Gündem

Selin Sayek Böke: 20 Temmuz darbesi, 12 Eylül rejiminin öz çocuğudur

"Türkiye bu rejimi mutlaka aşacak"

12 Eylül 2017 16:09

CHP İzmir Milletvekili Selin Sayek Böke, "terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla beşi tutuklu yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın dün (11 Eylül 2017) görülen duruşmasında verilen ara karara tepki gösterdi. Tahliye kararının çıkmadığını hatırlatan Böke, "AKP, Saray rejimi ve siyasal İslam yalnızca zihniyet akrabalığı, demokrasi karşıtlığı bağlamında değil, doğrudan 12 Eylül’ün ürünü, onun kazananı olmaları itibariyle de 12 Eylül rejiminin öz çocuğudur. 20 Temmuz Saray Darbesi, 12 Eylül darbesinin devamıdır, ta kendisidir" dedi.

Selin Sayek Böke'nin, 12 Eylül darbesinin yıl dönümü dolayısıyla yaptığı açıklama şöyle:

Türkiye bugün, 37 yıl sonra,12 Eylül 1980 darbesinin ve kurulan darbe rejiminin devamını yaşıyor. Hepimiz için, 12 Eylül’ün siyasi işlevini ve sonuçlarını anlamak; bugün 20 Temmuz Saray darbesini ve Saray rejiminin doğasını anlamak ve mücadele koşullarını tarif etmek açısından her zamankinden daha önemli. 

Artık hepimiz biliyoruz ki, 12 Eylül yalnızca bir askeri darbe değil, bir rejim ve bir siyasi pratik olarak, Türkiye’nin sosyo-politik yapısını ve bununla birlikte ekonomi politiğini tümden alt üst eden, yeniden kuran bir dönüşüm, bir kırılma noktası idi. Bir karşı devrim hareketi olan 12 Eylül’ün amacı Türkiye’de sınıfsal dengeleri yeniden sermaye lehine belirlemek, bunun için neoliberal dönüşümü gerçekleştirmekti. Bunu yapabilmek için de 12 Eylül, “siyasal İslam” ideolojisine zemin oluşturacak biçimde Türkiye’yi örgütlü, demokratik bir toplum olmaktan çıkarmış, cemaat/tarikat örgütlenmelerini ve bireyciliği bilinçli ve sistematik olarak yerleştirmiştir.

Bunu, hem kaba güçle, OHAL’le, kapatmalarla, işkencelerle, baskılarla, tutuklamalarla yaptı. Hem de 82 Anayasası ile tahkim olacak biçimde başta Toplu İş Kanunu olmak üzere, çeşitli temel kanunları emekçi sınıflar aleyhine otoriter bir anlayışla yeniden düzenlendi. 12 Eylül’ün yarattığı bu temel dönüşümler, bir yandan neoliberalizmin kurumsallaşmasının önünü açarken, öte yandan da siyasal İslamcı ideolojiye ve nihayet AKP iktidarına zemin hazırladı. Yani Siyasal İslamcılar 12 Eylül sayesinde, sola zorla boşalttırılan siyasi alanı doldurdular.

AKP, Saray rejimi ve siyasal İslam yalnızca zihniyet akrabalığı, demokrasi karşıtlığı bağlamında değil, doğrudan 12 Eylül’ün ürünü, onun kazananı olmaları itibariyle de 12 Eylül rejiminin öz çocuğudur. 20 Temmuz Saray Darbesi, 12 Eylül darbesinin devamıdır, ta kendisidir.

Bugün de Türkiye’de 12 Eylül 1980’e benzer bir dönüşüm yaşanıyor. AKP iktidarı Türkiye’nin politik-ekonomisini yeniden üretme yetisini kaybetmiş durumda. Bu kez neo liberalizmden, devlet-kapitalizmine doğru tıpkı 12 Eylül’dekine benzer bir geçişin inşasına tanıklık ediyoruz. Ve tıpkı 12 Eylül gibi bu rejim inşası da yine “OHAL’le”, “kaba güçle”, “baskıyla”, “zorla” yapılıyor.

Bu yüzden 12 Eylül’dekine benzer tutuklamalara, baskılara, sansüre ve toplumu cendereye alan bir baskı rejimine tanıklık ediyoruz. 12 Eylül’deki askeri darbe rejiminin aynısını, bir “sürekli OHAL” rejimi altında bir “sivil darbe” olarak yaşıyoruz. Bugün de grevler yasaklanıyor, STK’lar ve tüm örgütlü toplumsal muhalefet yok ediliyor. Nihayet tıpkı 12 Eylül’ün yaptığı gibi yeni rejim kendi Anayasasını bu kez daha otoriter biçimde kurguluyor...

Cumhuriyet gazetecilerinin keyfi tutukluluklarıyla ilgili kararın, hukukun geçerli olduğu hiçbir yerde görülmeyecek şekilde bir kez daha uzatılması, 12 Eylül sabahına bu kararla uyanılması boşuna değildir. 12 Eylül tam da budur.

Geçen 37 yıllık deneyimle bugün yapılması gereken belli. Toplumsal muhalefeti örgütleyen; örgütlenmeyi laiklik, özgürlük, adalet, eşitlik değerleri etrafında şekillendiren; neoliberal ekonomik düzenin karşısına alternatifini uygulamalarıyla koyan; yarının Türkiye’sini bugünden inşa eden bir eylemlilik hali... Türkiye’nin bunu aşmasını sağlayacak olan, siyasal islamın rejimine ve neoliberalizme, eşitlikçi, özgürlükçü ve laik bir zeminden karşı çıkmaktır.

20 Temmuz Saray darbesine karşı verilecek mücadele, gayrımeşru 16 Nisan anayasasına karşı ortaya konulacak siyaset, bu tarifle yapıldığı takdirde Türkiye’yi darbeler illetinden kurtarabilir. Bunu sağlayacak olan da bugünün siyasetini de evirmek için bir güce dönüşmeye başlamış olan dip dalgası ve toplumsal muhalefetin kendisidir.

Türkiye bu rejimi mutlaka aşacak!

Ancak bunun için bizlerin, toplumun ilerici güçlerinin; siyasal İslam ve neoliberalizmle “tavizle” değil, cepheden hesaplaşarak bir mücadeleyi göze almamız ve Türkiye’nin yeni demokratik ve aydınlanmacı düzleminin siyasetini, toplumunu ve ekonomisini kurgulayacak marifeti sergilememiz gerekiyor.

Bunun için de, öncelikle, 12 Eylül’ün toplumsal ve ekonomik tahribatını, toplumu tıpkı 80 öncesinde olduğu gibi örgütleyerek topyekün aşmak dışında bir çare, bir yol olmadığını anlamalıyız.

Kendimiz olmalıyız, birlikte mücadele etmekten çekinmemeliyiz...