldığını;  Occupy eylemleri, Gezi direnişi gibi eylemlerin ortaya çıktığını ve tüm bu hareketlerin yeni bir dünya arayışına işaret ettiğini söyledi. 

 

'Sanatçılardan özellikle Gezi ile ilgili iş istemedik'

 

Buradan hareketle Bienal’e özellikle dünyanın hızlı dönüşüm geçiren bölgelerinden sanatçıların davet edildiğini belirten Erdemci, dünyada sanat açısında da yeni jeopolitik değerler oluştuğuna dikkat çekti. Gezi olaylarına da değinen Erdemci, Bienal hazırlıklarına ve mekanlarına dair çok önceden başlayan bir karar süreci olduğunu belirtti.  Gezi olayları sonrasında Bienal’in kamusal mekanları olarak daha önce düşünülen Gezi Parkı, Galata, Karaköy gibi alanlardan isteyerek çekildiklerini; Belediye’ye Bienal’i kullanma fırsatı vermek istemediklerini söyledi. Bienalin aslında yerel yönetim açısından büyük bir prestij ve gerek PR gerekse pazarlama açısından getireceğini belirten Erdemci  bu süreçte sanatçılardan özellikle Gezi ile ilgili iş üretilmesini talep etmediklerini söyledi ve şöyle dedi: ‘Bunu bir jest olarak yaptık, bu sayede bu alanlarda olanların izlenmesi ve sokakların sesinin dinlenmesi gerektiğini düşündük."

 

‘Devrim küratörü değilim, sergi küratörüyüm’

 

Gezi ile Bienal’i karşılaştırmanın doğru olmayacağını belirten Erdemci, Bienal’in Gezi olaylarının yaşandığı kamusal alanlardan çekilmesinin boşluk yarattığına, Bienal’in bu boşluğu toplumla daha fazla iletişimle doldurması gerektiğine dair bir eleştiriyi ise ‘Gezi olayları belki yüzyılda bir olan,  toplumsal dinamiği olan bir olay; Bienal ise iki yılda bir gerçekleştirilen kavramsal bir çerçevesi olan bir sergi. Bütün bu olanları paketleyip  sergide sunmak her şeyden önce Gezi’ye haksızlık olurdu.  Bana devrim küratörü gibi davrananlara teşekkür ediyorum ama ben sergi küratörüyüm’’ şeklinde cevapladı.

Bienalin kavramsal çerçevesi ve başlığı çerçevesinde kamusal sanat tartışmalarının öne çıktığı panelde küratör Fulya Erdemci, bienalin kavramsal çerçevesi olan kentsel dönüşüm ve kamusal alanda sanatın teorik, pratik ve artistik anlamda açılımına da değindi. Kamusal alan temalı kavramsal çerçevenin geçen yıl Temmuz ayında oluşturulduğunu ve şair Lale Müldür’den alınan ‘Anne Ben Barbar mıyım?’ dizesiyle bütünlük kazandığını belirten Erdemci günümüzde artık tek bir kamudan bahsedilemeyeceğini; bienalin de bu doğrultuda ‘Farklı dünyalar birarada yaşayabilir mi? Kolektif hareket edilebilir mi? ‘ gibi sorulardan yola çıktığını anlattı.