Medya

Karar yazarı: Döviz almış başını gidiyor, sorunu üstlenen tek bir bakan yok; 'Dolar yükseliyor' demek neredeyse suç!

"Yaptığımız tek şey 'yabancılar operasyon çekiyor' demekten öteye geçmiyor"

11 Ocak 2017 14:34

Karar yazarı İbrahim Kahveci, yükselen döviz kuruyla ilgili olarak "Bugün dolar, avro almış başını gidiyor. Ama ortada bu sorunu sahiplenen bir tane sorumlu göremiyoruz. Kimse dolardaki yükselişin getireceği zamları, maliyetleri üstlenmiyor" dedi. Kahveci, "Hatta ve hatta “dolar yükseldi” demek bile nerede ise suç kabul ediliyor. Yaptığımız tek şey 'yabancılar operasyon çekiyor' demekten öteye geçmiyor" diye yazdı.

İbrahim Kahveci'nin "Dolardan sorumlu bakan" başlığıyla yayımlanan (11 Ocak 2017) yazısı şöyle:

Gümrük ve Ticaret Bakanlığının son verilerine göre 2016 yılında 142 milyar 610 milyon dolar ihracat gerçekleştiren Türkiye, tam 198 milyar 577 milyon dolar da ithalat yapmıştır. Bu verilere göre 2016 yılında dış ticaretimiz 55 milyar 967 milyon dolar açık vermiştir.

Oysa bizim ihracat için sayamayacak kadar kurum ve teşviklerimiz var. Mesela “Türkiye İhracatçılar Meclisi - TİM” daha fazla ihracat için çalışıyor. TİM’in bir çok alt sektör ve kurumu da bulunmaktadır.

Ama daha fazla ithalat için bir tane kurum yoktur. Kimse de daha fazla ithalat için ek teşvik vermemektedir. Buna rağmen 2016 yılında ihracattan yüzde 39,2 daha fazla ithalat yapmış olduk.

***

Türkiye, 2001 yılında IMF liderliğinde yazılan ekonomi  programı ile dışa bağımlı-cari açık veren bir model uygulamaktadır. Yaklaşık olarak her yıl 30-40 milyar dolar arasında cari açık veriyor ve bu parayı yurtdışından bir şekilde alıyoruz. Tabii ki cari açığın büyük kısmını dış borç olarak kapatıyoruz.

Veya daha açık anlatımla ifade edecek olursak olay şu şekilde gelişiyor: Biz kazanmadığımız malları ithalat yolu ile satın alıp tüketiyoruz. Tükettiğimiz bu fazladan yabancı mallar karşılığında da yine yabancılardan gidip borç alıyoruz.

Biz yabancının malını tükettikçe, yabancı da bize borç veriyor. Biz de borç aldıkça daha çok yabancının malını tükettik. Ve böylece 14 yılda 544,5 milyar dolar cari açık verdik. Sonuç olarak dışa bağımlı bir ekonomik modeli ısrarla uygulamaya devam ediyoruz.

***

2003 yılında Türkiye’nin dış borcu 144 milyar dolardı. Bugün ise (2016 3.Ç) 417 milyar dolara ulaşan bir dış borca ulaştık. Dış borçlar 2003-2016 arasında 273 milyar dolar artış göstermiştir.

Dış borçlanmada ise asıl yük özel sektörün sırtına binmiştir. 2003 yılında 48 milyar 951 milyon dolar olan özel sektör dış borcu, 2016 yılında 293 milyar 692 milyon dolara ulaşmıştır. Özel sektörün dış borcundaki artış oranı tam yüzde 600 olmuştur. Veya bir başka ifade ile özel sektör dış borcu 2003-2016 arasında tam 6 kat artmıştır.

Şimdi bütün bunları neden yazıyorum? Hatta defalarca verdiğimiz bu rakamları yeniden neden pişirip servis ediyorum?

Tek bir nedenden dolayı...

Bugün dolar, avro almış başını gidiyor. Ama ortada bu sorunu sahiplenen bir tane sorumlu göremiyoruz. Kimse dolardaki yükselişin getireceği zamları, maliyetleri üstlenmiyor.

***

Moody’s dolardaki artışın firmaları etkileyeceğini, bununun üzerinden de bankaların etkileneceğini belirtiyor. Verdiğimiz cevap “olmaz öyle şey....”

Nasıl olmaz ki?

2002 yılında reel kesimin döviz açık pozisyonu 6 milyar 538 milyon dolardı. Ekim 2016 itibari ile reel kesimin dış açık pozisyonunun ulaştığı seviye tam 212 milyar 602 milyon dolara ulaşmış.

6,5 milyar dolar açık nerde...

212 milyar dolar açık nerde.

Bakın bakalım aynı dönemde GSYH ne kadar artmış?

Merkez Bankası verilerine göre 30 Aralık itibari ile verilen krediler 1 trilyon 687 milyar liradır. Bu kredilerin de 554 milyar lirası ise yabancı para üzerinden verilmiştir. Yani kur arttıkça yabancı paraya dayalı kredi ve dış borçlar da artmaktadır.

***

Bugün ihracattan daha fazla ithalat gerçekleştiriyoruz. Hatta bir malı üretmek-ihraç etmek veya yurt içinde satmak için de yaklaşık yüzde 80 oranında ithal mal kullanıyoruz.

Anlayacağınız o ki,  dış borç ve yabancı para kredisi olmasa dahi dolardaki artış doğrudan soframızı etkiliyor. Doğrudan satın aldığımız her ürüne maliyet olarak yansıyor. Köprüler-otoyollar bile artık dolara bağlanmadı mı?

O zaman neden dolardaki veya eurodaki bu artışı sahiplenmiyoruz?  Ortada ciddi bir umursamazlık var.

Bir dönem Güneş Taner dolardaki yükseliş için “benim namus meselem” demişti. Dolardaki yükselişi frenleyeceğini ileri sürerek, sorunu üstlenmişti. Ama bugün en büyük sorunlarımızdan biri de işte burası: Sorunu kimse üstlenmiyor. Kimse elini taşın altına koymuyor.

Hatta ve hatta “dolar yükseldi” demek bile nerede ise suç kabul ediliyor. Yaptığımız tek şey “yabancılar operasyon çekiyor” demekten öteye geçmiyor. İyi de yabancıların hareketine baktığımızda ortada 2-3 milyar doları aşmayan bir çıkıştan başka bir şey yok. Sahi nerde o operasyon çeken yabancılar? Bari buna bir cevap veren olsa...

Bugün, Türkiye ekonomisi için “yabancılar operasyon çekiyor” kelimesi en zayıflatıcı cümledir. Biz yıllarca “büyük ekonomi” söyleminde bulunmadık mı? O zaman 2-3 milyar dolarla operasyon çekilen bir ülke konumuna ne zaman geldik?

Yeniden söylüyorum. Sorun dışarıda değil, bizde. Türkiye 2-3 milyar dolarla yıkılacak ülke değildir. Sorunu görelim ve çözüme gidelim lütfen.