28 Şubat 2024

Altın

İnsan yaşamının, sürdürülebilir çevrenin her türlü parasal varlıktan, konfordan daha değerli olduğunun bilincine varacağımız günlerin uzakta olmamasını dilerim.

Altın uzun zamandır TL'nin değer yitirmesi karşısında "acaba güvenli liman olabilir mi" derken, son haftalarda İliç felaketiyle yeni bir dram yaşamamıza neden oldu. Bu sarı madenin hikmeti nedir ki, onu toprağın derinliklerinden çıkartma uğruna canlar veriyoruz, doğayı mahvediyoruz? Yanlış altında mı, yoksa para uğruna yapılan, çoğu kez bilinçli yönetim yanlışlarında mı?

Erzincan'ın İliç ilçesinde Anagold şirketine ait Çöpler Altın Madeni'nin bulunduğu alanda, 13 Şubat saat 13.00 sıralarında siyanürlü toprağın yığıldığı bölgede toprak kayması ve göçük meydana geldi.

Lityum, bakır, cıva, demir gibi topraktan çıkartılan maddeler çeşitli endüstrilerde katma değer üretilmesinde kullanılırken, altın kendi başına bir derde çare değil. Lüks endüstrisinde meraklıları var. Bu merakın temelinde lüks yanında sisteme, hangi ülke olursa olsun ekonomi yönetimine güvensizlik var. 

Altının İsa'dan önce 600'lerde, Prekolombus dönemde Orta ve Güney Amerika'da bulunduğu ifade edilir. 1492'den sonra London Virgina Corporation, altın madenciliğinin "zorluğu" karşısında tütün işine girer.

İlk kağıt para 1690'da Amerika'da İngiliz kolonisi olan Massachusets'de basılır. 1782'de The Bank of North America, Fransa'da ödünç alınan altın ve gümüşle sikke üretir, ihraç eder. 1813'de Başkan Thomas Jefferson Louisiana bölgesini 3 milyon altın dolara satın alır. Bu topraklarda 2016'ya kadar yüzlerce milyon dolarlık altın üretilecektir. Birçok romana ve sinema filmine konu olan altına hücum Kaliforniya'da 1848'de başlamış ve ilk yıllarda 12 milyon "troy ounce" (31.10gr) altın üretilmiştir.

1870'de başlayan altın standardı Birinci Dünya Savaşı'nda Avrupa altından uzaklaşıp, maden değer yitirince, 1920 lere kadar ortadan kalkmış, 1929'da ekonomik kriz, altına hücumu yeniden başlatmıştır. 1934'te Başkan Roosevelt altını rezerv para ilan ettikten sonra, 1944'te küresel rezerv para durumuna gelen altının dolarla bağını 1971'de R. Nixon sonlandırmıştır.

Altın da toprak altındaki çeşitli madenler gibi. Çıkartılması külfetli, riskli. Herhangi bir coğrafyada maden araştırma, çıkartma ruhsatını alan bir şirkete düşen, bu malı işletip satmak oluyor. Ürünün özellikleri (spec) tanımlanmış, fiyatı uluslararası borsada belirleniyor. Yani bir kez çıkartıldıktan sonra neredeyse para yerine geçen bir mal. Avustralya, İngiltere ve diğer bazı ülkelerde madencilikte uzmanlaşmış Rio-Tinto, BHP, Glencore, Vale, her gün uluslararası basının gündeminden düşmeyen bazı önemli örnekler.

Altın tuhaf bir madde, kimisi teneke teneke altınıyla güven bulur, gece kalkıp altınlarını sayarak keyiflenenler çoktur. Rengi güzel, birbirine değdiğinde çıkan tok ses güzel. Bir arkadaşım ilk maaşını aldığı günden beri her ay bir Cumhuriyet Lirası satın aldığını söylerdi, herhalde şimdi epeyce altını olmuştur. Benim 52 yıl önce parmağıma taktığım alyans dışında altınım yok, son altın lirayı torunumuz doğduğunda almıştım. Bazen dostlar iktisatçı sıfatımla danıştığında, bilimsel olarak herhangi bir değeri olmadığını söylüyorum. Değer zaten bir başka yazının konusu olacak.

Çeşitli korkular nedeniyle altın fiyatı son on yılda neredeyse 6 katına çıkarken, altın madenciliği yapan şirketlerin değeri ikiye katlandı. Bu korkular varlık sahiplerini çeşitli risklere karşı önlem almaya iter. Bu risklere veya ilişkin bazı örnekler şunlar olabilir: Amerikan Merkez Bankası'nın faiz politikası ile doların değerinin düşmesi olasılığına karşı kendi varlığını koruyucu önlem alması; bir ülkenin yönetim hataları sonucu olarak ekonomik zorlukla karşılaşması, iflas durumuna gelmesi halinde, bireysel varlıklara el konulması gibi ulusal sınırlar içindeki olaylardan doğan risk; Rusya'nın Ukrayna'ya, Çin'in Tayvan'a saldırması gibi küresel olayların ülkeyi ve sade yurttaşı kendisini, servetini koruma güdüsünü harekete geçiren olayların neden olduğu risk; bireyin sahip olduğu varlığı resmi makamlara açıklamadan saklama tercihi.

Böyle durumlarda değeri düşmeyecek, hatta spekülasyonun derinliğine, krizin büyüklüğüne bağlı olarak yükselecek olan "korunma limanları", yeniden üretilmesi mümkün olmayan toprak, arazi ile taşınmaz mallar ve değerli madenlerdir. Diğer değerli madenler arasında lityum, kobalt, bakır, elektronik teknolojisindeki gelişmeler sonucu ortaya çıkan yeni talep nedeniyle önem kazanan "ender metaller"dir.

Bu madenler arasında altın ilk sırada gelmektedir, çünkü ister lira, külçe, bilezik veya altın sertifikası olsun satın almak, saklamak ve elden çıkartmak kolaydır, değeri iyi kötü saydam koşullarda belirlenmektedir. Hatta bu saydamlığın örneğin dolar veya bir başka ülkenin para biriminden daha fazla olduğunu söylemek de mümkündür, çünkü altının spekülasyona açıklığı daha zayıftır, çünkü büyük altın oyuncuları ulusal hükümetlerden daha güçlüdür, büyük dalgalanmalara izin vermezler. Oyunu kendileri kurarlar ve sonlandırırlar.

Altının piyasa değeri böyle iken toprak altından çıkartmanın maliyeti on yıl önce bir "troy ounce (31.10gr)" 1200 dolar iken 2010'da 857, 2022'de 1.276 dolar olmuştur. Dünyada Avustralya (12.000 ton) ve Rusya (11.100ton ) başta olmak üzere çeşitli coğrafyalarda 54.000 ton altın rezervi olduğu tahmin edilirken, ucuz altın madeni alanları tükenmiştir.

Türkiye'de altın madenciliğinde, altını temizlemek için siyanür kullanılmaktadır. Kaz Dağlarında maden arayan Kanadalı şirketin uyguladığı ve yine çevreyi zehirleyen yöntem budur. Gana altın madenciliği yapılan bir Afrika ülkesidir. Burada siyanür yerine cıva kullanılmaktadır. Ticari olarak Avrupa ülkelerinden tedarik edilen cıva, çıkartılan altının yıkanmasından sonra yakılmakta, çıkan duman 30 bin kişinin yaşadığı çevreyi zehirlemektedir. Yani yine sorun var.

Toprak altına çalışmak, yüzlerce metre yer altında saatlerce elinde kazma ekmek parası kazanmak tarif edilemeyecek kadar çetin. Bu tabloda işletme sahibinden, yönetici, denetleyici kadrolara, kamuya, bu ürünleri tüketenlere düşen sorumluluk fevkalade önemlidir. Üstelik bu faaliyetler arasında tarih olarak ilk sırada gelen kömür, çıkartılmasının taşıdığı risklere ek olarak kullanılması sırasında çevreyi yaşanılmayacak hale getirdiği için hesaplanması mümkün olmayan sağlık, çevre ve sürdürülebilirlik sorunları yaratmaktadır.

Altın madenciliğinin nelere neden olduğu hafızalarımızda henüz yepyeni. Burada açıkça başta gelen iki sorumlu, Fırat nehriyle yanak yanağa böyle bir madene yatırım yapan girişimci ve buna izin veren kamudur. Önümüzdeki, herhangi bir ÇED incelemesine ihtiyaç duyulmadan reddedilmesi gereken bir girişimdir. Fırat'a bu denli yakın bir yerde heyelanla siyanür havuzundan Fırat'a kaçak olup olmadığı saçma bir sorudur. Toprak geçirgendir ve daha heyelandan önce olan olmuştur. Heyelan bilerek ve isteyerek işlenen bir suçun tetikleyicisidir. Madenin bulunduğu yerin altındaki fay hattının silindiği söyleniyor, kazanç hırsı insanı neler yapmaya yönlendiriyor!

Yurttaşlar olarak acımız ölenlerle, sönen ailelerledir, bu ne ilk ve maalesef ne de son; Fırat'ın zehirlenmesi, tüm ovanın, komşu ülkelerin yıllar boyu zehirlenmesidir. Yıllardır yönetim kusurları, ihmalleriyle böyle felaketlere karşı önlem almayan yönetimlerden hesap sormamamız, yurttaşlar olarak hesabını vermemiz gereken sorumluluğumuzdur.

Bitirmeden değinmek istediğimiz konu, madencilik işletmesinin ekonomik, yani kazanç, bölüşüm, tarafıdır. Burada üç taraf vardır, madenin bulunduğu toprağın imtiyaz sahibi, madeni çıkartacak, bu faaliyeti yönetecek ve gereken yatırımı yapacak olan şirket ve kamu. Petrolden, kömürden, bakırdan, altın ve diğer değerli toprak altı kaynakların işletilmesinde "ürün paylaşım modeli-sözleşmesi" uygulanmaktadır. Bu konuda uzmanlaşmış danışmanlık grupları, hukuk şirketleri vardır. 

Ürün paylaşım sözleşmesinin "product sharing agrement" üç ayağı, madencilik ruhsatı karşılığında arazi sahibine ödenecek olan "royalty", maden çıkartma giderleri ve maden çıkartma şirketinin yükümlü olduğu gelir vergisidir. 

İliç felaketinin ardından, çıkartılacak altın karşılığında Türkiye'ye kalacak olan kazancın miktarı hakkında bazı sayılar dolaştı. Mülkiyet hakkı elbette kutsaldır, kişiseldir. Ticari bilgi sırdır, ama her endüstri işletmesinin bilançosu, cirosu, kârlılığı gibi bu işlerle ilgili benzer bilgilerin de saydam olması gerekir. Yoksa bu dolaşan herhalde gerçek dışı küçük sayılar akılda kalır, ne kamu, ne de kamuoyu bilgilenir, ders almaz.

Son olarak 1990'ların başında DEİK direktörüyken Bakû Belediye Başkan yardımcısı ile Hazar kıyısında yaptığımız kısa sohbeti aktarayım. Petrol ve/veya gaz gelirini, bu malları çıkartan ve pazara sunan şirketle nasıl paylaştıklarını, yani nasıl bir PSA ile çalıştıklarını sorduğumda, başkan yardımcısı: "petrol bizim ulusal varlığımızdır, çıkartan kişi, şirket, bu girişimi karşılığında giderleri çıktıktan sonra kalan gelirin yüzde 20 sini alır, yüzde 80 petrolün asıl sahibine, yani Azerbaycan'a kalır" dedi. Pekala dedim, "bir başkası gelip Bakü'de otobüs işletmeciliği yapsa nasıl olur? Yanıtı: "Tersine olur, net gelirin yüzde 80'ini otobüsün sahibi, kalan yüzde 20'yi Bakü Belediyesi alır."

İnsan yaşamının, sürdürülebilir çevrenin her türlü parasal varlıktan, konfordan daha değerli olduğunun bilincine varacağımız günlerin uzakta olmamasını dilerim.

Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?

Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.

1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.

1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.

Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.

1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.

2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu

A.Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Eski geri gelseydi eski olmazdı

"Çin oyunu kurallara uygun oynamıyor, klübe katılsın ki yaptırımlarla karşılaşsın" derken... Bu kez "eski düzenin çözülmesi" ve Çin rekabetiyle başa çıkamayan, başta ABD, ardından AB ülkelerinin bu ülkeden gelecek ithalat üzerine önleyici gümrük vergileri koymalarıyla karşılaşıyoruz

E. Macron ve jeopolitik

A. Merkel'den sonra kendisini Avrupa'nın liderliğine hazırlayan E. Macron Avrupa'nın geri düşeceği ihtimali üzerinden öngörüde bulunuyor, Avrupa'nın ABD'nin "tebaası-kulu" olmadığını vurguluyor, kendi bağımsız savunma sistemini kurmasında ısrar ediyor

Ağam nerede, ben nerede!

Çip endüstrisi Türkiye'nin hayli uzağında durmaktadır. Eğitimdeki gerileme, felsefe, mantık derslerinden sonra matematikte entegral gibi konuların müfredat dışına çıkartılması akla aykırı. Dünya kuantum matematiği, fiziği ile uğraşıyor ve bunu sadece gündelik teknolojik çözümler için değil, sağlıktan tarıma, savunmadan gıda, giyim endüstrilerine kadar yaşamın tüm alanlarındaki ihtiyaçları karşılamak için yapıyor