Gündem

Sedat Ergin: Afrin'de ABD'ye düşen görev...

"ABD, bir kez de Türkiye'nin güvenini kazanmaya çalışsın..."

24 Ocak 2018 05:20

Hürriyet yazarı Sedat Ergin,  Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte Afrin'e yönelik olarak düzenlediği Zeytin Dalı Harekâtı'nda ABD'ye düşen bir görev olduğunu söyledi. Ergin, "ABD yönetimi, kimsenin burnunun kanamayacağı bir çözüm için pekala YPG’yi ikna yolunu deneyebilir" dedi.

Ergin'in "Afrin’de ABD’ye düşen bir görev var" başlığıyla (24 Ocak 2018) yayımlanan yazısı şöyle:

Türkiye’nin AFRİN’de de karşısına çıkan PKK uzantısı PYD/YPG kaynaklı sorunun temelinde, ABD’nin Kuzey Suriyeli Kürtler arasında önemli bir tabanı bulunan bu örgütle kurduğu stratejik ortaklık kilit bir rol oynuyor.

Irak ve ardından Suriye’de de ortaya çıkan DEAŞ tehdidinin bertaraf edilmesi ihtiyacı, kabul edelim ki, hem bölge hem de dünya barışı için vazgeçilmez bir zorunluluktu. ABD, bu tehdide karşılık verirken Kuzey Suriye’deki Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) askeri kanadı olan Halk Koruma Birlikleri (YPG) seçeneğine yönelmiştir.

Bu yönelişin nedenleri ayrı bir değerlendirmenin konusudur. Ancak bir an için ABD’nin kendi askerlerini Suriye’de sahaya sürmek istemediği için YPG ile işbirliğini tek çare olarak gördüğünü varsayalım. Bu durumda ABD’nin atması gereken ikinci bir adım vardı: İşbirliği için elinden tuttuğu yeni ortağının kimliğinden ve sicilinden kaynaklanabilecek sorunların idraki içinde davranarak, yarım asırdan fazla bir zamandır müttefiki olan Türkiye’nin bu konudaki kaygılarına kulak vermek...

Bunun için ABD’nin YPG’nin arkasındaki siyasi yapı olan PYD’nin içtüzüğüne bakması yeterli olurdu. İçtüzüğün parti üyeliğini düzenleyen üçüncü maddesinde parti üyesinin görevleri sıralanırken birinci görev şöyle anlatılıyor: “Lider Abdullah Öcalan’ın ve Kürt halkının değerleriyle gurur duymak, onlara bağlı olmak ve lideri esaretten özgürleştirmek için mücadele etmek...”

Bir başka anlatımla, ABD, YPG ile işbirliğine girerken Öcalan’a sadakati ana felsefe olarak benimsemiş bir yapının elinden tuttuğunu biliyordu. Üstelik ABD, PKK’yı terör örgütü olarak kabul ediyordu.

*

Bu noktada ABD’nin önünde iki seçenek vardı. Birinci seçenek, DEAŞ’a karşı girilen askeri işbirliği karşısında YPG’ye ‘açık çek’ vererek, örgütü serbest bırakmaktı, Türkiye’yi kızdırmak pahasına...

İkinci seçenek daha meşakkatliydi. Girilen işbirliği ABD’ye, YPG karşısında önemli bir etki marjı da sağlıyordu. ABD, pekâlâ bunu kullanarak, işbirliğinin esaslarını belirlerken YPG-PKK hattını Türkiye karşısında nötralize ederek dikkatli bir çizgiye çekmeye çalışabilirdi.

Sahada yaşanan gerçekler, ABD’nin birinci şıkka yönelip YPG’ye açık çek verdiğini ve DEAŞ tehdidi için işbirliği karşılığında örgütün elini serbest bıraktığını gösteriyor.

Çünkü YPG, bir taraftan ABD ile işbirliği içinde DEAŞ’a karşı savaşırken, PKK da Türkiye’ye dönük terör faaliyetini kesintisiz bir şekilde sürdürebilmiştir. Keza YPG de kontrol ettiği alanlar üzerinden Türkiye’yi hedef almaktan çekinmemiştir. Zaten PKK ve YPG kadroları arasında büyük bir geçişkenlik söz konusudur. Özetle, ikisi arasında bir sınır çizgisi çekebilmek imkânsızdır.

ABD yönetimi, bu durumu PYD/YPG nezdinde büyük bir mesele yapmamıştır.

Bu arada, 2017 başında Donald Trump’ın işbaşı yapmasıyla birlikte ABD yönetiminin Suriye politikasında Dışişleri Bakanlığı’nın devre dışı kalıp sahadaki generallerin bütün ipleri eline alması, Türkiye açısından zaten raydan çıkmış olan ilişkilerin iyice savrulmasına yol açmıştır.

Evet sonuçta Rakka DEAŞ’tan kurtulmuştur ama Cansu Çamlıbel’in geçenlerde hatırlattığı gibi YPG’nin kadın birimi olan YPJ’liler Rakka zaferini Abdullah Öcalan’a ithaf etmiştir. Rakka kurtarıldığında kentin El Naim meydanında dev posteri açılan kişi Öcalan’dan başkası değildi.

*

Bugün gelinen noktada ise Afrin’deki YPG unsurları Türk Silahlı Kuvvetleri ile çatışmakta, Afrin merkezinde direnişe hazırlanmaktadır. YPG, ABD’nin Suriye’deki askeri ortağı olduğundan, bu durum kaçınılmaz olarak Türkiye ile ABD’yi dolaylı bir şekilde de olsa karşı karşıya getirmektedir.

Bu noktada ABD’nin, ilişkilerin daha fazla dibe vurmaması için hiç olmazsa bundan sonraki aşamada üstlenebileceği yapıcı bir rol olabilir. Bu rol, Afrin merkezindeki YPG unsurlarını burayı tahliye ederek Fırat’ın doğusundaki Kobani kantonuna geçmeye yöneltmek olabilir.

Bu takdirde Afrin’deki bir şehir savaşının yol açabileceği bütün olumsuzlukların da önüne geçilmiş olacaktır. Böyle bir savaş yaşandığı takdirde, Afrin’deki ölümcül bir kaybın aynı zamanda Türkiye-ABD ilişkisi olacağını söylemeye ihtiyaç yoktur.

ABD yönetimi, kimsenin burnunun kanamayacağı böyle bir çözüm için pekala YPG’yi ikna yolunu deneyebilir. ABD, bir kez de Türkiye’nin güvenini kazanmaya çalışsın...