Kültür-Sanat

Kitap Kulübü: Her hafta bir kitap okumak ister misiniz?

Kitap Kulübü, "Kitapla yeniden tanışmak istiyorum" diyenler için...

İllüstrasyon: The New Yorker

21 Mayıs 2017 03:00

Türkiye’de basılan kitap sayısı yıllar geçtikçe artarken, okuma oranı buna paralel bir şekilde artmıyor. Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi (DESAM) raporuna göre, Türkiye’de insanlar ortalama olarak günde 6 saat televizyon izleyip, 3 saat internete girerken kitap okumaya sadece 1 dakika zaman ayırıyor. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) raporuna göre de Türkiye, okuma alışkanlıklarında Gambiya, Fildişi Cumhuriyeti gibi Afrika ülkeleriyle birlikte, 86’ncı sırada yer alıyor. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde yüzde 21 olan kitap okuma oranının yalnızca yüzde 0,01 olduğu Türkiye’de kurulan Kitap Kulübü, bu alışkanlığı tersine çevirmeyi hedefliyor. Bir internet girişimcisi ve projenin kurucusu olan Fatih Güner, internetle tanıştığı zaman okuduğu içerikleri kitapla eş değer tuttuğunu, bu yüzden kitap okumayı bıraktığını söylerken “Kitap Kulübü benim kitap okumaya dönmek için tutunduğum bir proje” diyor.

Kitap Kulübü, motivasyona ihtiyaç duyanlara, kitapla yeniden tanışmak isteyenlere ulaşmayı hedefliyor. 2016 yılının kasım ayında kurulan kulüp, belirli bir ücret karşılığında, küratörler tarafından seçilen dört kitabı her ay adresinize ulaştırıyor. Projede şu an için Edebiyat Kulübü ve İş Kulübü olarak iki farklı seçki tercih edilebiliyor. İlerleyen günlerde seçkilere üç farklı bölüm daha eklenecek.

Fatih Güner ile kitap okumayı, Kitap Kulübü projesini, projenin geleceğini konuştuk. Güner’in T24’ün sorularına verdiği cevaplar şöyle:

Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Ben bir internet girişimcisiyim. Üniversitede tasarım okumaya çalıştım ama devamsızlıktan atıldım. 2009 yılına kadar tasarımcı olarak iş yaptım, sonrasında ise dijital pazarlamaya geçtim. 2011’in başında kurduğum sosyalmedya.co sitesi ile Türkiye’nin en önemli teknoloji/girişimcilik medyalarından biri hale geldik. Aynı zamanda üniversitelerle ortak yaptığımız sosyal medya sertifika programları ile büyüdük. 2014’ün ortasında sosyalmedya.co’yu rakibimiz satın aldı. Sonrasında CHP için çalıştığım 6,5 aylık bir dönem var. 7 Haziran seçim kampanyasında, CHP’nin dijital seçim kampanyasının başındaydım. Avrupa’nın en büyük politik dijital kampanyalarından birini yaptık ekibimle. Akabinde de o ekiple birlikte bir ajans kurdum. Ajansım hâlen devam ediyor. 2016’nın kasım ayının sonunda da Kitap Kulübü’nü kurdum.

Kitap Kulübü’nü kurmaya nasıl karar verdiniz?

Ben okumayı 3,5 yaşında öğrenen biriyim. Annem ve babam çok kitap okurdu; dolayısıyla biz de onu görmüşüz ve ben de okumayı erken sökmüşüm. 7 yaşımla birlikte her gece yatmadan önce bir saat kitap okudum, 25 yaşıma gelene kadar… Sonra sosyal medya ile tanıştım. İnternette karşıma çıkan içerikleri, istemeden de olsa kitap ile eşdeğer tutmuş olmalıyım ki, kitap okumayı bıraktım. Kitap Kulübü benim kitap okumaya dönmek için tutunduğum bir proje.

“Eğer bir komünite olursak ve birbirimizi motive edersek, ben de daha fazla kitap okuyabilirim” dedim. Kendi sektörümde daha önce girişim satışı yapmış bir girişimci olarak bir tanınırlığım da vardı, dolayısıyla bu kulübü kurdum. Amacım her hafta 1 kitap okumaktı, insanlar da motive olsun, ben de motive olayım istedim. Kulüp kısa zamanda çok hızlı büyüdü, buradaki toplumsal sorumluluğun yanında, yayınevlerine ve okuyuculara kazandırabilecek bir platform kurabilir miyim sorusunun cevabını aramaya başladım. Babam vefatından önce yıllarca yayıncılık yaptığı için bu sektörü iyi tanıyordum, yayıncıların yaşadıkları sorunları iyi biliyordum. Abonelik modeli attım ortaya. Eğer yeteri sayıda abonesi olursa, yayınevlerinden çok daha uygun fiyatlarda kitap alabilir, dolayısıyla da okuyuculara kitapları aynı uygun fiyatlarla verebilirim, diye düşündüm ve 11 günlük çalışmanın sonunda siteyi açıp abonelik toplamaya başladım.

Fatih Güner / Fotoğraf: Nazlı Erdemirel

Kitap Kulübü nasıl işler, kitaplar nasıl seçilir?

Kitap Kulübü’nde küratörler var. Yani okuyacağımız kitapları seçen insanlar. Mesela iş kitaplarını ben seçiyorum, edebiyat kitaplarını deneyimli bir gazeteci ve edebiyat eleştirmeni olan Sevim Gözay seçiyor. Küratörler kitapları önce okuyorlar, o kitabı bazı kriterler çerçevesinde değerlendiriyorlar ve kulübe seçip seçmeyeceklerine karar veriyorlar. Ancak, küratörün bir kitabı seçmesi de yetmiyor. O noktada da satın alma kriterleri devreye giriyor. Küratör, satın alma sürecinin hiçbir yerinde yer almıyor, etik sebeplerden dolayı. Mesela satın alma kriterlerimizden bir iki tanesini söyleyeyim; her ay en az 1 kitap, bir Türk yazarın kitabı olmak zorunda. Her ay en az 2 kitabı butik yayınevlerinden almalıyız mesela. Büyük yayınevleri ile elbette çalışıyoruz, ancak küçük yayınevlerini de desteklemek zorundayız. Bu önemli bir kriter bizim için. Tabii bunlar gibi birçok kriterimiz var. Meşakkatli bir süreç.

‘Evde sosyalleşme’ dönemi

Akabinde, o ayın kitapları seçildikten sonra, o kitapları abonelere gönderiyoruz. Abonelik sistemi, 2017 ve 2018 yılının önemli e-ticaret trendlerinden biri olarak görülüyor birçok teknoloji sektörü raporunda. Alışkanlıkların çok öne çıktığı zamanlarda yaşıyoruz çünkü ve birçok insan, konu ‘kitap’ olduğunda, hep daha fazla kitap okumaya öykünüyor içten içe. Ayrıca, Türkiye’de özellikle son 1,5 yılda eğitim düzeyi yüksek insanlarda ‘evde sosyalleşme’nin arttığı zamanlardayız. Kitap okumak, bu anlamda evde sosyalleşme olarak sayılıyor.

Bizim geliştirdiğimiz altyapı, abone olan kişinin ödeme bilgilerinin anlaşmalı ve BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) onaylı bir ödeme kuruluşu tarafından saklandığı, her ay abonelik yenileme zamanı geldiğinde, sistemin otomatik olarak abonenin kredi kartından para çektiği bir altyapı. Abone o esnada aboneliğini istediği an iptal edebiliyor. Mesela bazen zamansızlıktan dolayı 1 ay abonelik donduran abonelerimiz var.

Sevim Gözay“Beyaz yakalıların daha çok kitap okumaya ihtiyacı var”

İlk önce beyaz yakalıların daha çok okumayı tercih ettiği kitaplar üzerinden ilerlemişsiniz. Sizi edebiyat okurlarına yönelik kısmı da açmaya yönelten ne oldu? Bundan sonra başka başlıklar da açmayı düşünüyor musunuz?

Beyaz yakalıların – aynen benim gibi – daha fazla kitap okumaya ihtiyaç duyduklarını biliyordum, konuştuğum tüm arkadaşlarım kitap okumak için hem zaman yaratmak istiyorlardı hem de motivasyon arıyorlardı. Ben aynı zamanda motivasyonel bir konuşmacı olduğum için – 2011’den beridir 200’den fazla etkinlikte konuşma yaptım – motive etme dinamiklerine hâkimdim. Tabii iş kitabı okumayı da seviyorum açıkçası, bildiğim konuyu seçtim ve oradan başladım.

Bu kadar hızlı ve böylesine büyüyeceğini tahmin etmemiştim. Çok hızlı bir şekilde iş kitapları aboneleri 200’e çıktı. Burada “Bir sorumluluk almalıyım” deyip edebiyat kitapları için küratör aramaya başladım ve zaten uzun zamandır takip ettiğim Sevim Gözay’a ulaştım. O da buradaki dinamikleri çok iyi gördü ve bence Kitap Kulübü’nün başına gelen en değerli şeylerden biri Sevim. Onun seçtiği edebiyat kitapları ve abonelerle arasındaki ilişki, tek kelimeyle mükemmel!

Abonelerin yüzde 65’i Anadolu’dan

Abonelik modelini henüz 18 Ocak’ta açmış olmamıza rağmen bugün Muş, Kayseri, Kars, Gaziantep, Diyarbakır, Iğdır, Artvin, Erzurum, Tunceli gibi illerde abonelerimiz var. Abonelerimizin yüzde 65’i İstanbul, Ankara ve İzmir’in dışından.

Sırada 3 kulüp var: Kişisel Gelişim Kitapları Kulübü, çok önemli bir marka ile birlikte yapacağımız Spor Kitapları Kulübü ve Bilimkurgu Kulübü. Bu 3 kulübün de küratörleri kendi alanlarında çok tanınmış ve çok okuyan insanlar.

Kitap satış sektörü: Resmen tekel

Kitaplar, piyasa değerinin çok daha altına satılıyor. Nasıl anlaşıyorsunuz yayınevleriyle? Ne kadar üyeniz var?

Kitap sektörünü iyi tanımak gerekiyor bu iş modelini anlamak için. Her şeyden önce, yayınevi sahibi olmanın çok kazançlı bir iş olduğu düşünülüyor toplumda. Bunun yanında birçok insan da kitapları sevdiği için bu sektörde para kazanacağını düşünüyor. Ancak, çok zorlu bir dünya bu dünya. Her şeyden önce, Türkiye’de kitap dağıtımcılığı sektörü birkaç büyük şirketin kontrolünde. Kitap satış sektörünün ise tek büyüğü var, resmen tekel.

Bir yayınevi, kitabını dağıtımcıya verdiğinde o kitabı satmış sayılmıyor, dolayısıyla ‘iade’si olan bir sektör bu, konsinye kitap satıyor aslında. Ayrıca ödeme vadeleri, sektörel bir ezber halinde minimum 5 aydan başlıyor. Yani bir yayınevi kitabını basıp, faturasını kesip, KDV’yi dahi ödedikten aylar sonra kitabının parasını alabiliyor. Bu sektörde ayakta durmak çok güç, dolayısıyla yayınlanan kitapların reklamı da yapılamıyor.

Kitap Kulübü, kitapları yayınevlerinden abone sayısı kadar satın aldığı için, iadesiz çalışıyor. Ayrıca bizim vadelerimiz de çok insani vadeler, yayınevi ödemelerini çok hızlı yapıyoruz. Hepsinin yanında ise, yayınevinin bastığı kitap eğer bizim seçkimize girdiyse, kitabın reklamını yapıyoruz. Yani, yayınevlerinin yaşadığı tüm büyük problemleri çözüyoruz tek seferde. Bu sayede de kitapları daha uygun fiyatla alıp, daha uygun fiyatla satıyoruz.

Her ay yüzde 40 büyüme

Şu anda 650’ye yakın abonemiz var ve her ay yüzde 40 civarında bir büyüme yakaladık. Kitap severlerin bize abone olmasında iki sebep var: Birincisi, evet, kitapları dramatik bir indirimle sağlıyoruz onlara. Etiket fiyatları 90 ila 130 TL arasında değişen kitapları sadece 49.90 TL’ye satıyoruz. İkincisi ise, bizim seçtiğimiz kitaplara güveniyorlar, bu sayede kitap okuma konusunda kendilerine olan güvenleri artıyor ve eskisine göre daha fazla kitap okuyorlar.

“Kitap ekleri okumayan editörler tarafından çıkarılıyor”

Sitenize üye kişiler, kitap seçimlerinden memnun mu? Riski yok mu bu seçimlerin, olumsuz dönüş aldığınız oldu mu hiç?

Yayıncılık sektörünün ‘internet’i tanıdığını düşünmüyorum. Çok eskide kalmış bir sektör bence yayıncılık sektörü. Görüştüğüm yayınevlerinin yüzde 80’i, bir alternatif satış kanalı olarak kendi web sitelerini bile kullanmıyor. Büyük bir ezber söz konusu iş yapma biçimi ile ilgili. Dolayısıyla, kitaplarını nasıl pazarlayacaklarını bilmiyorlar.

Türkiye’de bazı gazetelerin çıkardığı kitap ekleri var. Bu kitap eklerinin neredeyse tamamı, kitap okumayan editörler tarafından çıkarılıyor, bu söylediğimi not edin bir yere. Kitabın basın bültenini, sanki kitabı okumuş gibi gazete ekinde yayınlıyorlar. Suçlamak için söylemiyorum, sonuçta tüm sektörler bazı işleri otomatiğe alıyor, bu konuda söyleyecek çok bir şey yok.

Kitap sever birisi, bu kitap eklerini okuduğunda, basın bültenleri ile karşılaştığında veya kitap satan e-ticaret şirketlerinin web sayfalarında gezdiğinde, kitaplar hakkında yeterince iyi bilgi ve deneyimi alamıyorlar. Bu ayrımın farkına varmak çok ama çok önemli. Kitap okumaya daha fazla vakit ayırmayı isteyen birçok insan, kitabevinden veya internetten kitap satın alırken çok basit dinamiklerle kitap satın alıyor ve ilk 10-20 sayfayı okuduktan sonra, o kitabın kendisine hitap etmediğini anladığında, kitap okumaya karşı olan özgüveni zayıflıyor. Kitap Kulübü, tam olarak bu sıkıntıya çare! Biz, onlar için okuyoruz o kitapları ve kriterlerimiz var; bizim seçeceğimiz kitap akıcı bir dille yazılmış olmalı. Eğer çeviri kitapsa çevirisi robotize olmamalı, kolay okunur olmalı, mümkünse baskısı iyi olmalı, sayfalarda baskı çapakları olmamalı, kitabı elinize aldığınızda kitabın baskı kalitesi kendini hissettirmeli…

Edebiyat Kulübü'nün haziran kitapları

“Kitap seçiminden memnun kalmayan yok”

Şimdiye kadar kitap seçimlerimizden memnun kalmayan 1 kişi bile olmadı. Tabii öneriler çok oluyor, ‘Bu kitabı seçseniz ne güzel olur!’ diye. Bunları da dikkate almaya çalışıyoruz tabii. Abone olduktan sonra memnun kalmayan olmadı ama, abone olmadan önce önyargı ile yaklaşan var elbette, bunda da bir sorun göremiyorum. Bazı insanlar “Ben kendi kitabımı kendim seçerim” diyor. Bizim hedef kitlemiz değil bu tarz okuyucular, çünkü birçok insan da keşke bana iyi kitaplar seçen bir arkadaşım olsa diyor. Biz işte ‘iyi kitaplar seçen arkadaş’ız.

"Ezber bozacak bir girişim"

Bir girişimci olarak, Kitap Kulübü’nün geleceği ne olabilir?

Kendi sektörümde beni tanıyanlar bilir, eğer bir işi yapıyorsam, o işin iddiası vardır. İddiası olmayan bir iş yapmam mümkün değil. Nitekim, bilmediği sektöre girip gereksiz özgüven sahibi olan biri değilim. Bildiğim işi yaparım, en iyi şekilde yapmaya çalışırım, hedeflerimi en başta belirlerim. Kitap Kulübü, eminim Türkiye’de yayınevi, dağıtımcı ve kitabevi düzenini olumlu anlamda bozacak, buradaki ezberleri kıracak bir girişim. Yayınevlerini daha iyi olmaya, dağıtımcıları daha insaflı olmaya, kitabevlerini de rekabete zorlayacak bir girişim. Şöyle ki, Türkiye’de çok dramatik bir veri var elimizde: Satılan 100 kitabın 40 tanesi, sadece bir şirketler grubu tarafından satılıyor. Bu çok büyük bir tekel aslında. Dolayısıyla diğer kitap satıcıları başa çıkamıyor bu tekel ile, rekabet edemiyorlar. Çünkü rekabetin kuralları adilane bir şekilde belirlenmiyor. Biz, rekabetin kurallarını değiştirmeye çalışacağız. Kitap severlerin kitap satın alma alışkanlığını bu model sayesinde değiştirmeye çalışacağız. Bu sayede rekabet artacak, bu sayede sektörel bir elek görevi göreceğiz diye düşünüyorum. Bu model bir e-ticaret modeli değil, yayınevinden kitap alıp kitap satmıyoruz biz. Kitap Kulübü, aslında dağıtımcıyı aradan çıkan bir dağıtım modeli. Ben de bu girişimi bir dağıtımcı olarak konumluyorum zaten, kitap satıcısı olarak değil. Kitap Kulübü, insanların kitaba olan erişimini maddi ve lojistik yönlerden kolaylaştıran bir girişim. Bu iş modelini çok araştırdık, dünyada bir örneğini de bulamadık henüz. Aynı anda hem maddi fayda sağlıyoruz hem de duygusal bir ağ kuruyoruz komünitemiz ile.

Hedef: 15 bin abone

Öncelikle küçük hedeflerim var, her ay bir önceki aya göre biraz daha iyi yapabileceğimiz, her türlü hizmet geliştirmeye yönelik şeyler bunlar. Ancak büyük hedefim, 18 ayın sonunda 15 bin aboneye ulaşmış olan bir kulüp. Başarabileceğimizden eminim.

Türkiye’deki okuma oranlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de maalesef okuma oranları düşük. Ders kitabı haricinde basılan kitapların yüzde 80’ini, görünen o ki toplumun yüzde 20’si tüketiyor: 80/20 kuralı. Ancak ortada bütünsel bir istatistiki veri ya da sadece kitap okumaya dair yapılmış bir araştırma yok. Nitekim biz bu araştırma için de kolları sıvadık, çalışmalara başladık. Önemli akademisyenlerle bir araya geliyoruz ve onlarla kalitatif ve kantitatif verileri ortaya nasıl çıkarırız diye görüşüyoruz.

Ancak Türkiye İstatistik Kurumu ve Yayıncılar Birliği’nin bazı verileri var. Mesela, 2015 yılında Türkiye’de birbirinden farklı 52 bin kitap yayınlanmış, dünyada farklı kitap sayısı konusunda 5’inci sıradayız. Toplamda ders kitapları dahil yılda 700 milyon kitap basılıyor, dünyada 17’nci sıradayız. Bin 800 küsur yayıncı var, 6 bine yakın kitap satış noktası, 150 civarında irili ufaklı dağıtımcı var.

Yine de ders kitabı haricinde basılan kitap sayısı 150 milyon kadar, bu da 1 kişiye yılda 2 kitap düşüyor demek. Ancak ülkenin yüzde 50’si kitap okumuyor, en azından veriler bunu söylüyor. Hatta geçenlerde gençlerin kitap, sinema, tiyatro alışkanlıkları ile ilgili bir araştırma yayınlandı, durum çok dramatik aslında.

İş Kulübü'nün haziran kitapları

Ulusal veya uluslararası ölçümleme kuruluşlarında Türkiye kitap okuma alışkanlığında son sıralarda yer alıyor. 2011’de Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan rapora göre Türkiye’de düzenli kitap okuma oranı yüzde 0,01. Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin 2016 raporuna göre de Türkiye’de kişi başına düşen kitap sayısı 8.4’ken, günde ortalama okuma süresi 1 dakika. Bu rakamlara rağmen, Türkiye’de hâlâ Kitap Kulübü gibi projelere ümitlenmeli miyiz?

Rakamlar her ne kadar kötü bir tablo çizse de bence ümitlenmeliyiz. Bunun birkaç sebebi var. Her şeyden önce, farkında mısınız, özellikle son aylarda ‘kitap okumak’ bir eylem olarak daha ‘havalı’ hale geldi. Her ne kadar Penguen gibi bir dergi maddi olanaksızlık yüzünden kapanmış olsa da edebiyat dergilerinde dramatik bir yükseliş ve mükemmel satış rakamları var. İnsanlar, benim gördüğüm kadarıyla okuma yapmaya daha fazla vakit ayırmak istiyorlar.

İkincisi, amacım ülkemizin eğitim politikalarını eleştirmek değil ama eğitimdeki sorunlardan kaynaklanan bir şekilde, toplumun birçok kesiminde ‘en azından kitap okuyalım’ gibi bir bakış açısı yükseliyor. Son olarak ise az önce bahsettim, evde sosyalleşme birçok sebepten dolayı artışa geçti. İnsanlar evde kitap okumaya daha fazla vakit ayırıyorlar, ancak bu alışkanlık ve bakış açısı umarım toplumun tüm kesimlerinde kendine yer bulabilir. Zamanla göreceğiz.

Bir ayda dört kitap okumayı teşvik eden bir projenin sahibi olarak siz bir ayda ne kadar kitap okuyorsunuz?

Ben ailemle birlikte geçtiğimiz ağustos ayında İstanbul’dan Bodrum’a taşındım. İstanbul’un trafiği, keşmekeşi, stresi, mutsuzluğu, bombaları, yaşam tarzı gibi sorunlar bizi buna itti. Aynı zamanda dediğim gibi kitap okumaya zaman ayıramıyordum ve daha fazla kitap okumak istiyordum. Bodrum’a taşınma cesaretini de 15 Temmuz’dan sonra bulduk kendimizde ve buraya geldik.

İşlerim hâlen İstanbul’da, sık gelip gidiyorum, ancak Bodrum’daki evimizde bir odayı kendime ofis yaptım ve gündüzleri odamda çalışıyorum. Tabii trafik gibi zamanımı çalan dertlerim olmadığı için kitap okumaya çok daha fazla zaman ayırabiliyorum. Şu anda haftada 2 kitap okuyorum, ayda 10 kitap okuduğum oluyor, sayfa sayılarına göre –veya bazen yabancı dilde okuyorum, biraz daha yavaş okuyorum öyle olunca tabii. Eşim de ayda 4-5 kitap okuyor. Evimizde TV kanalları izlenmiyor zaten, eskiden çok fazla film ve dizi izlerdik, ancak artık o kadar zaman ayırmıyoruz onlara da, sonuçta neredeyse hepsi birbirinin aynı ve kitabın yerini tutmuyor.

Böyle bir projenin kurucusu olarak, okuma heveslilerine önerebileceğiniz bir şeyler var mı?

Kitap okumayı bir alışkanlık haline getirmelerini tavsiye ederim. Bu alışkanlığı kazanmak zor değil. Hatta bu konuda bir analoji yapabilirim: Bilir misiniz, bir kaleci yüzüne top yediğinde kendine olan güveni düşebilir, dolayısıyla ‘toptan kaçmak’ gibi eğilimde olabilir. Bu durum olduğunda kaleci antrenörlerinin izlediği bir yöntem var, kalecilerin kendilerine olan güvenlerinin yerine gelmesi için. Oyunculardan, vurdukları topları kaleciye çaktırmadan, kalecinin tutabileceği yerlere atmasını isterler. Bu sayede kaleci top tuttukça kendine olan güveni geri gelmeye başlar.

Kitap okuma alışkanlığı edinmek veya geri kazanmak isteyenler de aynı yöntemi izleyebilir. Önce küçük hikâye kitaplarından başlanabilir, novella, kısa öykü gibi kitaplar seçilebilir. Bir kitap bittiğinde, ‘kitap bitirmiş’ olmanın verdiği tatminle bir kitap daha okunur. Sonra daha uzun bir kitap okunur, sonra daha kompleks bir roman okunur. Sonra da bu bir hayat tarzı halini alır. Küçük kazanımlarla kitap okumaya başlamak en iyisi, bu sayede alışkanlık kalıcı olur.

Ayrıca bu konuyla çok ilgili olarak; ülkemizin içinde olduğu bu günlerde kitap okumak için zaman ayırmak, her zamankinden daha önemli. Çocuklarımıza bırakacağımız dünyanın aydınlık ve ilerici bir Türkiye olması, bizim ne kadar kitap okuduğumuzla çok yakından ilgili. 


Kitap Kulübü'nün sitesine ulaşmak için tıklayınız.

Twitter

Facebook

Instagram