Gündem

TBB Başkanı Sağkan: Anayasa'nın yok sayıldığı bir düzende, yeni anayasa tartışmaları baştan sona ermiş demektir

Sağkan, yargı bağımsızlığına dikkat çekerek, bunun sağlanmadığı takdirde yargıdan reformun da çıkmayacağını savundu

11 Ocak 2024 13:47

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, “Yargı Reformu” başlığıyla düzenlenen 13. Uluslararası Hukuk Kurultayı’nda, “Yargı bağımsızlığı sağlanmadığı müddetçe, savunma hakkının etkin şekilde kullanımını sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmedikçe yapılacak tüm düzenlemeler kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur ve bu çerçevedeki hiçbir düzenlemeden de reform çıkmaz. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı, Anayasa’nın yok sayıldığı bir düzende yapılacak mevzuat değişikliklerinin hiçbir anlamı olmayacağı gibi yeni anayasa tartışmaları da başlamadan sona ermiş demektir” dedi.

Ankara Barosu öncülüğünde iki yılda bir düzenlenen Uluslararası Hukuk Kurultayı’nın on üçüncüsü, ‘Yargı Reformu’ temasıyla TBB Avukat Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi’nde bugün başladı. Kurultayda konuşan TBB Başkanı Erinç Sağkan, şunları söyledi:

“Yargı ve temel haklar alanı, ülkemizin en çok eleştiri aldığı konuların başında geliyor. Öte yandan, Avrupa Birliği müzakerelerinden bağımsız olarak, ülkemizde bağımsız yargının tesisi ve devamında başta adil yargılanma hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükleri koruyan, masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı, silahların eşitliği gibi evrensel hukuk prensiplerini içselleştirmiş bir yargı düzeni için yapılacak reformların hayata geçirilmesi, hukuk örgütleri olarak bizlerin ülkemize ve yurttaşlarımıza olan en temel borcumuzdur. Daha evvel 2009, 2015 ve 2019 yıllarında, yürütmenin öncülüğünde yargı reformu belgeleri hazırlanmıştı. Ancak ısrarla ifade ettiğimiz üzere yargı bağımsızlığı sağlanmadığı müddetçe, savunma hakkının etkin şekilde kullanımını sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmedikçe yapılacak tüm düzenlemeler kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur ve bu çerçevedeki hiçbir düzenlemeden de reform çıkmaz. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı, Anayasa’nın yok sayıldığı bir düzende yapılacak mevzuat değişikliklerinin hiçbir anlamı olmayacağı gibi yeni anayasa tartışmaları da başlamadan sona ermiş demektir.

"Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin bir perspektifimiz olmalı"

Bize göre yargı reformu; hak ve özgürlüklerin genişletilerek koruma altına alındığı, yargı bağımsızlığının sağlanarak adalete güvenin tesis edildiği, yargının kurucu unsurlarından olan savunmanın güçlendirilerek savunma hakkının etkin şekilde kullanımının sağlandığı bir perspektifi ortaya koymalıdır. Bu kapsamda öncelikle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin bir perspektifimizin olması gerekiyor. Ardından hukuk mesleklerinde niteliğin artırılması ihtiyacına dikkat çekilmelidir. Yargının kurucu unsurlarından olan savunmanın temsilcisi olan avukatların güçlendirilmesi ile avukatların meslek örgütleri olan baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin bağımsızlığının anayasal güvenceye alınması konuları bizim özel olarak üzerinde durduğumuz başlıklardır.

"Toplumda adaleti tesis eden bağımsız yargı, hukuk devleti ilkesinin de olmazsa olmaz koşulu"

Bildiğiniz üzere demokratik sistemlerde devletin yapısını yasama, yürütme ve yargı organları oluşturur. Ülkemizde yasama erkini Meclis, yürütme erkini (Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle birlikte) Cumhurbaşkanı kullanmakta; yargı erki ise bağımsız mahkemeler tarafından kullanılmaktadır. Bu üç erk görevlerini birbirlerine denk olarak yerine getirirler; aralarında öncelik ya da üstünlük söz konusu değildir. Toplumda adaleti tesis eden bağımsız yargı, hukuk devleti ilkesinin de olmazsa olmaz koşuludur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası; Cumhuriyetimizi, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamıştır. Bu bağlamda, hukuk devleti 'tüm eylem ve işlemleri hukuka ve anayasa kurallarına uyan devlet' demektir. Devletin yasama ve yürütme erklerinin işlemlerinin hukuk devletine uygunluğunu güvence altına alan ise bağımsız yargıdır.
Yargı bağımsızlığı, yargı mensuplarına tanınmış bir imtiyaz değil; yurttaşların adil yargılanma haklarının teminatıdır. Yargının bu görevini, adil yargılanma ilkesine uygun olarak yerine getirebilmesi için başta yürütme olmak üzere, her türlü etkiden bağımsız ve tarafsız karar verebilmesini sağlamak gerekir. Bu bağlamda yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatları eksiksiz bir biçimde yaşama geçirilmelidir.

"HSK'nın ikiye ayrılması öneriliyor"

Yargı bağımsızlığını ve hâkimlik teminatlarını sağlamanın ana unsurlarından birini Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun yapısında yürütmenin etkisini kaldırmak oluşturur. Türkiye Barolar Birliği’nin 2007 yılında hazırladığı anayasa taslağında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, Hâkimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu olarak ikiye ayrılması önerilmektedir. Yargı organın içerisinde birbirinden farklı görev ve işlevleri yerine getiren bu meslek mensuplarının birlikteliğine son verilmesi, yargı diyalektiğinin kurallarına uygun olarak işlemesini sağlayacağı gibi 'silahların eşitliği' ilkesine de işlerlik kazandıracaktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir mahkemenin özellikle yürütme ve davanın taraflarından bağımsız olup olmadığını tespit etmek için diğer şeylerin yanı sıra mahkeme üyelerinin atanma şekli ve hizmet süreleri; dış baskılara karşı güvencelerin varlığı ve bu yapının bağımsız bir görüntü sunup sunmadığı sorusunu göz önüne almaktadır.

"HSK'nın her türlü kararına karşı yargı yolu açılmalı"

Türkiye Barolar Birliği olarak bu başlıkta çok sefer dile getirdiğimiz önerilerimizi burada biraz daha ayrıntısı ile paylaşacak olursak;
- Hâkimler ve Savcılar Kurulu; Hâkimler Kurulu ve Savcılar Kurulu şeklinde iki ayrı kurul olarak örgütlenmeli, her iki kurulda TBB tarafından belirlenecek temsilci bulundurulmalı, kurul yürütme organının etkisinde kalmayacağı şekilde oluşturulmalıdır.
- Hâkim ve savcılar için coğrafi teminat sağlanmalıdır.
- Hâkim ve savcılık mesleğine girişte uygulanan mülâkatlarda görev alan kurul, yürütme organının etkisinden çıkacak şekilde genişletilmelidir. Bu kurulda Türkiye Barolar Birliği’nin temsiliyeti sağlanmalıdır. Hak arama hürriyetinin etkin şekilde kullanılabilmesi için mülâkatlar görüntülü kayıt altına alınmalıdır.
- Bölge sistemi coğrafi teminat ekseninde yeniden düzenlenmelidir.
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarına ve içtihatlarına uygun kararlar verilmesi sağlanmalı, HSK’nın bu konudaki ilke kararının mutlak suretle uygulanacağı düzenlenmeli ve buna ilişkin kamuoyuyla şeffaf paylaşımlar yapılacak bir mekanizma kurulmalıdır.
- 'Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, hizmetin aksamaması için Adalet Bakanı, kadro durumu müsait bulunan bir yargı çevresindeki hakim veya savcıyı ihtiyaç duyulan başka bir yargı çevresinde görev yapmak üzere geçici olarak yetkili kılabilir' ifadesi kanundan çıkarılmalıdır.
- 'Disiplin cezaları' objektif ölçütlerle yeniden belirlenmelidir.
- HSK’nın her türlü kararına karşı yargı yolu açılmalıdır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesiyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkının önemli bir boyutunu yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkı oluştururken, bir diğer boyutunu da savunma hakkı oluşturmaktadır. Yargının kurucu unsurlarından olan savunma, avukatlar tarafından temsil edilmektedir. Savunma hakkının lâyıkıyla hayata geçirilebilmesi için savunmaya tanınan usuli güvencelerin güçlendirilmesi gerekmekle birlikte, bu tek başına yeterli değildir. Savunma hakkının etkili kullanılması ancak bu hakkın hayata geçmesi için temsil görevi gören avukatların mesleki ve örgütsel olarak güçlendirilmeleriyle mümkündür. Her türlü usuli güvencenin sağlandığı bir hukuk düzeninde, savunmayı temsil eden avukatın mesleki yetersizliği halinde, savunma hakkı etkili şekilde kullanılmış olmaz. Bu yönüyle ele alındığında, avukatlık mesleğinin niteliğinin artırılması, adil yargılanma hakkının güçlendirilmesini amaçlayan bir yargı reformu için olmazsa olmazdır. Adil yargılanmayı sağlayan, hâkimin bağımsızlığı ilkesi olduğu kadar nitelikli avukatların da varlığıdır.

Türkiye’de avukatlık mesleğindeki niteliğin artırılması için lisans düzeyindeki hukuk eğitiminin niteliği artırılmalı, meslekteki kontrolsüz nicel artışın önüne geçilmeli, staj eğitimi güçlendirilmeli, avukatların sosyoekonomik koşulları iyileştirilmeli, mesleki faaliyetlerini yürütürken karşılaştıkları engeller kaldırılmalı ve nihayet avukatların meslek örgütü olan barolar ve Türkiye Barolar Birliği kanundan kaynaklanan görevlerini yerine getirebilmeleri için desteklenmelidir.
Bu kapsamda çok sayıda önerimiz var ancak bunları kapanış oturumunun içerisinde konuşmanın daha doğru olacağı inancındayım.” (ANKA)