Spor

Milli Kayakçı Ağrılı Hamza Dursun'un hayat hikayesi

Hamza Dursun, kayakla Ağrı'nın Çamurlu köyünde tanıştı

09 Şubat 2018 19:10

Henüz 15 yaşında başladığı kayaktan önemli bir hastalık nedeniyle kopma noktasına gelen Hamza Dursun, ailesinin desteğiyle yeniden ayağa kalktı. Şimdi de Pyeongchang 2018 Kış Olimpiyat Oyunları’nda kayaklı koşuda tek başına ülkemizi temsil ediyor.

Ağrı’nın Çamurlu köyünde henüz 8 yıl önce kayakla tanıştı, Hamza Dursun...

Gazete Habertürk'ten Murat Ağca'nın haberine göre; ne hastalık, ne imkansızlıklar onu yolundan döndüremedi. Milli kayakçı, Güney Kore’de gelecek ay düzenlenecek Kış Olimpiyat Oyunları’nda ülkemizi temsil etmeye hazırlanıyor. Kış sporlarının en zorlu branşlarından kayaklı koşuda olimpiyata katılacak olan Dursun, kayak kariyeri boyunca birçok zorlukla mücadele etti. 6 çocuklu çiftçi bir ailenin tek sporcu üyesi olan ve imkansızlıklar içinde büyüyen Hamza Dursun, hayallerini süsleyen olimpiyat yolunda en büyük darbeyi iki yıl önce yakalandığı hastalıkla yedi. Öpücük hastalığı diye de bilinen ‘mononükleoz enfeksiyonu’na yakalanan ve bağışıklık sistemi çöken Dursun, bir yıl boyunca bu hastalıkla mücadele etti.

“Öylesine sinirlerim bozuldu ki hırsımdan kayaklarımı bile yaktım” diyen milli kayakçıya o zorlu dönemde en büyük desteği ailesinden gördü. Kayağa bırakan Dursun, sağılığına kavuştuğunda, annesi sakladığı için sağlam kalan kayakla yeniden pistlere dönmeyi başardı. Pyeongchang 2018 yolunda büyük bir heyecan yaşayan Hamza Dursun hikayesini Habertürk’e anlattı:

"İlk kayakçı dedem"

“Dedem kayağı çok seviyormuş. Yayık ayranı yapılan tekneyi söküp kayak yapmış. Onun üzerinde kayarmış. Ben de elektrik kablolarını kapatan borularını söküp küçükken onların üzerinde kaydım. Herhalde kayak sevgisi dedemden bana geçmiş. Fakat 15 yaşıma gelene kadar gerçek bir kayakla hiç kaymadım. Okulda atletizm seçmesini kazanamayınca kayağa girdim.”

"Kayağa küsmüştüm"

“Koşmayı sevmiyorum ama kayakla koşmak başka. Düz yolda koşmayı sevmem. İyi ki beni atletizme seçmemişler, yoksa kayakta bu noktaya gelemezdim. Aslında yaşadığım o hastalık öncesi başka bir kırılma anı da 2014’te yaşamıştım. Kotayı aşmama rağmen Soçi Kış Olimpiyatları’na gidemeyince adeta bu spora küstüm, bırakma noktasına geldim. Annem ve babam bana destek vermeseydi geri dönüşüm imkansızdı.”

"Gelecek kaygım var"

“Spor olmasaydı ben bu kadar imkana sahip olamazdım. Bu kadar ülkeme gidip farklı kültürleri, insanları tanıyamazdım. Bu iş sadece yarışmak, antrenman yapmak değil. Tabii ki gelecek kaygımız var. Şu anda bizden önce bu işi yapan sporculara baktığımızda sadece yüzde 5’i meslek sahibi olabilmiş. Biz de endişeleniyoruz, sonumuz ne olacak diye.”

"İlk hedef Kore'ydi"

“Bu spora başladıktan sonra ilk büyük hedefim olimpiyata katılabilmekti. Bunu Soçi’de kaçırmıştım ama şimdi yakaladım. Sonrasında artık önemli yarışlarda kürsüye çıkıp, madalya almak istiyorum. Belki böylece bizden sonraki nesile de örnek olabiliriz. Onlar bu sayede bizden daha iyi koşullarda yarışıp, daha güzel bir gelecek sahibi olabilirler.” “Kayak Federasyonu’nun son yıllardaki çalışmalarıyla önemli imkanlara kavuştuk. Federasyonumuz artık geleceğe yatırım yapıyor. Küçük yaşlardan itibaren sporcu yetiştiriliyor. Mesela ben 15 yaşımda başladım kayağa. Çok geç bir yaş. Bunun böyle olmaması lazım. Bizim yaşadığımız sıkıntıları gelecek nesiller yaşamasın istiyorum.”

"Bayrak taşımak isterim"

“4 yıldır olimpiyata gitmek için mücadele ediyoruz. Orada bulunmak bile benim için büyük bir onur ve gurur. Açılış töreninde ay-yıldızlı bayrağımızı taşımak da nasip olursa, benden mutlusu olmaz.”

"Hiçbir gelirim yok!"

“Kayaktan yarışma ödülleri dışında hiçbir sabit gelirim yok. Yeşil kartla yaşıyorum. Kulübü Erzincan Tedaş’tan maaş da almıyorum. Sadece olimpiyat döneminde TMOK bursundan faydalanıyorum. Ailem çiftçi, Türkiye’nin büyük kulüpleri kış sporlarına biraz ilgi gösterse durum böyle olmaz. Ben Fenerbahçeli olduğum için kulübe mektup yazdım. Diğerlerine de yazdım. Ağrılı milli kayakçı olduğumu ve destek beklediğimi söyledim. O mektuplara cevap bile gelmedi!”

Lastikle idman yapıyor

“Bizim en önemli çalışmalardan biri de ağırlıkla yapılan antrenman. Araba lastiğini belime bağlayıp çekiyorum. Ayrıca kumda da koşmaya çalışıyoruz. Bizim sporda dayanaklılık en önemli unsur olduğu için bu tip antrenmanlar yapmamız geriyor. Yazları 5-6 saat dağ tırmanışı yapıyoruz. Tekerlekli kayakla asfalt üzerinde çalışıyoruz. Haftada 35-40 saat çalışıyoruz. Yani yılın 12 ayı ya yarıştayız, ya antrenmandayız. Sadece yarışlardan sonra birkaç gün aktif dinlenme yapıyoruz. Askerlikte gibiyiz. 3,5 aydır evden uzaktık bir gün ailemi görmeye gittim tekrar 3,5 ay daha kamplarda ve yarışmalarda geçecek. Şimdi Lübnan’a gidiyoruz suni kar üzerinde yarışacağız. Sonrasında Dünya Kupası var. Ardından Şubat ortasında olimpiyat için Güney Kore’ye geçeceğiz. 13,16 ve 21 Şubat’ta yarışmalarımız var.”

"Bana gelip 'sizde kar var mı?' diye soruyorlar"

“Millet bizi egzotik ülke olarak tanıyor. Burada ne işiniz var gibi bakıyorlar. ‘Sizde kar var mı?’ diye soran çok oluyor. Slovakya’daki üniversiteler yarışında bu işin ana vatanı Norveç’ten gelen kayakçılardan bazılarını geçtim. Galip beni tebrik ettiler.”

"Olimpiyata annem de gelecek"

“İlk kez bir sponsorluk desteğine kavuştum. P&G’nin ‘olimpik anneler’ kampanyası sayesinde annem de benim yarışımı izlemek üzere olimpiyata gelecek. Daha önce hiç böyle bir yarışımda yanımda olmamıştı. Bu yüzden de büyük heyecan duyuyorum. O olmasaydı, bunları asla başaramazdım. Kore’den hem annemi, hem de Türkiye’nin yüzünü güldürecek, iyi sonuçlarla dönmek istiyorum.”