08 Eylül 2017

Alimin ölümü

Düşünce kutbumuza fener olan büyük alimlerin ardından ne söylesek veyahut ne kadar onların yaptıklarını övsek az gelecektir

Bu topraklarda yaşayan bütün fikir üreticilerinin vazgeçilmez kaderi, yaptıklarının karalanması-adının hep bir kesimle birlikte anılır hale dönüştürülmek suretiyle kamplaştırılması-veyahut görmezden gelinerek adeta yok sayılmasıdır. Bu makus sonu aşabilen çok az kişi olmuştur buna karşın hem akademik ve entelektüel camia içerisinde hem de ülkenin geride kalan bütün kesimlerinde sonuç çok da fazla önemsenmez! Oysa alimler öyle kolay kolay yetişebilen ağaçlar değildirler. Çok büyük emeklerin sonucunda kök salmaya ve bir taraftan dibe daha fazla tutunurlarken öte yandan dallarıyla giderek daha yükseğe daha doğrusu çok farklı alanlara doğru yola çıkanlara yol gösterebilenler, geniş kitlelere dokunabilenlerdir. Zaten çorak olan düşünce iklimimizi yazdıklarıyla, konuştuklarıyla bambaşka hale dönüştürebilenlerdir.

Fakat onların başına da diğer bütün düşünce üretenlerin başına gelen uygulamaların gelmesi adeta kaçınılmazdır. Çoğu kez bizler, onların kıymetini ancak öldükten sonra fark edebiliriz, alimlerin şansı ise yaşarken de kıymetlerinin görülmesi, bilinmesidir. Çünkü ortaya koydukları ile fark yaratırlar ve yarattıkları farkın, farkında olanlar tarafından hiçbir zaman terk edilmeyecek bir alt yapının oluşmasına olanak sağlarlar. Böyle olduğu için de, onların ölümlerinin ardından yapılan açıklamaların neredeyse tamamına yakınında işte bu üretkenlik ve katkı boyutları ön plana çıkartıla gelir. Ama ne olursa olsun çekememezlik ve kişisel husumetlerimizi de bu günlerde göstermekten çekinmeyiz! Alimin ortaya koyduğu eserleri hakkında okumadan çoğu kez kulaktan dolma ifadeler üzerinden bilgi sahibi olduklarını zannedenler, yine devreye girerek kendilerini göstermeye çalışırlar. Yapılanları bilimsel açıdan ele almak yerine ideolojik angajmanlar üzerinden değerlendirebileceğini sanma kolaylığına kendilerini kaptırıverirler.

Kişinin yıllarca emek verip oluşturduğu, gözünün nuru olan evlatları konumundaki kitaplarını, sırf bu yüzden üstelik ne anlattığını bile bilmeden karalamaktan çekinmezler. Bu yüzden bu topraklarda okumak, yazmak bir de üstüne düşünmek zor olduğu kadar tehlikeleri de beraberinde taşımaktadır. Ne yaparsanız yapın, sizin yaptıklarınızı daha baştan karalamaya hazır bir kitle ile karşı karşıya olduğunuzu bilmek durumunda bırakılırsınız. Öte yandan yıllarca uğraştığınız bilimsellik düsturu ve ortaya koyduklarınızla da ülkenin büyük çoğunluğu ne ilgilenir ne de bu yaptıklarınızın öneminin farkına varabilir. İşte bunun için bu ülkede hayatlarını hep arafta yaşamak durumunda bırakılan entellektüellerin durumu, iğneyle kuyu kazmak gibidir. Sonuçlarını bile bile yazmanın vazgeçilmez büyüsü içerisinde eserlerinizi vermeye devam edersiniz, buna karşın hak ettiğiniz ilgiyi ve takdiri ise maalesef çoğu zaman göremeyeceğinizi de bilirsiniz. İşte bu çelişki hali, aslında bu ülkenin olduğu gibi bu ülkenin düşünce üreten emekçilerinin de kaderidir.

Düşünce kutbumuza fener olan büyük alimlerin ardından ne söylesek veyahut ne kadar onların yaptıklarını övsek az gelecektir. Çünkü onlar, bu ülkenin yıllarca değişmeyen ve kolay kolay da değişmeyecek olan tahayyül dünyasını aydınlatmayı başarabilmiş ender varlıklardır. Bizler her ne kadar onlara hak ettikleri değeri ve saygıyı, sağlıklarında göstermemiş olsak da, dünyanın saygın bilim kurulları ve akademisyenleri için onlar özel bir yere oturtulan isimler olma özelliğine sahiptirler. Bu isimlerimizin sayısını arttıramadığımız veyahut ülkemizin düşünce dünyasındaki çoraklığını gideremediğimiz müddetçe de, işimiz hep dilek ve temennilere kalmaya devam edecektir.

Son dönemde yitirdiğimiz hocaların hocası konumundaki Halil İnalcık, Çiğdem Kağıtçıbaşı ile dün toprağa verdiğimiz Şerif Mardin hocamızın aziz hatıraları önünde bir kez daha saygı ile eğiliyor ve bizlere kattıkları için minnettarlığımı sunuyorum. Ülkemizin yetiştirdiği en önemli sosyologlardan birisi olan Şerif Mardin’e Allahtan rahmet, yakınlarına ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyorum. Keşke hocanın arkasından yazdıklarını tuhaf bir biçimde karalamak yerine okumayı ve okuma önündeki bütün engelleri kaldırmayı başarabilmiş olsaydık. Bilimsel anlamda üzerinde çalıştığı eseri nedeniyle kendisinin fazlasıyla hak etmiş olduğu Türkiye Bilimler Akademisi(TÜBA) üyeliğinin ret edilmesinin tuhaflığını kendisine hiç yaşatmasaydık!

Şerif Mardin hocamız, ülkemizde sosyal bilimler alanında bize özgü olan yanları ele almayı başarabildiği için büyük bir alimdir. Kendisinin Jön Türklerden başlayarak Türk Modernleşmesi ile sürdürdüğü-ki burada Mustafa Kemal Atatürk ve onun ortaya koyduğu yeni yönetim modeli üzerinde de dikkatle durduğunu belirtmeliyim-Volk İslam kavramıyla ülkemizin Osmanlıdan beri var olan geleneksel halkın yaklaşımlarını ortaya koyduğu eserlerinde bu ülkenin düşünce tarihine müthiş önemli katkılarda bulunduğu görülür. Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşundan Din ve İdeolojiye kadar bir dizi çalışmasında Osmanlıdan Cumhuriyete uzanan çizgide düşünce dünyamızın izdüşümlerini aramayı sürdürür. Beddiüzzaman Said Nursi Olayı isimli çalışmasıyla da bu topraklarda çok konuşulan ve konuşulmanın ötesinde büyük etkilerde yaratan bir ismi, sosyolojik olarak nasıl ele alınabileceğini ortaya koyar. Mahalle Baskısı deyimini ortaya atmasının ardından yine daha önce yaşamış olduğu gibi benzer eğilimlerin kendisini bir yerlere yerleştirme gayreti içerisinde olduğunu görürüz. Oysa Şerif Mardin doksan yıllık hayatı boyunca ortaya koyduğu bütün çalışmalarında son derece titiz ve bilimsel bir anlayışa bağlı kalmış ve kampların insanı olmak yerine, yaptıkları ile anılmayı tercih etmiştir. Bir kez daha Allah rahmet Eylesin ve nurlar içinde yatsın.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır

Yaşananlar futboldan soğutuyor

Sayın başkanlar Ali Koç ve Dursun Özbek, sizlerden önce bu takımların başkanları oldu ve sizlerden sonra da başkanları yöneticileri olacak. Ülke futbolunun, sporunun asırlık çınarları olan Galatasaray ve Fenerbahçe'nin varlığını sürdürmeye devam edeceğini akıllarınızdan lütfen çıkarmayın! Kupa uğruna düşman yaratma anlayışını bir an önce terk edin ve hem kulübünüze hem de ülkenin sporuna zarar vermekten bir an önce vazgeçin!

CERN’de çalışan 56 bilim insanı İzmir’de bir araya geliyor

"CERN’den gelenlerin amacı Higgs bozonunu, diğer bozonları daha iyi kavrayabilmek için yeni metotlar geliştirmek ve bunun da ilk toplantısı İzmir’de yapılıyor"