Ekonomi

Mahfi Eğilmez: Sefalet endeksi ve Türkiye

Sefalet endeksi karşılaştırmasında Türkiye ikinci sırada

19 Haziran 2018 16:22

Mahfi Eğilmez*

Amerikalı iktisatçı Arthur Okun tarafından geliştirilmiş bulunan sefalet endeksi; işsizlik oranıyla enflasyon oranının toplanmasından oluşan bir gösterge. İşsizliğin yükselmesi geliri olmayanların sayısının arttığını, enflasyonun yükselmesi yaşamın pahalandığını gösterdiği için endeksin yükselmesi sefaletin arttığını, dolayısıyla ekonomide bozulma ortaya çıktığını gösteriyor. Zaman içinde endeks, Nobel ödüllü Amerikalı iktisatçı Robert Barro tarafından yeniden formüle edildi. Bu haliyle Barro Sefalet Endeksi (Barro Misery Index – BMI) adını alan endeksi şöyle bir denklemle ifade etmek mümkündür:

BMI = (Enflasyon Oranı + İşsizlik Oranı + Faiz Oranı) – Büyüme Oranı

Eğer büyüme oranı pozitifse yani ekonomi büyümüşse bu oranın düşülmesi gerekiyor, çünkü ekonomik büyüme sefaleti azaltıyor. Tersine büyüme oranı negatifse yani ekonomi küçülmüşse o zaman bu oranın da toplama eklenmesi gerekiyor, çünkü eksi büyüme sefalet artışı getiriyor.

Endekste yer alan faiz oranı olarak uzun vadeli tahvil faizini almak gerekiyor. Türkiye açısından bu konuda geçerli faiz 10 yıllık Devlet Tahvilinin faizi.

Endeks, ABD ekonomisi öngörülerek hazırlanmış ve yakın zamanlara kadar da yalnızca ABD ekonomisine uygulanmıştı. Son yıllarda bir başka Amerikalı iktisatçı Steve Hanke tarafından ABD dışındaki ekonomilere de uygulanan endeks bu sayede dünyada popülarite kazandı.

Sefalet endeksinin ABD’deki sonuçları Truman’dan bu yana en başarılı dönemin 6,8’lik oranla Lyndon B. Johnson’ın başkanlık dönemi (1963 – 68), en başarısız dönemin de 16,26’lık oranla Jimmy Carter’ın başkanlık dönemi (1977 – 80) olduğunu ortaya koyuyor.

Sefalet endeksi ve Türkiye

Aşağıdaki tablo Türkiye’de sefalet endeksinin yıllar itibariyle gelişimini ortaya koyuyor (Tablodaki enflasyon, işsizlik ve büyüme oranları TÜİK sitesinden, 10 yıllık tahvil faizi oranları da Bloomberg HT sitesinden alınmıştır.)  

Tabloya göre Türkiye’de sefalet endeksi son 5,5 yılda artış eğilimi içinde görünüyor. 2013 yılında 18,3 olan endeks bugün itibariyle 31,9’a gelmiş olduğuna göre son 5,5 yılda Türkiye’de sefalet endeksi ikiye katlanmış bulunuyor.

Şimdi de sefalet endeksi üzerinden kırılgan beşli olarak anılan ülkelerin durumunu karşılaştıralım (Aşağıdaki tabloda dört göstergenin de son durumu, faiz olarak 10 yıl vadeli devlet tahvilinin bugünkü faizi esas alınmıştır.)    

Sefalet endeksi karşılaştırması yapıldığında Güney Afrika’nın birinci, Türkiye’nin ikinci sırada yer aldığı görülüyor. Beş ülke arasında bu değerlendirme açısından en iyi durumda olan ülkeler Endonezya ve Hindistan’dır.

Sefalet endeksi nasıl düşürülebilir?

Sefalet endeksini artıran kalemler enflasyon, işsizlik ve faizlerdeki yükseliştir. Yani bu üç kalem endeksi olumsuz yönde etkiliyor. Buna karşılık büyüme oranı artışı da endeksi olumlu yönde etkiliyor. Türkiye’de 2018 yılında (ilk çeyrek) oldukça yüksek bir büyüme oranına karşılık diğer üç kalemdeki yükseklik sefalet endeksinin yüksek olmasının temelini oluşturuyor.

Eldeki son verilere göre (https://tradingeconomics.com/) Türkiye 188 ülke içinde en yüksek enflasyona sahip 16’ncı, en yüksek işsizlik oranına sahip 54’üncü, en yüksek büyüme oranına sahip 13’üncü ülke konumunda bulunuyor.  

Türkiye, dış finansmana aşırı bağımlı ekonomiler arasında bulunuyor. Öyle olunca döviz hareketleri Türkiye’yi fazlasıyla etkiliyor. Döviz kurlarının yükselmesi ya da aynı anlama gelmek üzere TL’nin dış değerinin düşmesi enflasyonu da artış yönünde etkiliyor. Bu durumda endeksteki enflasyon bileşenini aşağı çekebilmenin yolu TL’nin değer kaybetmesini önlemek olarak karşımıza çıkıyor. Bunun da temel yolu ekonomide risk yaratıcı, yabancı yatırımcıyı tedirgin edici hareketlerden kaçınmak. Bu sağlanabilirse kurlar ve dolayısıyla enflasyon denetlenebilir. Enflasyon denetlenebilirse faizler de düşmeye başlar.

Endeksteki bir diğer kalem olan işsizliği düşürebilmek de büyümenin daha çok istihdam yaratabileceği alanlara yöneltilmesinden geçiyor. Bu da inşaat yatırımından çok sanayi yatırımına yönelmeyi gerektiriyor.


*Bu yazı Mahfi Eğilmez'in kişisel sitesinden alınmıştır.