17 Mart 2016

Siz kendinizi gazeteci mi sanıyorsunuz?

Yaptıklarınızın nedeni, işsiz gazeteci ordusu oluşan bir dönemde aldığınız yüklü maaşlar mı?

Sus! Konuşma! Eleştirme! İtaat et! Biat et!

Yoksa seni hizaya sokmasını çok iyi biliriz.

Haddini bildiririz.

İşinden ederiz.

Sana dünyayı zindan ederiz.

Hapislere attırırız.

Sırtını iktidarın gücüne yaslamış, köşelerinden, televizyon programlarından farklı görüş ve seslere acımasızca saldıran yandaş gazetecilerin rol ve işlevi maalesef bu.

Bu gazetecilik mi?

Siz kendinizi gazeteci mi sanıyorsunuz?

Size gazeteciliği kim öğrettiyse külliyen yanlış öğretmiş.

Basının ve gazeteciliğin nasıl olmaması gerektiğine dair en çarpıcı örnekleri veriyorsunuz.

İleride, iletişim fakültelerinde ders olarak okutulacaksınız, bundan emin olun.

Yüzünüz kızaracak.

Kaldıysa tabii.

Desen: Selçuk DemirelBir kişiye, bir iktidara körü körüne bağlanıp tüm yanlışlara gözlerinizi kapatarak, daha da kötüsü her hatayı sahiplenerek basını etrafa korku yayma ve baskı aracı hâline getirdiniz.

Bu şekilde hem gözü kapalı desteklediğiniz iktidara, hem de Türkiye’ye en büyük kötülüğü yaptığınızı ne zaman fark edeceksiniz?

Bütün gazeteler aynı manşetle çıkmalı -bugün yandaş medyada olduğu gibi- tüm gazeteciler aynı görüşü paylaşmalı, aykırı ses çıkmamalı diye haykırıyorsunuz durmadan.

Bu yolda da ne yazık ki inanılmaz mesafe aldınız.

Ortada neredeyse medya diye bir şey bırakmadınız.

Bunu niye yapıyorsunuz?

İşsiz gazeteciler ordusu oluştuğu bir dönemde hem gazetelerden,  hem de televizyon programlarından aldığınız yüklü maaşlar mı bunun nedeni?

Aldığınız paraların hakkını vermek için mi bu kadar çırpınıyorsunuz?

Bu bir göze girme yarışı mı?

Çok ama çok kötü bir sınav veriyorsunuz.
Kendinize yeni bir görev alanı da buldunuz: Trolleri savunmak.

Yazdığım kitap ve Can Dündar’a hitaben kaleme aldığım mektuptan sonra trollerden bana karşı yürütülen iftira, hakaret, küfür ve tehdit kampanyasıyla ilgili T24’te çıkan bir makalemi okuyanlarınız hatırlar.

O yazı, düzeysizliğe, ahlaksızlığa, edepsizliğe bir isyandı.

Bu dahi sizi rahatsız etmedi.

Çıkıp açıkça ayıp, bunları onaylamıyoruz bile diyemediniz.

Benim bunu hak ettiğimi ima eden yazılar yazabildiniz geçmişe giderek.

Benim geçmişim ortada. Bugünün mağdurlarına dün yapılan saldırılara -özellikle 28 Şubat sürecinde- sadece küfür ve hakaretlere değil, başörtüsü yasağına, parti kapatmalara, askeri vesayete hep karşı çıktım.

Neden?

Demokrasi ve insan hakları adına.

Genelkurmay’ın bugün yandaş olan o dönemin gazetelerine akreditasyon uygulamasını da sürekli eleştirdim.

Basının bugünkü hâline bakınca o dönemden çok daha geriye gittiğini nasıl inkâr edebilisiniz? Hem de ileri demokrasi kisvesi altında.

Güldürmeyin Allah aşkına!

Gülecek hâlimiz de kalmadı.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Delors asla "AB, Hristiyan kulübüdür" demedi; peki, bu haksız algı neden üstüne yapıştı kaldı?

Avrupa Birliği'nin oluşumunda büyük pay sahibi olan Jacques Delors, Türkiye'de maalesef "Batı ve Hristiyan klübü"nün sözcüsü olarak tanıtıldı, yansıtıldı. Kendi kulüpçülüklerini sürdürmek için Avrupa'dan medet umanların yazdıklarının aksine, "Türkiye'ye tavır almak, AB'yi Hristiyan kulübüne dönüştürme riski taşır" demişti

Türkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi

Erdoğan, Fatih Portakal üzerinden tüm muhalefete gözdağı veriyor...

Erdoğan'a nasıl hakaret etmişim?

Soylu'nun “Sahtekar, düzenbaz, alçak” ifadelerini AİHM kantarında tartan savcılar “Eleştiri hakkı” derken, Erdoğan şikayetçi olunca eleştiri içeren cümleleri hakaret sayıyor...