10 Nisan 2024

İtalyan tarzı başbakanlık

Değişim lideri milletvekili Drago "İtalya'da kimse kazanmaz, kimse kaybetmez, kimse yönetmez" diyor

Yanlış okumadınız, İtalyan Başbakanı G. Meloni ülkede yıllardır süregelen hükümet istikrarsızlığının önüne geçmek için yeni bir anayasa hazırlatıyor. Bu çalışma parlamentoda "değişim grubu" tarafından yürütülüyor. Türk tipi başkanlık sistemine kıyasla daha demokrat, cumhuriyetçi, çünkü hesap verme sorumluluğu muhafaza ediliyor.

Cumhurbaşkanı ulusal birliğin teminatı. 1870'e kadar küçük krallıklardan ibaret olan ve kuzeyi ile güneyi arasında önemli gelir farkı var, ama kimse "beka" sorunundan söz etmiyor. Herhalde o kavram da bir seçim kampanyası aleti. Cumhurbaşkanı parlamentoda siyasi çıkmaz olduğunda müdahale ediyor, ama yasa veya KHK çıkartarak değil, başbakan atayarak.

Bu deyimi kullanan Kurumsal Reform Bakanı Elisabetta Casellati, "Değişiklikten korkmayalım" diyor. Malum İtalya ve özellikle Milano, Paris'le birlikte dünya moda merkezi. Giyim modası eskiden yıllık olarak değişirken, artık hızlı moda kavramı ile Zara ve diğerleri iki haftada bir yeni koleksiyon hazırlıyorlar.

Değişim lideri milletvekili Drago "İtalya'da kimse kazanmaz, kimse kaybetmez, kimse yönetmez" diyor. Kastettiği elbette siyaset, yoksa İtalyan endüstrisi hükümet bulunmadığı dönemlerde daha başarılı, daha iyi kazanıyor.

Bunları söyledikten sonra geçen hafta değindiğimiz ve okuyucuların dikkatini çeken siyaset pusulasına geri döneceğim.

Ülkelerde siyasal oluşumlar karşımıza sol ve sağ olarak çıkıyor. Bu ekonomik bir sınıflandırma. Bunun yanında toplumsal sınıflandırma otoriter ve liberteryen olarak tanımlanıyor. Siyasetin DNA'sı ve genetiği gibi kavramları önerirken tıpkı canlı hücreleri gibi siyasette de tercihlerin arkasında etkenler olduğu görülüyor. Bundan yola çıkarak hazırlanan tabloyu burada tekrarlandı.

Seçmen neden sağcı veya solcu olur? Bu tercih yalnızca ideolojik midir? İdeoloji nasıl oluşur? Tabloya bakıldığında sağ uçta muz cumhuriyeti, neomuhafazakârlık, karanlık feodalizm, otoriter kapitalizm, islam teokrasisi görülüyor. Merkeze doğru gelirken liberal muhafazakârlık, meşruti monarşi, neo-faşizm, neo-nazizm, Hristiyan teokrasisi (evangelizm), Trumpizm gibi gruplar yer alıyor. Otoriter sağın merkeze en yakın noktalarında ise Budist teokrasi, devlet liberalizmi, liberalizm ve ulusal liberalizm grupları var.

Sağ liberteryen bölmenin en sağında bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinlerden, anarko kapitalizme, yasadışılığa (illegalism) rastlıyoruz. Ortaya yaklaştıkça klasik liberalizm, ulusal - hristiyan-neoliberalizm, libertanizm, liberten feminizm, anarko faşizm, neoliberalizm görülüyor.

Sola geçtiğimizde komünizm, demokratik konfederalizm, Marxism-Gandiism'den, yeşiller hareketi, liberal sosyalizm, piyasa sosyalizmi, sendikalizme ve daha sonra sosyal demokrasi, sosyal liberalizm ve nihayet merkezle yan yana anti otoriteryanizm, eko-anarşizm gibi gruplaşmalar görülüyor.

Siyasi partiler ve özellikle kendilerini yenileme iddiasındakiler, tabanlarını yitirdikten sonra yeniden can bulmaya çalışanlar görev alanlarını, ne yapmaları, kime nasıl yaklaşmaları gerektiğini nasıl belirliyorlar? Seçmen kararının arkasındaki parametleri, belirleyicileri nasıl tanımlıyorlar? Böyle bir sorunları var mı?

Türkiye'de bugüne kadar süreç önce liderlerin ortaya çıkmalarıyla başladı. Bu liderler bazen kendi inançlarıyla manifestolarını oluşturdu, bazen iç veya dış sermaye grupları onları yönlendirdi. Seçmen bu manifestoları, parti programlarını nasıl değerlendirdi? Tercihlerini tablodaki gruplaşmalara ve bu kutuların altındaki alt etkenlere bakarak mı oluşturdu? 

70'li yıllarda Bülent Ecevit ve Karaoğlan efsanesi, Kırat ve Demirel tiplemelerinin etkili olduğu görülüyordu. Karaoğlan "Su kullananın, toprak işleyenin" diyerek seçmene hitap ediyordu. Demirel Türkiye gerçeğine uygun olarak bir yandan kapitalizmin önceliklerine ve iş aleminin ihtiyaçlarına yanıt verirken, buna paralel olarak şiddetli bir anti komünizm kampanyasını kullanıyordu. 70'lerde bu çizgiyi izlerken MHP ile birlikte hareket ediyordu.

Avrupa ülkeleri bundan farklı değil. Fransa'da De Gaulle çizgisindeki merkez ve merkez sağ karşısında sosyalist ve komünist partinin son tahlilde sağa karşı koalisyon yapmakta tereddüt etmediği birkaç kez görüldü. Bu Fransız seçmeninin temelde liberteryan merkez civarında olduğunu gösterdi.

ABD Clinton ve Obama'nın ardından Trump'la adeta bir siyasal deprem yaşıyor. Wokizm denilen akımın karşılaştığı tepki, ABD'de siyaset tektonik plakasının otoriter sağa kaymakta olduğunu gösteriyor.

Bu konularda yorumu siyaset bilimci meslektaşlara bırakmalıyım.

Tüm okuyuculara, ve T24 ekibine keyifli bir bayram ve bir haftadır tattığımız huzurun sürmesi dileğiyle.

Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?

Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.

1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.

1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.

Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.

1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.

2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu

A.Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Eski geri gelseydi eski olmazdı

"Çin oyunu kurallara uygun oynamıyor, klübe katılsın ki yaptırımlarla karşılaşsın" derken... Bu kez "eski düzenin çözülmesi" ve Çin rekabetiyle başa çıkamayan, başta ABD, ardından AB ülkelerinin bu ülkeden gelecek ithalat üzerine önleyici gümrük vergileri koymalarıyla karşılaşıyoruz

E. Macron ve jeopolitik

A. Merkel'den sonra kendisini Avrupa'nın liderliğine hazırlayan E. Macron Avrupa'nın geri düşeceği ihtimali üzerinden öngörüde bulunuyor, Avrupa'nın ABD'nin "tebaası-kulu" olmadığını vurguluyor, kendi bağımsız savunma sistemini kurmasında ısrar ediyor

Ağam nerede, ben nerede!

Çip endüstrisi Türkiye'nin hayli uzağında durmaktadır. Eğitimdeki gerileme, felsefe, mantık derslerinden sonra matematikte entegral gibi konuların müfredat dışına çıkartılması akla aykırı. Dünya kuantum matematiği, fiziği ile uğraşıyor ve bunu sadece gündelik teknolojik çözümler için değil, sağlıktan tarıma, savunmadan gıda, giyim endüstrilerine kadar yaşamın tüm alanlarındaki ihtiyaçları karşılamak için yapıyor