Gündem

"Türkiye'de 30 bine yakın çocuk kayıp, arkasında böbrek mafyası var!"

Eser Karakaş: Kafa yormak, çözüme yönelik önerileri, baştan bazıları çok ters dahi gelse, tartışmak zorundayız

18 Nisan 2016 15:06

Haberdar yazarı Eser Karakaş, Türkiye'de kayıp çocuk sayısının 30 bini aştığını belirterek, "Konu çocuklar olunca bu meseleyi böyle soğuk sayılarla ifade etmek bile çok acı. Bu konu üzerinde kafa yormak, çözüme yönelik önerileri, baştan bazıları çok ters dahi gelse, tartışmak zorundayız. Ülkemizde otuz bine ulaşan kayıp çocuk meselesinin alt dökümünü bilemiyoruz" dedi. "Çocukların cesetlerine ulaşılamayan vakaların da önemli bir bölümünün organ mafyası cinayetleri olduğu tahmin ediliyor. Bu tahmin de büyük ölçüde uluslararası mukayeselere, araştırmalara dayanıyor. Organ mafyasının çocuklara tasallutunda da en temel belirleyici de böbrek konusu" ifadelerini kullanan Karakaş, "Organ (böbrek mesela) bağışı birinci derece akraba ile ve anonim bağışlarla sınırlı. Bu koşullarda da, maalesef böbrek bağışları ihtiyacı karşılamıyor çünkü kültürel ya da başka nedenlerden insanların organ bağışlama eğilimi çok yeterli değil ve bu konunun kısa ve orta vadede çözümü olanaksız. Böbrek arz ve talebi arasındaki fark talep lehine açıldıkça da devreye, maalesef önlenemez bir biçimde, organ mafyası giriyor" diye yazdı.

Eser Karakaş'ın, "Bu kadar çocuk neden kayboluyor?" başlığıyla yayımlanan (18 Nisan 2016) yazısı şöyle: 

"Türkiye çok sıcak siyasi problemleri tartışma girdabında bazı çok temel konulara giremiyor.

Konuşamadığımız konular listesine bugün detaylı olarak girmek istemiyorum.

Konuşamadığımız konuların başında da galiba kayıp çocuklar konusu geliyor

Ancak, konu kayıp çocuklar olduğunda, hepimizin bir kez daha düşünmesinde fayda var.

Kayıp çocuklar konusu dünyanın konusu.

Avrupa’da kayıp çocuk sayısı iki yüz elli bin dolayında.

Ülkemiz Türkiye’de de kayıp çocuk sayısı otuz bini aşıyor.

Konu çocuklar olunca bu meseleyi böyle soğuk sayılarla ifade etmek bile çok acı.

Bu konu üzerinde kafa yormak, çözüme yönelik önerileri, baştan bazıları çok ters dahi gelse, tartışmak zorundayız.

Ülkemizde otuz bine ulaşan kayıp çocuk meselesinin alt dökümünü bilemiyoruz.

Yani, bu çocukların ne kadarı tecavüze uğradılar, kaybedildiler, ne kadarı gerçekten kayboldular, ne kadarı aile kavgalarına kurban gittiler, ne kadarı da organ mafyasının eline düştü, bunu detaylı olarak bilemiyoruz.

Ancak, tecavüz gibi facialarda, kazalarda, aile hesaplaşmalarında bir biçimde, yüksek bir oranda çocukların cesetlerine ulaşılıyor.

Çocukların cesetlerine ulaşılamayan vakaların da önemli bir bölümünün organ mafyası cinayetleri olduğu tahmin ediliyor.

Bu tahmin de büyük ölçüde uluslararası mukayeselere, araştırmalara dayanıyor.

Organ mafyasının çocuklara tasallutunda da en temel belirleyici de böbrek konusu.

Ülkemizde ve başka çok sayıda ülkede böbrek nakil ihtiyacı ile bağış yoluyla verilen böbrek sayısında maalesef yaşamsal ihtiyaç lehine büyük bir açık var.

Yasal çerçeve ülkemizde organ bağışı konusunu çok dar bir çerçeveye sıkıştırmış durumda.

Organ (böbrek mesela) bağışı birinci derece akraba ile ve anonim bağışlarla sınırlı.

Bu koşullarda da, maalesef böbrek bağışları ihtiyacı karşılamıyor çünkü kültürel ya da başka nedenlerden insanların organ bağışlama eğilimi çok yeterli değil ve bu konunun kısa ve orta vadede çözümü olanaksız.

Böbrek arz ve talebi arasındaki fark talep lehine açıldıkça da devreye, maalesef önlenemez bir biçimde, organ mafyası giriyor.

Organ mafyasının devreye girmesi ise tıbbi işlemlerin merdiven altına inmesi demek.

Merdiven altına kayan ameliyatlar hem insani facialara neden oluyor, hem de devlete önemli vergi kayıpları yüklüyor.

Akademik çevrelerde bu sorunun çözülmesine yönelik böbrek satışlarının, doğal olarak tıbbi uygunluk çerçevesinde, serbest bırakılması önerileri tartışılıyor.

Böbrek gibi bir organın piyasada serbest ticarete konu olmasının, ilk bakışta haklı gerekçelerle, etik olmadığı yönünde çok güçlü görüşler var.

Bu görüşlere hak vermemek de mümkün değil.

Etik, ahlaki değerlere ilişkin bir normlar hiyerarşisi yaptığınızda muhtemelen en tepelere bir yere insan organının piyasada satılmaması gelebilir.

Bu doğru ve etik bir görüştür.

Ama, söz konusu etik değerler hiyerarşisinin en tepesinde, çok muhtemelen insan organının ticarete konu olmaması değerinin de üzerinde, bir değer daha vardır.

Bu değer de insan yaşamıdır.

Ülkemizde her sene yaklaşık beş bin vatandaşımız bağış yoluyla transplantasyona konu olacak böbrek bulamadığı için yaşamını kaybetmektedir.

Oysa, toplumumuzda bu sayının da üzerinde belirli bir fiyat karşılığı tek böbreğini tanımadığı bir kimseye para karşılığı vermeye hazır bir böbrek arz kapasitesi mevcuttur.

Organ fiyatını piyasa yani arz ve talep miktarı belirleyecektir.

Ancak, ihtiyacı olmasına rağmen bağış yoluyla böbrek bulamayan, böbrek piyasasından da satın alamayan vatandaşa bu parayı SGK yani devlet, varsa özel sigorta sistemi ödemek zorunda kalmalı, böylece sisteme yönelik en temel hakkaniyet problemi ortadan kaldırılmalıdır.

Yasal bir çerçevede yapılacak satışlar da resmi sağlık kurumlarında gerçekleşeceği için başka sağlık faciaları da önlenmiş olacaktır.

Çocuklar bu kayıplar felaketinden kurtulacak zira on sekiz yaşından küçükler için bu satış, aile onayı bile olsa, yasaklanacaktır.

Doğrudur, böbrek gibi bir organın satışı çok ahlaki durmamaktadır.

Ama, kurtulabilecek iken yaşanan ölümler çok daha büyük ahlaki problemlere tekabül etmektedir.

Dünyada böbrek satışını serbest bırakan ve çok sıkı bir denetim altında düzenleyen en önemli ülkenin de İran olduğunu hatırlatalım.

Konunun zor bir konu olduğunu, insanları incitebileceğinin farkındayım.

Ancak, sayısı otuz bine yaklaşan kayıp çocuk gerçeği ve bu gerçeğin arkasında böbrek mafyasının olduğunu bilmek insanı alternatif tartışmalara mecbur bırakıyor"