Gündem

Hıncal Uluç yazılarına 'Kalben' bir bakış: Pek çok kadının cinsel fantezileri arasında tecavüze uğramak vardır!

Kalben'in 'Yalakanım Bebeğim' şarkısını 'ayıp, mide bulandırıcı, utanç verici' ilan eden Uluç'un kadınlara dair yazılarında bir gezinti...

03 Kasım 2017 21:14

Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, konser keyfini evlerin salonuna taşıyan Sofar’la tanıdığımız, ilk albümü çıkmadan önce YouTube’daki konser kayıtlarını dinlediğimiz Kalben’in yeni çıkan ikinci albümündeki “Yalakanım Bebeğim” şarkısıyla ilgili sert bir yazı kaleme aldı. Şarkıyı “ayıp ve utanç verici" olarak nitelendiren Uluç, “bir sapkınlığı yoksa her erkeğin şarkıda bahsi geçen kadından nefret edeceğini” savundu. 

Sinema eleştirisinden futbol yorumculuğuna, klasik müzik yazarlığından siyasete geniş bir yelpazede yazan, aralarında Yenigün, Cumhuriyet, Erkekçe, Cumhuriyet ve Sabah’ın da bulunduğu birçok yayın organında yazan Uluç, "sevgililik halinde yaşanabilen karakter mutasyonunu" anlatan Kalben'in şarkısının sözlerini de yazısında paylaştı.

Şarkıyı ilk dinlediğinde sözleri yanlış duyduğunu sanarak albümün kartonetinde yazılanları kontrol ettiğini belirten Uluç, söyleyenin kadın olması dışında bir erkeğe yazıldığına dair herhangi bir ima ya da ifade barındırmayan şarkıyla ilgili olarak “feministleri geçin, ‘normal’ kadın dernekleri ve kadın hakları sözcülerinin” harekete geçmesini beklediğini de sözlerine ekledi. “Yalamak’tan gelen ‘yalaka’ lafı üzerine yazılan bu sözleri okuyup da midesi bulanmayacak kadın, erkek tahmin etmiyorum” diyen 78 yaşındaki yazar, yazısını “Yazıklar olsun!” ifadesiyle bitirdi. 

Uluç’un Kalben'in şarkısının sözlerine ilişkin yaklaşımı yazarın daha önce kaleme aldığı bazı tartışmalı yazıları da akıllara getirdi. Sabah'taki köşesinin ‘Tebessüm’ bölümünde yıllar içinde ‘taciz ve tecavüz güldürülerine’ de yer vermesiyle zaman zaman tepkilere hedef olan Uluç hakkında Ekşisözlük’te entry girilen sayfa sayısı bugün itibarıyla (3 Kasın 2017 Cuma) 352.  

T24'ün yaptığı derlemeye göre, Hıncal Uluç'un kadınlar hakkında öne sürdüğü görüşler nedeniyle tartışma yaratan bazı yazılarından bölümler şöyle:

"Pek çok kadının cinsel fantezileri arasında tecavüze uğramak vardır"

2003 tarihli bir yazısında kadın bedenini metalaştırması üzerinden eleştirilen Pirelli takviminin 2004 versiyonu ve çekeceği fotoğraflar için kadınlara giderek "Ben kadın fotoğrafı çekeceğim.. Ama benden evvel bu takvimi yapanların hatasına düşüp, erkeklerin dünyasındaki erkeklerin gözündeki kadını çekmek istemiyorum. Ben kadınların hayallerini canlandıracağım. Bana hayallerinizi anlatın" diyen Nick Knight’tan bahseden Uluç, kadınların hayal dünyasını oldukça provokatif bulmuş. “Bunlardan birini ben anlatmış olsam, feministler başıma taş yağdırırlardı, ‘Seni şovenist erkek domuzu’ diye” ifadelerini kullanan Uluç, şöyle de devam etmiş:

“Bir ara yeri düşmüştü de ‘Pek çok kadının cinsel fantezileri arasında tecavüze uğramak vardır’ demiştim, çok yakın arkadaşlarımın bana söylediklerine dayanarak. Bir dövmedikleri kalmıştı.”

Uluç’un kadınların fantezilerine dair şaşkınlığının devamını şuradan okuyabilirsiniz.

"Evde kalmış kenar mahalle kızlarının iç çekerek okuduğu romanlar…"

Hıncal Uluç, 2004 yılı sonlarına doğru yazdığı ‘Bridget Jones’un Günlüğü’ eleştirisinde, filmi “Evde kalmış kenar mahalle kızlarının iç çekerek okudukları romanlar vardır.. Onlardan biri filme çekilmiş sanki..” sözleriyle okuyucularına aktarmıştı. 

Yazısının devamında genç kızlara seslenen köşe yazarı, onlardan filmdeki erkek karakterler arasında bir seçim yapmalarını istedi. Türkiye’deki kadınların “Kılığa, kıyafete, gelenek/göreneklere, kurallara zerre önem vermeyen bir uçarı” olarak nitelendirdiği ancak “kaçabileceği, kaybolabileceği, göz açıp kapayıncaya kadar aldatabileceği” uyarısında bulunduğu “fevkalade yaratıcı gazeteci” yerine, daha tutarlı ancak “monoton” avukatı seçmesine şaşıran Uluç, konuyla ilgili olarak şu değerlendirmede bulunmuştu:

“Neden Colin tipinde yoğunlaşıyor kızlarımız?..
Neden en ünlü, en özgür, ekonomik özgürlüklerini kazanmış, yani bir erkeğe muhtaç olmayacak kadınlarımız dahi avukatı seçiyor?..
Çünkü.. Çünkü kendilerine güvenleri yok.. Kendine güvenen, güveni başkasında aramaya pek ihtiyaç duymaz..”

Uluç'un Bridget Jones’un Günlüğü'ne ilişkin yazısını şuradan okuyabilirsiniz.

"Yerde sürüklenen kadın oraya yerde sürüklenmek için gidiyor"

Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik olarak ikiyüzlü bir tutum sergilediğini 2005 yılındaki bir yazısında dile getiren Uluç, örneğini de 8 Mart kutlamalarında polisin kadınlara yönelik şiddetinin ardından Ankara’yı protesto etmek için toplantıya geç katılan Avrupalı siyasetçiler üzerinden vermişti. 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlamak için bir araya gelenlerin amacının “polise ölçüsüz şiddet kullandırmak, çıldırtıp saldırtmak” olduğunu savunan Uluç, “Yerde sürüklenen kadın oraya yerde sürüklenmek için gidiyor” yorumunda bulunmuş.

Hıncal Uluç'un bu yazısını şuradan okuyabilirsiniz.

"'Aileler her şeyi polisten beklemesin’ diyen Cerrah’a haksızlık ettiler…"

2009’daki bir yazısında, erkek arkadaşı Cem Garipoğlu tarafından vahşice öldürülen Münevver Karabulut’un ardından “Her şeyi polisten beklemesin aileler… Herkesin peşine polis dikemeyiz. Anneler, babalar, çocuklarına, kızlarına dikkat etmeliler” sözlerini kullanan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’a sahip çıkan Uluç, “saldırı kampanyasına maruz kaldığını” kaydettiği ve ‘yakın arkadaşı’ olduğunu ifade ettiği Cerrah’ın açıklamasının yanlış anlaşıldığını savunmuştu. 

Karabulut’un ailesinin kızlarının ölümünden kâr sağlamaya çalıştığını iddia eden Uluç, “İstanbul'da kaç milyon genç kız var?.. Bunlar kimlerle arkadaşlık yapar?. Geceleri nerde kalır?. İlaç, hap, eroin, kokain kullanır mı?. Satanistlik, bilmem ne hocacılık gibi garip tuzakların içine çekiliyor mu?.. Tabii polis takip edecek.. Ama genelde.. Özelde nasıl etsin?.. İstanbul nüfusunun yarısını polis yapmak gerek, öbür yarısını izlesin diye.. Özeli kim yapacak?.. Aileler.. Anne ve babalar.. Kızın gecelerini evin dışında geçiriyorsa sık sık, anne ve baba merak etmez mi, ‘Nerde kalıyor, ne yapıyor’ diye..” ifadelerini kullanmıştı. 

Hıncal Uluç'un bu yazısını şuradan okuyabilirsiniz.

"Sevgili Rojin, seni ‘seks kölesi' yapmak isteyen Serdar’a açtığın dava için özür dile…"

Köşe yazarı Serdar Turgut’un bir yazısında Kürt şarkıcı Rojin’le ilgili olarak “Dağa kaldırıp seks kölem haline getirirdim” ifadelerini kullanması da Uluç’un köşesine konu olmuştu. Turgut’un yazısını okuduktan sonra güldüğünü belirten Uluç, Rojin’le aralarında da konuya dair bir telefon görüşmesi geçtiğini aktararak, "Serdar kendi mizahi üslubu içinde, tipik bir Serdar yazısı yazmış. Senin adının geçmesi bu ülkenin Kürt kökenli en popüler, en ünlü kızı olmandan.. Kimseye hakaret kastı falan yok. Gül geç.. Sakın ola cevap vermeye falan da kalkma.." yorumunda bulunduğunu yazmıştı. Rojin’in sözünü dinlemeyerek Turgut’a dava açmasının ardından hayal kırıklığına uğradığını ve genç şarkıcının “belli ki kendisini tahrik edenlerin gazına geldiğini” iddia eden Uluç, şu satırları kaleme almıştı:

“Sevgili Rojin.. 
Senin kadar şakacı, senin kadar, sahne dahil bulunduğu her yerde insanlara kahkahalar attıran bir mizah ustası insanı, mizahtan anlamaz duruma düşürdün.. 
Çok yazık ettin.. 
Serdar özür diledi.. Sen de özür dile seni sevenlerden ve o davayı geri al!..”

"Tecavüz sıradanlaşsın, tek gecelik macera gibi bir şey kabul edilsin"

Dönemin en çok izlenen yapımlarından biri olan ve kasabanın zenginlerinin tecavüzüne uğramasının ardından zorla evlendirilen genç bir kadının hikâyesini anlatan “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisinin ardından “tecavüz” başlığını tartışmaya açan Uluç, toplumun kadın ve erkeğe yönelik ayrımcı tutumuna dikkat çekmeye çalışırken tartışma yaratmıştı. "Keşke sıradanlaşsa tecavüz de, Fatmagüllerin başına gelenler sıradan bir şey olarak kabul edilse, kızlar hayat boyu o leke, o travma ile yaşamasa, ya da ölmeseler..” diyen Uluç, feminist kadın yazarların kendisini eleştirebileceğini kabul ederek ortaya ‘alternatif’ koyduğunu savunmuştu:

“Sizin bu ahlak teorileriniz ve eğitiminizle tecavüz eden değil edilen ölüme mahkûm edilirken, bırakın o zaman tecavüz de sıradanlaşsın, One Night Stand/Bir gecelik macera gibi bir şey kabul edilsin, kızın başına gelen..

Türkiye'de yüzlerce, binlerce tecavüz kurbanı, can korkusundan başına geleni itiraf edemez, saklarken, ortaya çıkanların suçu ne, peki?.. Suçu ne?. Suçu ne?.”

Hıncal Uluç'un konuya ilişkin o yazısını şuradan okuyabilirsiniz.

"Su testisi su yolunda kırılır"

Kerem Altan’ın evinde rahatsızlanarak hayatını kaybeden sunucu ve oyuncu Defne Joy Foster’ın ölümünün ardından bir yazı kaleme alan Uluç, Foster’ın kendi evinde değil de bekâr bir erkeğin evinde hayatını kaybettiğini öğrenmesinin ardından “donduğunu” okuyucularıyla paylaşmıştı. Gazetelerdeki haberlerin hiçbirinde Foster’ın eşi İlker Yasin’in “durumundan” bahsedilmemesine tepki gösteren Uluç, “Defne öldü.. Onun için her şey bitti.. Ama bu genç adam yaşayacak.. 18 aylık bebeği ile yaşayacak.. Yarın o bebek aklını başına toplayacak yaşa geldiğinde "Baba bana annemi anlat" diyecek?.. Ne anlatacak İlker Yasin?. Gencecik, hayat dolu karısı, 18 aylık bebeğinin annesi beklenmedik şekilde ölmüş.. Ona mı ağlayacak İlker Yasin.. Yoksa bir bekar evinde, sabaha karşı kanında tonla alkolle ölü bulunmuş, ona mı çıldıracak?..” ifadelerini kullanmıştı. 

“Ortada çok açık, çok seçik bir şekilde ihanet olduğunu” savunan Uluç, “bir gecelik macera için kocasını aldattığını ve bebeğini unuttuğunu” iddia ettiği Foster’la ilgili yorumlarına şöyle devam etmişti:

"Ölmüş.. Allah rahmet eylesin..
Ama böyle bir insana, öldü diye saygı duymamı kimse benden beklemesin..
Kimse de, onu Azize ilan ederek, gençliğin önüne "Rol model" diye koymaya kalkmasın..
(…)
Defne'nin ölümü tipik bir "Su testisi, su yolunda kırıldı" olayıdır!.."

Hıncal Uluç'un Foster yazısını şuradan okuyabilirsiniz.