21 Şubat 2024

İrrasyonel coşku - Exuberance

A. Greenspan iktisat eğitimi almıştı ve ünlü Rus asıllı "piyasa mekanizması tutkunu" Ayn Rand'ın çizgisindeydi. Ünlü cazcı Stan Getz ve diğer sanatçılarla birlikte saksafon, klarnet çalardı, ünlü Julliard müzik okulunda da eğitim almıştı. Devlet, regülasyon onun sevdiği şeyler değildi. Herhalde o da anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz diyenler ekolündendi. Reagan ve Thatcher sonrası, toplumsal doğrular böyle şekillenmişti. Bu nedenle yükselen enflasyonu başta ABD olmak üzere tüm piyasa ekonomilerinde "piyasanın coşkusu-exuberance" olarak nitelemişti

Bu ifadeyi 1987-2006 arasında önce Başkan Reagan, ardından baba Bush zamanında Fed Başkanı olan Alan Greenspan ABD'de 1990'ların "dot com bubble" olarak bilinen ekonomik krizi üzerine, 1996 Aralık ayında yaptığı konuşmada kullanmıştı. Bu tanıma göre kriz ".com" olarak tanımlanan internet teknolojisinin sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Bu teknoloji sayesinde bilginin yayılması hızlanmış, talep, satışlar bunu izlemiş, ekonomi dijitalden önceki "analog" dönemlere göre daha yüksek düzeylere çıkmıştı. Sonuç, aynı hızla büyümeyen üretimin talebi karşılayamaması ve fiyatlar genel düzeyinin artması, yani enflasyondu.

Alan Greenspan

Tedarik ve imalat bunu izlemekte gecikince fiyatlar genel düzeyi yükselmeye başlamıştı. Ancak A. Greenspan böyle durumlarda her iktisat-para politikası düzenleyicisinin yapması gerekeni yapmamış, talebi frenleyecek faiz yükseltmemişti. Bunun nedeni hem anne ham baba tarafından Yahudi olan A. Greenspan'ın herhangi bir "nass" kısıtlaması olmamasına karşın, piyasa mekanizmasına güvenen, her çözümü "fiyat mekanizmasından" bekleyen, politik müdahaleleri (regulation) benimsemeyen bir iktisatçı olmasıydı.

A. Greenspan iktisat eğitimi almıştı ve ünlü Rus asıllı "piyasa mekanizması tutkunu" Ayn Rand'ın çizgisindeydi.[1] Ünlü cazcı Stan Getz ve diğer sanatçılarla birlikte saksafon, klarnet çalardı, ünlü Julliard müzik okulunda da eğitim almıştı. Devlet, regülasyon onun sevdiği şeyler değildi. Herhalde o da anayasayı bir defa delmekle bir şey olmaz diyenler ekolündendi. Reagan ve Thatcher sonrası, toplumsal doğrular böyle şekillenmişti. Bu nedenle yükselen enflasyonu başta ABD olmak üzere tüm piyasa ekonomilerinde "piyasanın coşkusu-exuberance" olarak nitelemişti. Bu tavrı, A. Greenspan'ın daha sonra yanlış yaptığını itiraf etmesine engel olmadı.

11 Eylül 2001'de New York'ta ikiz kulelere yapılan ve üç bine yakın kişinin ölümüne ve ardından bugün Orta Doğu'da yaşanan çatışmalara kadar derin etkisi olan sorunlara yol açan saldırı, kısa vadede ABD'de bu kez "konut balonu" denilen olaya neden oldu. Burada A. Greenspan'ın caz ve bir başka serbest piyasa tutkunu olan Ayn Rand'ci psikolojisi yerine, popülist federal hükümetin iş çevrelerine yaranmak için izlediği, vergileri azaltan, kredi faizini indiren politikaları görüyoruz.

9/11 olarak bilinen saldırının yarattığı şokun üstesinden gelmek, şehrin ve ekonominin "coşkusunu" yeniden canlandırmak gerekiyordu. Bunun için Manhattan belediyesi bir yandan, federal hükümet öte yandan önlemler almaya başladılar. Bu politikaların başında gevşek para politikası geliyordu. Toplumu memnun etmenin hızlı yolu faiz oranlarını düşürmekti. Bu sayede seçmen dilediği kadar uzun vadeli borç altına girecekti. Üstelik bunu konut satın almak için yapınca memnuniyet inşaat sektörüne yayılacak, mühendis ve müteahhitten, çimento, cam, doğrama üreticisine, dekorasyon ve mobilya üreticilerine kadar yayılacaktı. Kulağa yabancı gelmiyor, değil mi?

11 Eylül'de yüzde 3.5 düzeyinde olan faizler yüzde 3'e, 2002'de Enron şirketindeki muhasebe oyunlarıyla başlayan başlayan "muhasebe skandalı"ndan sonra yüzde 1.25'ten yüzde 1'e indi. Faizler düşerken, uzun vadeli borçlanmanın maliyeti azalırken insanlar evlerini yeniliyorlar, yatırım amacıyla yeni konut ve/veya işyeri satın alıyordu. Federal Hükümetin amacı iş aleminin ve tüketici toplumun ekonomiye, yönetime olan inancını sarsmamak, onları tüketime özendirmekti. Hükümetlerin ekonomik gücü bir yana ama, bu da yabancı gelmiyor, değil mi?

ABD'de milyonlarca konut sahibi perişan oldu, ipotek borcunu ödeyemediği evlerini satmak zorunda kaldı. Türkiye'de TOKİ konut sahipliği projesinin ne durumda olduğunu bilmiyoruz. Yabancılara vatandaşlık karşılığında yapılan satışlarla stokun eritilmeye çalışıldığını, ülkenin çeşitli yerlerinde deprem felaketinin de sonucu olarak TOKİ programının devam ettiğini okuyoruz.

Bunlar olurken hala Federal Feserve Başkanı olan ve henüz "günah çıkartma" gereğini duymayan, A. Greenspan, iktisat diplomasına ve doktora tezi açıklanmamakla birlikte New York Üniversitesi'nde iktisat doktoru olmasına karşın, azalan faiz oranlarını "ayarlanabilen ipotek faizi" ile piyasa faizi ile uyumlu hale getirmeye kalkıştı.

İktisat birçoğu için zor bir disiplin olarak algılanmasına karşın, sağduyuya dayalı, birkaç temel kurala dayalı bir alandır. Piyasa elbette vardır, ünlü neoklasik ve Nobel Ödüllü iktisatçı Kenneth Arrow onu, "alıcı ile satıcı görüşürken oluşan arayüz" olarak tanımlar. İktisatı zorlaştıran, kolay anlaşılmaz hale getiren, belirttiğimiz ana özelliklerini bir kenara bırakıp, bu ilişkilere şıklık, her zaman öngörülebilirlik-bilimsellik kazandırmak uğruna modeller kurmak tercihidir. Modeller, tablonun tümünü görebilmek, ilişkileri iyi anlamak için gereklidir. Bireylerin beklentilerini ölçmek ve modellerin kurulumunda kullanmak bu ölçüleri kullanmak yanlışlar taşıyabilir. 

Greenspan, Federal Hükümetin popülist politikalarla yarattığı "irrasyonel coşkuyu" iyi bilinen para politikası aletleriyle frenlerken, bunu değindiğimiz "ayarlanabilir ipotek faizi" ile dengelemeye çalışmış, yani sağ adımına sol ayağı ile çelme takmıştır.

Bu tür politik karışıklıklara yabancı değiliz. Geçmiş yıllarda TCMB'de, bir yandan kurlar küresel piyasaları ve TC'nin cari işlemler açığını izleyerek yükselirken, aynı zamanda seçmeni kaybetmemek için içeride bu yükselişi kontrol altına alacak önlemler yerine bunların tersi uygulamalar tercih edilmiştir. Geçen haftalarda TCMB Başkan yardımcısının önemli göstergeler arasında olması gereken bağlar kopmuş derken kastettiği budur.

Bitirirken fiyat kelimesinden ne anladığımızı bu yazı bağlamında özetle açıklamamız yerinde olacaktır. İlerideki yazılarımızda bu konuyu ayrıntılı olarak ele alacağız Fiyat alış verişlerde oluşan ve taraflar için ürünün değerini yansıttığı düşünülen parasal büyüklüktür. Piyasa fiyatı hep duyduğumuz bir sözcüktür, ama piyasa neresi, hangi fiyat sorularının tek bir karşılığı yoktur. 

K. Arrow'un piyasa tanımına değindik. Böyle ise bir ürünün fiyatı, alıcı ile satıcının bir anda aralarında oluşturdukları parasal büyüklüktür. Bunun hangi para birimiyle ifade edildiği, ödemenin ne zaman nasıl yapılacağı bu büyüklüğün belirlenmesinde etkilidir.

Bu fiyat aynı zamanda ürünün iki taraf için ifade ettiği değeri göstermektedir. Alıcı tarafında değer ihtiyaçla, veya ürüne atfedilen önemle orantılı olabilir. Bunun çeşitli belirleyicileri vardır. Kimi ürünler "komşuda, arkadaşta" olduğu için veya "onları etkilemek için" talep edilebilir ve bu "gösterişçi tüketim"i oluşturur.

Satıcı tarafında ürünün maliyeti, piyasadaki rekabet durumu, satıcının nakit ihtiyacı, üründen elde etmek istediği rant, ürünün farklılık-buluş primi, yenileme maliyeti gibi etkenler altında oluşur. Ürün maliyeti işçilik, girdi, sabit sermaye maliyeti, lojistik, yönetim, personel, araştırma-geliştirme maliyeti gibi unsurlar meydana getirir. Bunların yanında satıcının pazar payı, bunu arttırmak veya korumak isteği göz önünde tutulur.

A. Smith, D. Ricardo, K. Marx değerin emek tarafından yaratıldığını savunmuştur. K. Marx emeğin katkısını "artı değer-surplus value" olarak tanımlamaktadır. Üretimi sağlayan diğer faktör olan makine cinsinden sermaye, bu emeğin yoğunlaşmış şeklidir.

Genellikle gözden kaçırılan bir maliyet, "alış veriş maliyeti"dir. Bu, alışılmış maliyet giderlerinden farklı olarak ve piyasanın, ekonominin eksikliğini gösteren bir maliyettir. İktisatta sık sık karşılaşılan "eksi ekonomiler", merdiven altı rekabet, rekabetin fatura dışı satışından doğan rekabet alış veriş maliyetidir. 

Eksi ekonomiden söz etmişken teoriye girmeden kısa bir örnek vermek anlamlı olabilir. Bandırma ülkenin fevkalade güzel iklime sahip, Erdek ve diğer koylarla bezenmiş bir tatil beldesidir.

Bölgede aynı zamanda aralarında çimento ve diğer ürünlerinde üretildiği endüstri tesisleri vardır. Bu tesisler üretim sırasında bacalarından çeşitli atıklar püskürtmekte, bunlar bölgede tarımsal ve turistik tesislerde olumsuz etki yapmaktadır. Bu olumsuz etki tesislerde kâr azaltıcıdır, bu nedenle eksi ekonomi yaratmaktadır.

Bunun son ve acı örneği Elazığ'da İliç'de yaşanan heyelandır. Herhangi bir ayrıntılı çevre değerlendirmesine gerek olmadan, havadan çekilen bir fotoğraf, madenin Fırat nehri ile yanak yanağa olduğunu göstermektedir. Bunu görmemek ve projeye izin vermek ancak değişik bir değer yargısının sonucu olabilir. Bu konunun eksi ekonomi yaratmanın ötesinde bir suikast olduğu aşikârdır.


[1] Ayn Rand, 1905-1982, "Akıl, objektivism-nesnellik,", "din karşıtı, ahlaki diğergamlık karşısında ahlaki egoizmden yana, muhafazakar sağ, bırakınız yapsınlar…kapitalizmi. Fountainhead, NAL; Centennial edition (April 26, 2005

Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?

Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.

1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.

1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.

Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.

1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.

2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu

A.Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Eski geri gelseydi eski olmazdı

"Çin oyunu kurallara uygun oynamıyor, klübe katılsın ki yaptırımlarla karşılaşsın" derken... Bu kez "eski düzenin çözülmesi" ve Çin rekabetiyle başa çıkamayan, başta ABD, ardından AB ülkelerinin bu ülkeden gelecek ithalat üzerine önleyici gümrük vergileri koymalarıyla karşılaşıyoruz

E. Macron ve jeopolitik

A. Merkel'den sonra kendisini Avrupa'nın liderliğine hazırlayan E. Macron Avrupa'nın geri düşeceği ihtimali üzerinden öngörüde bulunuyor, Avrupa'nın ABD'nin "tebaası-kulu" olmadığını vurguluyor, kendi bağımsız savunma sistemini kurmasında ısrar ediyor

Ağam nerede, ben nerede!

Çip endüstrisi Türkiye'nin hayli uzağında durmaktadır. Eğitimdeki gerileme, felsefe, mantık derslerinden sonra matematikte entegral gibi konuların müfredat dışına çıkartılması akla aykırı. Dünya kuantum matematiği, fiziği ile uğraşıyor ve bunu sadece gündelik teknolojik çözümler için değil, sağlıktan tarıma, savunmadan gıda, giyim endüstrilerine kadar yaşamın tüm alanlarındaki ihtiyaçları karşılamak için yapıyor