20 Mart 2024

Öğün - güven - çalış

Vekilleri, asıllarından daha itibarlı, hitap şekli bile "sayın vekilim" oluyor. Çünkü o vekiller, hele iktidar partisinde ise maddi çıkar dağıtma, sağlama acentası oluyor. Oysa "agency-vekalet-görevlendirme" tanımının karşılığı bu değil. Böyle bir düzende güvenden söz edilebilir mi?

Başlıktaki ifade Ankara'da Kızılay Güven Parkında mermer duvar üzerine Atatürk döneminde kaydedilmiştir. Önce kendinle "öğün", kendine "güven", bunun yapabilmek için "çalış."

Geçen hafta güven nasıl oluşuyor, bu duygunun arkasında ne var sorusunu ele aldık ve bu hafta çeşitli ülkelerden örneklere değineceğimizi belirttik. Güven sık sık ve altını çizerek vurguladığımız bir kavram. Enflasyonun esas nedeninin Türkiye ekonomisinin geleceğine, özellikle yargı sistemine güvenin sarsılması olduğunu tekrarlıyoruz. Bu hem artan riski karşılamak üzere faiz oranının yükselmesine, hem de doğrudan yatırımların azalmasına, durmasına neden oluyor.

Güveni sağlayan veya bozan unsur, kişiye ulaşan bilginin doğruluk derecesi. Enflasyon rakamıyla ilgili çeşitli tahminlerle karşılaşıyoruz. Bu tahminleri yapanlar iyi niyetli olsalar, amaçları kişiyi, "seçmeni" kandırmak olmasa bile, genel fiyat düzeyini hesaplarken kullandıkları, tüketici sepetini oluşturan fiyatlar birbirinden farklı olabilir.

Bu sepetler arasındaki farklılıkları bilsek dahi, Türkiye'de uzun yıllardır ilk defa bu denli aşırı fiyat hareketleri görüyoruz. Büyüklükler artık algılama imkanımızı zorluyor. Temel gıda, ulaşım bedellerinin dahi hesap yapma, satın alıp almama kararını verme yetimizi zorlar hale gelmesi üstesinden gelinmesi çetin bir durum.

Bu olurken nüfusun bir bölümünün bundan hiç rahatsız olmaması, caddelerin dünyanın en pahalı Maserati, Bentley, Ferrari, Maybach markalı arabalarıyla dolu olması insanı şaşırtıyor. Bu ürünleri satın alanlar ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durumun farkında değiller mi? Yoksa onlar da mı her şeyin mükemmel olduğuna inanıyorlar? Eğer böyleyse toplum olarak yaşamanın temel koşulunu yeniden hep birlikte değerlendirmemiz gerekir.

Temsil etme yetkisi itibar değil, görevdir

Seçilenler yani vekiller, seçenlerden yani asıllardan daha mı itibarlı?

Yasaları yapanlar, uygulamayı denetleyenler, biz yurttaşların seçimlerle görevlendirdiğimiz kişiler. Yani biz "seçenler" onları göreve getiriyoruz. Seçilenler, mazbatalarını almalarının ardından hemen farklı bir kitle oluşturuyor. Vekiller, kendilerine o görevi veren asıllara tepeden bakıyor. Görevlerini yerine getirirken görevle bazı dokunulmazlıklara sahip olmaları olağandır. Ancak seçilenler, neredeyse tüm diğer ülkelerdeki benzerlerinden daha ayrıcalıklı. Hem sade görev süresince değil, yaşam boyu ve sadece kendileri için değil ailelerini de içeriyor. Agency-vekalet, şirkette de, devlet yönetiminde de ustalık gerektiren bir organizasyon şeklidir. Temel kuralı özeleştiri ve hesap vermektir.

Vekilleri, asıllarından daha itibarlı, hitap şekli bile "sayın vekilim" oluyor. Çünkü o vekiller, hele iktidar partisinde ise maddi çıkar dağıtma, sağlama acentası oluyor. Oysa "agency-vekalet-görevlendirme" tanımının karşılığı bu değil. Böyle bir düzende güvenden söz edilebilir mi?

Konfüçyüs ve güven

Nedir bu güven duygusu? Konfüçyüs İsa'dan 550 yıl önce Çin'de doğmuş bir filozof. Düşünceleri, uygulamaları Çin, Kore, Japonya ve diğer doğu Asya ülkelerine "analekt"ler yoluyla taşınmış ve o ülkelerde hâlâ birey davranışlarının esas belirleyicisi. Bu anlayışın temelinde güvenle birlikte saygı vardır. F. Fukuyama bu bağlamda toplumu şu gruplara ayırıyor: Yönetici; baba-oğul; eş; ağabey-kardeş; arkadaşlar.[1] Bireylerin tercihleri, karar verme şekli bu gruplar içinde oluşuyor ve grubun üyeleri buna uyuyor.

Bu süreç Türkiye'de geleneksel aile yapısı için de geçerli. Babanın, aile büyüğünün tercihi, kararı tartışılmaz. Aynı özellik mahalleler için de geçerlidir. Mahalle baskısının arkasında bu vardır. Ancak, Konfüçyüs felsefesinin bir başka öğretisi, ilkesi, özeleştiri ve yaptığının hesabını vermektir. Bu ilke Mao döneminde yaygın bir şekilde uygulanmıştır. Türkiye'de bu kural hiçbir zaman geçerli olmamıştır. Aile büyüğünün buyrukları adeta vahiy gibi kabul edilmiştir. Bugün devlet başkanı kendisi için bu ayrıcalığı tanımlamıştır.

20 yıldır yaşadığımız sorunların temelinde bu, yani güven zafiyeti vardır. Uygulanmakta olan sistem ne özeleştiriye, ne de hesap vermeye izin vermemektedir. Bunun bir istisnası Çanakkale köprüsünün inşaatında görevli olan bir Japon mühendisin, halat kopmasından kendisini sorumlu tutarak intihar etmesi olmuştur. Ama bunun kimseye ders olmadığını Hatay depreminde, İliç'te ve birçok diğer talihsiz örnekte gördük.

İtalya ve aile içi güven

İtalya aile içi-grup içi güven konusunda Çin'i andırmaktadır. Aile önemlidir ve istisnalar dışında işletme büyüklüğünü belirleyen aile büyüklüğüdür. Her şey aile içinde olup bittiği için toplum yapısı zayıftır. Almanya gibi İtalya'da da şehir krallıklarından İtalyan birliğine geçiş 19. yüzyılın son çeyreğini beklemiştir. Böyle bakıldığında Türkiye, padişahlıktan Cumhuriyete geçişi hâlâ tamamlayamamıştır.

Sicilya ve Napoli'de Norman Krallığından kalma adetler, siyasi merkeziyetçilik, kuzeyde ve merkezde, Venedik, Cenova, Floransa'da adem-i merkeziyetçilik şehir devletleri hakim olmuştur ve bunlar kendi toplumsal örgütlenmelerini yaratmıştır. İtalya'da sivil toplum yapısı zayıftır, Aile şirketleri ekonominin hakim gücüdür. Bunun siyasete yansıması olarak, hükümetsiz İtalyan ekonomisinin daha başarılı olduğu şakası yapılır.

Dünya çapında Olivetti, Pirelli, Fiat, Eni kuzeyde konuşlanmıştır. Orta İtalya, "Terza Italia," toplumsal yapısıyla Hong Kong ve Tayvan'ı andırmaktadır. Nitekim İtalya'nın tekstil, deri, giyim endüstrilerindeki üstünlüğü, Çinli işgücünün bu bölgeye göçerek köyler kurmasına neden olmuştur. Güney İtalya ise Silikon vadisi, Massachusets'de Route I-28 gibi elektronik endüstrisine ev sahipliği yapmaktadır.

Güney İtalya'nın bir başka özelliği, Çin'de "tong", Japonya'da Yakuzi, Kore'de Geondal veya jopok olarak bilinen olarak bilinen mafya örgütlenmesidir. Bunlar güven duygusunun, merkezi örgütlenmenin zayıf olduğu toplumlarda ailelerin veya aile dışında grupların güven duygusunu sağlamak iddiasıyla ortaya çıktığı suç örgütleridir.

Fransa

Bir Fransız için en önemli şey kendisidir demek yanlış mıdır? 1950'li yıllarda Renault markasının genel müdürü olan P. Dreyfus, Fransa'da özel sektörün risk almaktan çekindiğini söylemiştir. Eğer durum böyleyse şirketin kârı neyin karşılığı? 17. yüzyılda XIV. Louis'nin Maliye Bakanı olan J-B Colbert, "tüccarlarımız aşina olmadıkları bir işe girişme yeteneğine sahip değildir." demiştir.

Diplomat, araştırmacı Alexis de Tocqueville, Fransa'nın önemli sınıf farklılara sahip olduğunu, çeşitli grupların rejimin kendilerine tanıdığı ayrıcalıklarla ayrıştığı tespitini yapmıştır. Fransızın günaydın demesi, asansör veya ekmekçide gösterdiği nezakettir, yoksa Fransız, "fransız"dır, yani herkesten önce kendisi için vardır.

Bu politika Fransa'yı, "endüstri şampiyonları" yaratmaya yöneltmiştir. Girişimci kendisini geliştirerek yatırım yapmıyor, yeni alanlarda rekabet gücü geliştirmiyorsa, bunu Fransız hükümeti kendi kuracağı ve kollayacağı şirketlerle yapacaktır. General De Gaulle kendi başkanlık döneminde kamunun bu görevi yerine getirmesi için ENA'yı "Ulusal Yönetim Okulu" kurmuştur,. Kore'de olduğu gibi Fransa'da da, kamu bir yandan ekonomiyi politikalarıyla desteklerken aynı zamanda yönetme ve denetleme görevini de ihmal etmemektedir. En önemli Fransız şirketlerinin yöneticileri ENA'dan gelmektedir.

Liberal ekonomi, başıboş ekonomi değildir. 19. yüzyılın başında II. Mahmut döneminde kurulan Mekteb-i Mülkiye'nin gerekçesi de ülke yönetiminin çağdaş kurallara uygun olarak yapılmasını sağlayacak kadroların yetiştirilmesidir. Mekteb-i Mülkiye, Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1980'li yıllara kadar yerine getirdiği bu görevi, daha sonra diğer eğitim kurumlarıyla paylaşmıştır.

Böylece ortaya çıkan "endüstri politikası", kapitalist dünyanın inandığı piyasa mekanizmasına aykırı olduğu için eleştirilmiştir. Oysa eleştiren ülkeler aynı hedefe eğitim, ARGE politikalarıyla, desteğiyle varmaktadır. Piyasa ekonomisinin başta gelen savunucusu olan ABD, DARPA ve benzer kuruluşlarla dev projeleri desteklemektedir.

Uçak endüstrisinde concorde, Airbus, nükleer enerji, ağır yatırım maliyeti nedeniyle Fransız vergi mükellefinin üstlendiği çelik endüstrisi, cam endüstrisinde dünya lideri olan St. Gobain bu şampiyonlara örnektir. Bu örnekler Colbert, Dreyfus, de Tocqueville ve birçok yazarın vurguladığı girişim, risk alma zafiyetinin arkasındaki güvensizlik duygusunun, ulusal endüstri şampiyonları yaratılarak giderildiğini göstermektedir.

Fransa bir yandan endüstri şampiyonları yaratırken, Napoleon döneminden beri "mükemmel bürokrat-mühendis" eğiten lise ve yüksek okullara, üniversitelere önem vermiştir. Güven duygusu sanki kraliyet ve onun bürokrasisine emanet edilmiş, bireylerin eğitimi için gerekli koşullar yaratılmıştır. Ancak bu yapılırken buluşun kaynağı olan yaratıcı araştırma ve onu kullanıcıya ulaştıracak iş modeli üzerinde durulmamıştır. ABD ile fark budur.

Kore: Asker-bürokrat-sanayi sacayağı

Kore, savaştan sonra asker, sivil hükümet ve endüstri üçlüsünün birlikte yönettikleri bir rejim yaşamıştır. Bu rejim batıda alışılmış demokratik uygulamayı getirmemiştir. Erkeklerin üstün olduğu pederşahi aile modeli geçerlidir ve Konfüçyüs felsefesi Japonya ve hatta Çin'den daha fazla geçerlidir. Güven konusunda "güçlü" devlet, girişimcileri, onların yöneticilerini denetler. Bunu yaparken Fransa'dan farklı olarak şampiyon endüstrileri belirlemekle kalmaz, onların başarılı olmasını izler, yönetir. Kore toplumu her kademede hesap verme ve özeleştiri ilkesinden vazgeçmez.

Endüstriyi oluşturan gruplar, chaebol, yüzyılı aşkın süredir ekonominin çeşitli alanlarında çalışan aileler olmuştur. Böylece oluşan sacayağı, bugünün otomotiv, gemi yapımı, elektronik, enerji alanlarındaki dünya şirketlerini yaratmıştır. Üçlünün düşünme, karar ve sorumluluk modeli tabii Konfüçyüs felsefesini izlemiştir. Böylece Çin'in ardından Kore'de de güven rejimin temel özelliği olmuştur.

Japonya: Doğan Güneş İmparatoru

Japonya'da devlet başkanlığı görevini babasından devralan "Naruhito", aynı zamanda doğan güneş imparatoru olarak adlandırılmaktadır. Japonya seçimle göreve gelen başbakanın kurduğu koalisyonlarla yönetilmektedir. Devlet örgütü ve iş aleminde hakim olan para kazanma hedefi (zaibatsu kelimesinin açılışı; zai: para, batsu; grup) ve büyük grupların ekonomiye hakimiyeti ile dünyanın en önemli ülkelerinden birisini yaratmıştır. Güven unsurunun bir göstergesi olarak en büyük 5 soga shosha arasında yer alan Mitsui ailesinin 11 kolu, sahip olduğu varlığın  yüzde 90'nını birlikte değerlendirmektedir.

Her Japon'un hedefi Tokyo Üniversitesi'ne girebilmek ve ardından bir "soga shosha"ya kapağı atmaktır. Bu duraktan sonra kendisi aksini istemedikçe yaşam boyu iş garantisi, yani mutlak güven vardır. Bu güvenin karşılığı, bireyin kendisinden bekleneni yapmasıdır. Yoksa Kendisine verilen görevin, sağlanan güvenin karşılığını veremeyen Japon mühendisin nasıl kendi kararıyla yaşamını sonlandırdığına değindik. Bu karşılıklı güven sayesinde Japonya, II. Dünya Savaşı ve Hiroshima-Nagasaki felaketine karşın dünyanın en ileri ekonomileri, toplumları arasında yer almıştır.


[1] F.Fukuyama, Trust, The Free Press 1995

Yazarın Diğer Yazıları

Eski geri gelseydi eski olmazdı

"Çin oyunu kurallara uygun oynamıyor, klübe katılsın ki yaptırımlarla karşılaşsın" derken... Bu kez "eski düzenin çözülmesi" ve Çin rekabetiyle başa çıkamayan, başta ABD, ardından AB ülkelerinin bu ülkeden gelecek ithalat üzerine önleyici gümrük vergileri koymalarıyla karşılaşıyoruz

E. Macron ve jeopolitik

A. Merkel'den sonra kendisini Avrupa'nın liderliğine hazırlayan E. Macron Avrupa'nın geri düşeceği ihtimali üzerinden öngörüde bulunuyor, Avrupa'nın ABD'nin "tebaası-kulu" olmadığını vurguluyor, kendi bağımsız savunma sistemini kurmasında ısrar ediyor

Ağam nerede, ben nerede!

Çip endüstrisi Türkiye'nin hayli uzağında durmaktadır. Eğitimdeki gerileme, felsefe, mantık derslerinden sonra matematikte entegral gibi konuların müfredat dışına çıkartılması akla aykırı. Dünya kuantum matematiği, fiziği ile uğraşıyor ve bunu sadece gündelik teknolojik çözümler için değil, sağlıktan tarıma, savunmadan gıda, giyim endüstrilerine kadar yaşamın tüm alanlarındaki ihtiyaçları karşılamak için yapıyor