03 Nisan 2024

Kazanılan yeterli mi?

Siyasal partiler nasıl meydana geliyor, iktidar ve seçmenin tercihi nasıl oluşuyor sorularına cevap aramak gerekiyor

Neden - nasıl oldu?

1 Nisan şakası iktidar için gerçek oldu. Önümüzde Nisan balığı yerine 22 yıldır ilk defa hesap vermeyi ilke edinen ve her şeyden önce kendisine hesap veren bir yerel yönetimler iktidarı var. Cumhurbaşkanının "balkon" konuşması, onun da bu sonucu kabul ettiğini gösteriyor. Uzun zamandır ilk kez akılcı yönetime kavuşma ümidi var.

Genellikle sorunların, olayların temelinde nelerin bulunduğunu sorguluyoruz. Çünkü soruların yanıtını bilmezsek kuru kuyudan su çekmeye devam ederiz. Tıpkı iktisat politikasıyla, uygulamalarla, neredeyse 2010'dan beri yaptığımız gibi.

Bu kez iktisat, politika, fizik bilimleri yanında, moleküler biyolojiye değineceğim. Bilim bir bütündür; konuların çeşitli disiplinlere ayrılarak ele alınması, bileşenler arasındaki ilişkiyi anlamayı kolaylaştırır . İktisatın temellerini oluşturan sosyoloji, felsefe, psikolojinin katkısı, etkisi ihmal edilemez. İktisatı anlamayı kolaylaştırmak için matematiğe başvurulması ise, matematiğin hünerlerini gösterme çabasıyla kalmış, sorunlara çare getirmemiştir.

Bu defa siyasete, siyasal tercihlerin nasıl sorusunu, oluşumcu teoriden bakarak gelişmeleri anlamaya çalışacağız. Amaç, teoriyi Darwin'in yaptığı gibi "türlerin kökü" bağlamında değil, onunla ilişkili olan, doğal seçim kavramından hareketle sürekli değişim bağlamında ele almaktır.

Siyasal partiler nasıl meydana geliyor, iktidar ve seçmenin tercihi nasıl oluşuyor sorularına cevap aramak gerekiyor. Burada şehirleşme, gelir dağılımı, eğitim düzeyi, aile yapısı, tarihi birikim gibi içsel-endojen etkenlerin etkisi nedir? Tercihin nasıl oluştuğunu anlamak için, coğrafi konum, jeostrateji, uluslararası politika, uluslararası şirket ve devlet anlaşmaları, gibi dış-egzojen etkenlerin de rolünü anlamak gerekir.

Helix - Sarmal Analizi

Bunu yaparken ayrıca teknolojik gelişmeyi, buluş sürecini açıklamakta kullanılan ve DNA analizinden ödünç alınan "sarmal-helix" kavramıyla oluşum sürecini etkilemesi incelenmektedir.[1] Bu kavram incelenen olayın. Buradaki anlamıyla "sarmal-helix", geni oluşturan maddeler arasındaki ilişkinin, etkileşmenin nasıl evrildiğini gösterir. 

1960'larda Francis Crick ile James Watson'un Cambridge Üniversitesi'nin ünlü Cavendish fizik laboratuvarında buluşmaları, 1869'da İsviçre''li fizikçi ve biyolog Miescher'in "canlı hücresi"ni bileşenlerine ayırmasının ardından çifte sarmal (double helix) analizini geliştirmelerine yol açmıştır.[2] DNA zincirinin bu buluş üzerine geliştirilmesi, bugün zincirdeki "bozuk" hücrelerin çıkartılarak yerine doğrularının yerleştirilmesi tekniğine, böylece vücutta istenmeyen hastalıkların giderilmesine yol açmıştır.[3] CRSPR teknolojisi yalnız insan ve diğer canlı vücudunda karşılaşılan hücre bozukluklarının giderilmesinde değil, bitkilerin, tohumların, meyvaların gelişme sürecinde de etkilidir.

Çifte sarmal analizi, canlı hücrelerini oluşturan şeker ve fosfatın nasıl hücre bölünmesine yardım ettiğini ve bu sürecin yaşamın sonraki aşamalarında aynı şekilde devam ettiğini açıklamaktadır. Bunu şu örnekle göz önüne getirebiliriz. İnsanın oluşumunda yumurta ve sperm buluştuktan sonra oluşan hücre ikiye ayrılmakta ve bu sürecin devam etmesi yeni canlının oluşup büyümesine yol açmaktadır. 

Çifte sarmal analizi daha sonra buluş sürecinde kamu-endüstri-hükümet üçlüsünün bir araya gelmesiyle üçlü sarmal kavramının, daha sonra tüketici toplumun, halkın eklenmesiyle dörtlü sarmal kavramına yol açmış, ARGE ve teknoloji geliştirme çalışmalarına rehber olmuştur. Bunun değer zincirinin evriminde yeni teknolojilerin gelişmesinde, buluş süreçlerinde başvurulabilen ve buna göre oluşturulan iş modeli ile şirketlere yeni fırsatlar yaratan bir yöntemdir.

Politikanın genetik haritası var mıdır?

Sarmal analizine siyaset bağlamında bakmak, siyasetin genetik haritasını tanımlamak mümkün müdür? İnsanlarda genome, yani yaşamın temel taşı 23 çift kromozomdan oluşuyor. Bunlar hücrenin çekirdeğinde yer alıyor ve bireyin gelişmesinin yönünü, kalitesini, zayıf yanlarını belirliyor. Hücrelerden herhangi biri sorunluysa veya daha iyileştirilmesi isteniyorsa biraz önce değindiğimiz CRSPR teknolojisinden yararlanılabiliyor. Bu gelişme önemli siyasal tartışmaları beraberinde getirdi.

Yaşamda hiçbir şey sabit kalmıyor, sürekli değişiklikler yeni modellere, paradigmalara yol açıyor. Siyasette karar süreçleri bireylerin değerlendirmesiyle işler. Bu da yeniden beyini oluşturan nöronların etkileşmesi sonunda oluşan enformasyona götürür. Nöronlar algıladıkları bilgiyi kişinin beynindeki "birikmiş" bilgiyle birleştirerek yeni enformasyon oluşturur ve birey buna göre tavır alır. [4]

Toplumda hepimiz siyaset yapıyoruz. Bizler seçmenler olarak kimlerin, hangi oyuncuların-siyaset uygulamacılarının tercihlerimiz doğrultusunda çalışacaklarına karar veriyoruz. Bu kararda aktif siyaset aktörlerinin verdiği mesajlar, ideolojiler etkili oluyor. Nitekim, demokrasilerde seçtiğimiz aktörlerin performansı tercihlerimize uymazsa, onları bir daha seçmiyoruz. Yani, siyasette beğenilmeyen "hücrenin" değiştirilmesi, CRSPR teknolojisinden çok önceden beri uygulanmakta.

Dünya görüşü - Weltanschauung

İşte burada sarmal analizi devreye giriyor. (Canlı hücrelerinin oluşturduğu sarmallar temelde şeker ve fosfattan oluşuyor.) Siyaset sarmalına gelince burada bir tarafta bireyler olarak bizlerin, diğer tarafta siyaset oyuncularının oluşturduğu "dünya görüşü-Weltanschauung" un etkili olduğunu görüyoruz. Bu kavram 1790'da Alman filozof I. Kant tarafından geliştirilmiş ve daha sonra dünyanın gözlenmesi anlamında yorumlanmıştır.

Yazıyı daha fazla dağıtmamak için kavramı birkaç soruya indirgeyelim. Dünyayı nasıl görüyor, algılıyoruz? Nereye gidiyoruz? Ahlaki olarak ne yapmalıyız? Doğru nedir, yanlış nedir? Olanlar neden oluyor? Bu sorular "nesnel-objektif", "kişisel-subjektif" veya "başkalarıyla etkileşim halinde kişisel" açılardan değerlendirilmekte.

Siyaset pusulası

"Siyaset pusulası" nedir, neyi gösterir? Pusula dört alt alandan oluşuyor. Üst iki alan otoriter bir yönetimi sol ve sağ olarak tanımlıyor. Alt iki alan ise liberal bir yönetimi yine sol ve sağ olarak tanımlıyor. Bu ayrıştırma şekli, Türkiye'de alışık olunan tanımlardan farklı. Sol deyince kimisi sosyalizmde duruyor, kimisi artık Çin ve Kuzey Kore dışında kalmamış olan komünizme kadar gidiyor. Sağ ise kimisi için faşizme kadar uzanan bir alanı, kimisi içinse ırkçılık, turan, şeriat gibi uygulamaları ifade ediyor. Siyasi parti kavramı, yönetim tarzını benimseyen grupların organizasyonunu ifade ediyor. Tarikatlar partileşmeden, gizliliğini, "hesap vermezliğini" koruyarak, kullanarak siyaset yapıyor.

Bu analizin nedeni, tıpkı insan DNA'sı gibi neredeyse sonsuz evrilme olasılığına konu olan siyaseti bu bağlamda açıklamaktır. Türkiye'de de dünyada da bazı siyasal gelişmeleri anlamakta, yorumlamakta zorlanıyoruz. Demokrasi kavramı yeninden tartışılıyor. Tıpkı tüm yanlışlarına, eksiklerine karşın AKP'nin 22 yıldır iktidarını sürdürmesi ve tüm gücüne, demokrasiyi ortadan kaldırmasına karşın 31 Mart seçimlerinde karşılaştığımız tabloyu açıklamakta zorlandığımız gibi. Pazarın mala boğulduğu, fiyat kavramının tüm anlamını yitirdiği, merdiven altı ticaretin zirveye çıktığı, maliye politikasının kaybolduğu, dağılımının alabildiğine bozuldu durumda, boş tencere tezi hâlâ geçerli mi? Siyaset sarmalında başka bir evrim mi gelişiyor? Böyleyse ne yapmalıyız? Neye dikkat etmeliyiz?

 D. Trump garip görüşleriyle ve Cumhuriyetçilerin bile benimsemediği üslubu ile nasıl iktidar oldu, ve belki yeniden seçilecek. Demokrasinin beşiği İngiltere'de liderlik neden bu kadar sık aralıklarla el değiştiriyor. Norveç ve İsveç göçmenlere ev sahipliği yaparken, Finlandiya neden bu kadar sağa kayıyor? Norveç'te 70 kadar öğrenciyi katleden genç adamı bunu yapmaya sevkeden nedir? Ülkemizde sol, merkez, liberal sağ neden kalıcı şekilde olgunlaşamıyor? Bazı girişimler, lider olmak isteyen bireylerden ibaret kalıyor. Toplumsal yansıması olan girişimleri henüz görmüyoruz. Muhafazakar sermaye kendisini AKP'de buluyor, "liberal" sermaye yok mu? Siyasal gelişmeler de sarmal analizine konu olmalı mı?

İktidar geçicidir

Bazı diktatörlükler dışında hiçbir otokrat yönetim sonsuz olmamıştır. İktidar tatlıdır, bırakmak, avantajlardan ayrılmak kolay değildir. Ancak öbür tarafta siyasetçinin işvereni olan gerçek toplum vardır. Bu gerçek toplumun tercihleri değişerek evrilmektedir. Bu süreçte yalnız toplumu oluşturan bireylerin, ailelerin, toplulukların kişisel tercihleri değil, sınırlar ötesinde de olsa birlikte yaşadıkları başka toplumların tercihleri de etkilidir. Bu tercihleri uluslararası politikayı oluşturmakta ve uyuşmadıkları zaman sonuçlar savaşa kadar uzayabilmektedir.

Muhafazakârlık insanların kolaylıkla sarıldığı bir tercih, adı üstünde, mevcut muhafaza ediliyor, yeniliklerin riski alınmıyor. Ama yüz yıl öncenin ne muhafazakârlığı, ne de liberalizmi ve ne de sosyalizmi bugün geçerli değil. Siyasi geleneklerden üreyen düşünceler ve somut politika önerileri toplumun, ekonominin, teknolojinin gelişmesiyle değişiyor. Aynı evrim sosyal alışkanlıklar, dini töreler için de geçerli. Sarmal kıvrılıp ilerlemeye devam ediyor. Kendi yaşamını, tercihlerini bu gelişmeye göre gözden geçirmeyenler kaybediyorlar. 

Bu kısa incelemeden vardığımız sonuç, 1980'den beri, yani 40 yıldır, yurttaşlar olarak bizi yöneten siyasete sahip olmadığımız. 1980'de o dönemin liberal anlayışına kapıldık, gidiyoruz. Bu siyaset bizim genetik haritamıza uygun mudur, sormadık. Birtakım kişiler çıkıyor, çoğumuza uygun gelmeyen üslûpla siyasetin, demokrasinin temel kurallarını ihmal ederek liderliğini kabul ettiriyor. 2019'dan beri seçimler yoluyla bu liderlik sarsılmaya başlandı ve 2023 yerel seçimlerinde sarmalın büküldüğünü, siyasetin yeni bir yöne doğru evrildiğini görüyoruz. 31 Mart seçimlerinde bu güçlenerek doğrulandı.

31 Mart tarihimizde iyi anılan bir tarih değildir. Bu kez o tarihin de şansı dönüyor. Sarmalın yön değiştirdiği tarih olabilir. Yapılması gereken, olanlardan ders almak, orta ve orta soldaki gelişmeyi gerçek liberal sağda gelişmeyle desteklemek. Yeni nesillerden, gençlerden söz ediliyor. Onların harekete geçmesi, teknik bilgilerini ihraç etmek yerine ülkenin teknoloji sermayesine katmaları için, liberal sermayenin sarmalın yeni aşamasında aktif olması gerekecektir. Böylece siyasal pusula tamamlanacak, seçmen kitlenin önüne her bireyin tercihini karşılayabilecek programlar çıkartılabilecektir. Bu sayede ülke tecrübeden sonra, yeniden ve belki ilk kez gerçek bir demokrasiye kavuşur.


[1] DNA analizi ilk kez J.D.Watson ve C.N.C.Watson tarafından açıklanmıştır. A Structure for deoxyriboze nucleic acid-DNA, Nature 171i, 1953

[2] Etzkowitz,H-Leydesdorff,L., The Triple Helix, University-Industry-Government Relations.A Laboratory for Knowledge Basssed Economic Development,EASST Review, 14, 1995

Etskowitz,H.-Leydesdorff,L., The Dynamics of Innovation: From Natioonal Systems and "Mode 2" to Triple Helix of University-Industry-Government, Research Policy, 29, 2000

[3] E.Charpentier ve J.Doudna bu temel üzerine geliştirdikleri "CRISPR/Cas9 genetik makas teknolojisiyle 2020 yılında kimya Nobel ödülünü kazanmışlardır. Bu buluş yaşam kodunun yeniden yazılmasının yolunu açmıştır.

[4] Dr.Türker Kılıç bu konuda önemli çalışmalar yapmaktadır. Biz bu ve benzeri çalışmalardan yararlanarak ve iktisat-siyaset bilimi ışığı altında konuyu anlamaya çalışıyoruz.

Ahmet Çelik Kurtoğlu kimdir?

Ahmet Çelik Kurtoğlu, 1942'de Ankara'da doğdu. 1965 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

Akademik kariyerini 1982 yılına kadar aynı kurumda sürdürdü, Cambridge Üniversitesi'nde lisansüstü derecesi aldı. 1972-74 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmaları yaparken teknolojik gelişme ve endojen büyüme teorisi üzerinde yoğunlaştı, 1997-2006 yılları arası Galatasaray Üniversitesi'nde ders verdi.

T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın görevlendirmesiyle 1978-82 yılları arasında B .M. UNCTAD "Teknoloji Transferi Davranış Kodu" müzakerelerinde T.C. delegesi olarak yer aldı.

1983-86 yıllarında arasında İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Kalkınma Merkezi'nde araştırma yöneticisi olarak görev yaptı. Türkiye ve beş Asya ülkesinde Müşavir Mühendislik sektörü üzerinde yaptığı çalışma OECD tarafından yayınlandı.

1987 yılında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) kurucu direktörü olan Kurtoğlu, 1992 yılından itibaren Karadeniz Ekonomik İşbirliği İş Konseyleri Genel Sekreteri, daha sonra 2008 yılına kadar DEİK Yönetim Kurulu ve İcra kurulu üyesi olarak görev yaptı. DEİK pek çok Türk şirketin uluslararası işbirliği kurması sürecinde yardımcı oldu.

Prof. Dr. Kurtoğlu, yurtdışındaki faaliyetini 1994-2006 yılları arasında European Roundtable of Industrialists (ERT) adlı kurumda danışman olarak sürdürdü. ERT en büyük 50 Avrupa sanayi şirketi başkanları tarafından, AB Komisyonuna politika tavsiyesi yapmak üzere kurulmuştur. Politika tavsiyesi danışmanların oluşturduğu çalışma gruplarında geliştirilmektedir.

1999 yılında Kurdoğlu Danışmanlık A.Ş.'ni, 2003 yılında "İyişirket Danışmanlık A.Ş."yi kurdu ve strateji, şirket değerlemesi ve satış müzakeleri, iş geliştirme ve finansman, kurumsal yönetim (governance) konularında danışmanlık hizmeti verdi.

2001 yılında TMSF "9 Banka Yönetim Kurulu Üyesi" olarak, 2002-2007 yıllarında arasında Tekfenbank Yönetim Kurulu, 2012-2019 yılları arasında Tekfen Holding A.Ş. Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı.

2007-2008 döneminde TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı oldu

A.Çelik Kurtoğlu teknoloji ve uluslararası ekonomik ilişkiler konularında yayın yapmıştır. Son çalışması olan "Değer Zincirinin Evrimi", Aralık 2022'de Efil Yayınevi tarafından yayınlanmıştır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Eski geri gelseydi eski olmazdı

"Çin oyunu kurallara uygun oynamıyor, klübe katılsın ki yaptırımlarla karşılaşsın" derken... Bu kez "eski düzenin çözülmesi" ve Çin rekabetiyle başa çıkamayan, başta ABD, ardından AB ülkelerinin bu ülkeden gelecek ithalat üzerine önleyici gümrük vergileri koymalarıyla karşılaşıyoruz

E. Macron ve jeopolitik

A. Merkel'den sonra kendisini Avrupa'nın liderliğine hazırlayan E. Macron Avrupa'nın geri düşeceği ihtimali üzerinden öngörüde bulunuyor, Avrupa'nın ABD'nin "tebaası-kulu" olmadığını vurguluyor, kendi bağımsız savunma sistemini kurmasında ısrar ediyor

Ağam nerede, ben nerede!

Çip endüstrisi Türkiye'nin hayli uzağında durmaktadır. Eğitimdeki gerileme, felsefe, mantık derslerinden sonra matematikte entegral gibi konuların müfredat dışına çıkartılması akla aykırı. Dünya kuantum matematiği, fiziği ile uğraşıyor ve bunu sadece gündelik teknolojik çözümler için değil, sağlıktan tarıma, savunmadan gıda, giyim endüstrilerine kadar yaşamın tüm alanlarındaki ihtiyaçları karşılamak için yapıyor