Gündem
BBC Türkçe

'Stratejik oy vermek' mümkün mü, bu yaklaşım neden tartışılıyor?

11 Mayıs 2023 15:49

Merve Kara-Kaşka
BBC Türkçe

Seçmenlerin, belirli bir amaca ulaşmak için en çok tercih ettikleri parti yerine başka bir partiye oy vermeleri "stratejik oy verme davranışı" olarak tanımlanıyor.

14 Mayıs seçimlerinde rekabetin yakın görülmesi ve en küçük yüzdelerin hesaba katılması gibi nedenler stratejik oyları yeniden gündeme getirdi.

Stratejik oy hesaplarının önümüzdeki seçimlerde "muhalefetin Meclis'te çoğunluğu elde etmesini sağlamakta" kilit rol oynayacağını düşünenler kadar, "toplumsal mühendislik" olduğunu savunan ve buna şiddetle karşı çıkanlar da var.

Uzmanlarsa özellikle milletvekili seçimlerimde strateji kurmanın ve işletmenin karmaşık ve zor olacağı konusunda hemfikir.

'Cumhurbaşkanlığı seçimi için strateji kurmak daha kolay'

14 Mayıs seçimlerinde 60 milyondan fazla seçmen, önümüzdeki 5 yıl boyunca görev yapacak cumhurbaşkanını ve milletvekillerini seçecek.

Türkiye çapında 973 ilçe, 1094 ilçe seçim kurulunda, 191 bin 884 sandık kurulacak.

Tüm bu veriler, seçimlerle ilgili genel bir strateji geliştirmek isteyenlerin kullanmaları gereken parametrelerden bazıları.

Bunların yanında göz önünde bulunması gereken en önemli veri, cumhurbaşkanı adaylarının, ittifakların ve de partilerin alacağı tahmin edilen oylar.

Bu tahminlerin özellikle milletvekili seçimleri için karmaşık hale geldiğini söyleyen Ege Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde oy verme davranışları üzerinde çalışan Doç. Dr. Betül Aydoğan Ünal, "Cumhurbaşkanlığı seçimi, hangi iki adayın önde olacağını bilme kolaylığına sahip." diyor.

BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Aydoğan Ünal, "Dolayısıyla, oylarının boşa gitme kaygısını yaşayan seçmenler, kazananı belirlemek için hangi adaya oy vermeleri gerektiğini önceden bilebilir." ifadelerini kullanıyor.

Bunun 14 Mayıs seçimlerine etkisini BBC Türkçe için değerlendiren Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Ekonomi bölümünde seçmen davranışı üzerinde araştırmalar yapan Doç. Dr. Fırat Gündem, "İktidar karşısındaki en güçlü aday olan Kemal Kılıçdaroğlu karşısında bir kenetlenme görmek ve dolayısıyla stratejik oy verme davranışı beklemek çok normal" diyor ve şöyle devam ediyor:

"Seçim günü Erdoğan’a oy vermek istemeyen seçmenlerin büyük kısmı Kılıçdaroğlu etrafında konsolide olacaktır. Bunun başkanlık seçimlerini ilk turda nihayete erdirmeye yeterli olup olmayacağını göreceğiz."

'Stratejik oylar Cumhur İttifakı'nın sandalye sayısını 290'a indirebilir'

Oylarla ilgili bir strateji geliştirmenin en tartışmalı olduğu konu ise milletvekili seçimleri.

Seçmenin oylarının boşa gidip gitmeyeceği kaygısına bir yanıt olarak geliştirildiği belirtilen yazılım araçları bile var.

Bu alanda çalışan Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde Araştırma Görevlisi ve Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi (TEAM) Analisti Nezih Onur Kuru, muhalefetin stratejik oylarla Meclis'te çoğunluğu elde etmesini sağlayabileceğini savunuyor.

Kuru, aralarında yazılım geliştiriciler ve veri bilimcilerin olduğu yaklaşık 30 kişilik gönüllü bir ekiple seçmenleri stratejik oy vermeye ikna etmek için çalışıyor.

BBC Türkçe'ye konuşan Kuru, "Türkiye'de siyasal kutuplaşma partizan kimlikleri derinleştirmiş durumda, oy kullananların yüzde 75-80’inin partisi belli. Kalan kesimde bizim hitap ettiğimiz, daha genç, eğitimli olan yüzde 2-3'lük seçmen grubu" diyor ve ekliyor:

"Bu grup Meclis aritmetiğini bilerek seçim yaparsa Cumhur İttifakı'nın sandalye sayısının 290'a indirebilir."

Bu ön görüsünün "Türkiye'nin 81 ilinde, 30 bin kişiyle yüz yüze görüşürlerek yapılan bir ankete göre hazırlanan seçim senaryolarına, geçmiş seçim sonuçlarına ve farklı anket çalışmalarına" dayandığını belirtiyor.

Ancak seçmen davranışının bu şekilde etkilenmesine şiddetle karşı çıkanlar da var.

Stratejik oylara kamuoyunda en çok karşı çıkan partilerden biri olan TİP'in İstanbul 2. Bölge Milletvekili Adayı ve Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Koray Doğan Urbarlı, bunu "toplumsal mühendislik" olarak tanımlıyor.

BBC Türkçe'ye konuşan Urbarlı, stratejik oyların Türkiye seçim tarihinde iki kere başarıya ulaştığını söylüyor:

"Birincisi Kürt siyasetçilerin Meclis'e girmesi, ikincisiyse HDP’nin barajı aşması için CHP’den HDP’ye oy akışının sağlanmasıydı. Bunların ikisi de Türkiye genelindeydi ve çok örgütlüydü.

"Fakat siz ne genel ne de örgütlü değilseniz, kamuoyunda, sosyal medyada, 'Şu partiden bu partiye yüzde 0,4 oy kaymalı' derseniz ve bunu örgütsüz bir seçmene söylerseniz, bunun nereye varacağını bilemezsiniz.

"Diyelim ki insanlar öneriyi dinlediler ancak yüzde 0,4 yerine yüzde 4 oy kaydı; bu sefer ne olacak? Bütün o taktik, strateji çökmüş olacak..."

'Bu tür konularda bireysel olarak çabalamak yeterli değildir, parti örgütlenmesi gibi organize yapıların olması gerekir'

Seçmen davranışları üzerinde çalışan uzmanlar partilerin oy oranlarıyla ilgili tahminlerde olası bir hatanın stratejiyi anlamsız hale getirebileceğini söylüyor.

Doç. Dr. Betül Aydoğan Ünal, "Yapılan simülasyonlar, yakın dönem anketlerine dayansa da sandık sonuçlarının doğru yansıtılıp yansıtılmayacağı konusunda emin olamayız. Burada yaşanılacak bir yanılma, stratejilerin amacına ulaşmasını engelleyecektir.

"Parlamento seçimleri için strateji kurmak kadar stratejiyi işletmek de zor. Partilerin alacağı oy oranları kesin olarak bilinse bile pek çok ilde stratejik oy verilebilecek birden fazla partinin olduğunu görüyoruz.

"İşleyen bir strateji için aynı anda birden fazla olasılık varsa, stratejik seçmenlerin tek bir partiye yönelmesi gerekir. Eğer stratejik oy vermek isteyen seçmenler farklı partilere dağılırsa, sonuç elde etmek mümkün olmaz.

"Sonuç elde etmek isteniyorsa bu tür konularda bireysel olarak çabalamak yeterli değildir. On binlerce seçmenin belirli bir yöne kanalize edilmesi için parti örgütlenmesi gibi organize yapıların olması gerekir."

Buna ek olarak "seçmenleri etkilemesi muhtemel olan, literatürde yer alan ve gelişmiş ülkelerde de gözlenen oy verme motivasyonları"nın Türkiye'de çalışmaması sonuçlara ilişkin tahminlerin ortak sorunu olarak görülüyor.

Doç. Dr. Fırat Gündem, "Ancak burada önemli olan seçmenin partisiyle kurduğu ilişkidir. Yani ekonomik kötüye gidiş, yüksek enflasyon, düşük kişi başına büyüme ya da mesela en önemlilerinden adaletsiz gelir dağılımı gibi Ekonomik Oy Verme davranışını etkileyen faktörlerin iktidar partisinin oylarında bir erimeye yol açmadığı görünüyor.

"Bunun nedenleri üzerine de bir literatür var, mesela kutuplaşma bunlardan bir tanesi. Seçmenler partileri etrafında kutuplaştıkları için beklenen oy kaymaları gerçekleşmiyor. Bunu Bekir Ağırdır’ın 'negatif kimliklenme' kavramıyla da okuyabiliriz. Yine iktidar partisi etrafında kümelenen rant/çıkar grupları söz konusu kutuplaşmayı seçmen tabanına yayabiliyor ve bunu sürdürebiliyor.

"Benzer şekilde iktidar partisinin kullandığı dil de söz konusu kutuplaşma da kendi kitlesini konsolide etmede işe yarıyor. Bütün bunlar böyleyken, yapılan anketlerin bunu göz önüne alan bir sistematikle yapıldığını söylemek zor.

"Anketlerin büyük kısmı, bilimsel anakütle-örneklem ilişkisini dikkate almıyor/alamıyor. Bu nedenle verili anketlere dayanarak herhangi bir simülasyonla seçmen davranışlarını manipüle etmenin çok mümkün olduğunu düşünmüyorum.

"Elbette bazı kişiler buna bakarak oy verebilirler ama bu kişilerin toplamı istatistiksel olarak anlamlı bir fark yaratacak kadar değildir.

Stratejik oy yönlendirmeleri ne tür sonuçlar doğurabilir?

Peki siyasi partiler dışında yapılan stratejik oy yönlendirmeleri seçimleri nasıl etkileyebilir?

Doç Dr. Betül Aydoğan Ünal bu soruya şu yanıtı veriyor:

"Stratejik oy verme konusunda yapılan yönlendirmelerin temel sorunu, bu yönlendirmeler arasındaki iletişimsizlik. Seçmenler, farklı kaynaklardan gelen çelişkili bilgilerle karşılaşarak seçim gününde stratejik oy vermek yerine, en çok tercih ettiği partiye oy verme konforuna yönelebilir.

"Yaptığım çalışmalar, Türkiye'de seçmenlerin strateji kurmaları gereken bir durumla karşılaştığında her dört seçmenden sadece birinin stratejik oy verdiğini gösteriyor.

"Diğer yandan stratejik oy verilebilecek parti sayısı birden fazlaysa stratejik oyların dağılarak sonuç elde edilemediği senaryoların yaşanması mümkün. Türkiye'deki uygulanan sistem gereği, parlamento seçimlerinde stratejik oy verilebilmesi için il bazlı belli bir kanaldan organize çalışılması gerekiyor.

"14 Mayıs seçimleri ise çok hızlı geçen bir seçim dönemi oldu. Dolayısıyla, partilerin seçmenlerine doğrudan ulaşıp yönlendirme yapabilecekleri bir zamanları olmadı.

"Diğer taraftan, hem seçmen tercihlerinin hem de gündemin çok hızlı bir şekilde değiştiği bir dönemdeyiz. Bu nedenle, diğer partilerin ne oranda oy alacağı konusunda kesin veriye sahip olunmadığı için kurulacak stratejiler yanıltıcı ya da yanlış olabilir ve nihayetinde verilen stratejik oy boşa gidebilir.

"Bu yönlendirmelerin yol açabileceği diğer sorun ise literatürde stratejik oy vermenin eleştirildiği nokta olabilir. Stratejik oy veren seçmenler aslında gönlünden o adayı ya da o partiyi kabul etmeyerek ehven-i şeri seçebilir.

"Belki başka bir adaya ya da başka bir partiye destek vermek istiyor, ancak belli sebeplerden dolayı stratejik oy verme yolunu seçiyor. Bu durum, seçim sonuçlarının seçmen tercihlerini tam olarak yansıtmasına engel teşkil edebilir.

"Demokrasilerde seçimlerin temel amacı halkın tercihlerini yansıtmak olsa da seçim sistemleri gereği yüzde 100 başarılı bir temsiliyet mümkün olmayabilir. Türkiye özelinde konuşacak olursak, yakın zamana kadar dünyada en yüksek seçim barajına sahip ülkelerden biriydik. Bu nedenle, zaten uzun yıllardır Türkiye’de seçimler seçmenlerin gerçek tercihlerini tam yansıtamıyordu."

'Sayısal ağırlıktan daha çok fikren önemli'

Stratejik oyların yol açması olası bir temsiliyet sorunuyla ilgili verilen yaygın yanıtlardan birini TEAM Analisti Nezih Kuru yineliyor:

"Bu seçim o seçim değil"

Kuru, 14 Mayıs'ta Meclis çoğunluğunun önceliklendirilmesi gerektiğini şu sözlerle savunuyor:

"Bu seçim o seçim değil... Meclis çoğunluğunun ele geçirilmesi aslında değişim demek. Bundan sonra gelecek seçimlerde rahat rahat temsile odaklanabiliriz."

Doç Dr. Fırat Gündem ise olası bir strateji oy verme davranışının muhalefette temsiliyet açısından önemli bir fark yaratmayacağını söylüyor:

"Eğer varsa stratejik oy verme davranışı çoğunlukla muhalif seçmen kamplarında gerçekleşecek. İYİ Parti'den CHP’ye, TİP’ten Yeşil Sol’a vs. Bu nedenle Meclis'te temsiliyet açısından muhalif seçmen için çok büyük bir değişiklik olmayacaktır.

"Bunun tek alternatifi, Kürt illerinde daha önceleri AKP’ye oy vermiş, HDP ekolüyle de ilişkilenmek istemeyen Kürt seçmenin CHP ve İYİP’e kayması olabilir ama bu da ülke çapında çok önemli görünmeyebilir. Bu türden bir stratejik oy verme davranışı daha çok cumhurbaşkanı seçimi için önemli olacaktır diye düşünüyorum."

Peki oylarının boşa gideceği kaygısı tarşıyan seçmen neye odaklanmalı?

KONDA Araştırma Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Ağırdır, Türkiye'nin güncel sorunları göz önüne alındığında parlamentodaki temsiliyete odaklanmanın yeni bir "siyasi kültürün" inşasına önemli bir payı olacağını söylüyor.

3 Mayıs'ta Açık Radyo internet sitesinde yayımlanan ve radyonun Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra ile yaptığı söyleşide Ağırdır şu ifadeleri kullanıyor:

"Türkiye'nin problemleri üzerinden baktığımız zaman, eğer Cumhurbaşkanlığı değişimi sağlanmışsa ve parlamentoda yeni bir büyük uzlaşma inşa edecek, ayrıca güçler ayrılığının esas olduğu yeni bir anayasa yapacaksak parlamentodaki temsiliyet önemli.

"Sayısal ağırlıktan daha çok fikren önemli. Zaten bu seçimlerden hemen akabinde, bir hafta sonra meclis açılırken göreceğiz. Birbirlerinin listelerinden giren herkes kendi partilerine dönecek. Çok büyük olasılıkla parlamento açılırken 15,16 ayrı parti olacak...

"Brezilya’da Lula’nın söylediği gibi: 'Cennetin kapılarını bu seçimde açamayacağız belki ama cehennemin kapılarını kapamak gerekiyor.' Ülkenin gidişatına bir biçimde müdahale etmemiz lazım. Bunun da öncelikli yolu Cumhurbaşkanlığı seçimi.

"Sonra da parlamentoda siyaset kültürümüzün ve tarzımızın; müzakere temelli, uzlaşma arayan bir dile ve tarza gelmesini sağlamaya çalışmamız lazım. Söylediğim şeylerin bir kısmının romantik olduğunu biliyorum. Pratik gerçekliğe, var olan siyasi kültüre aykırı olduğunun da farkındayım. Eğer var olan siyasi kültüre teslim olursak, her tartışmayı münakaşaya bağlar ve hainlikler, bölünmüşlükler üzerinden yürütürsek 'yeni sözü' nasıl bulacağız?"

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir