04 Temmuz 2017

Ciğerlerimiz yanıyor

Hayat kısa ve doğa ile barışık geçirmediğimiz bir hayat istediğimiz kadar ihtişam içerisinde olsun, karşılığını mutlaka alırız!

Her yıl yaz ayları geldiğinde sıcaklık haberlerinin dışında en çok yapılan haberler yangın haberleridir. Her yangın haberi ile birlikte zaten kısıtlı olan ormanlık alanlarımızın biraz daha eksildiğini öğreniriz. Son üç gün içerisinde yüz kırk yedi yerde yangın çıktı, uzun süredir bu kadar çok sayıda yangın haberini aynı anda aldığımızı hatırlamıyorum. Aşırı sıcakların etkisi ile oluşan yangınları bir tarafa koyacak olursak, iki nokta üzerinde durma zarureti ile karşı karşıya kalırız. Bunlardan ilki ihmal sonucunda çıkan yangınlardır ki burada gereken önlemleri almamadan başlayarak sayabileceğimiz pek çok eksiklik göze çarpmaktadır. İkinci olarak ise taammüden gerçekleştirilen yangınlar karşımıza çıkmaktadır ve maalesef bu yangınların müsebbipleri çoğu kez yargı önüne çıkartılamamaktadırlar.

Yeşil ile imtihanı son derece yetersiz olan bir coğrafyanın insanlarıyız birkaç bölgemiz dışında yeşil konusunda öylesine çorak bir haldeyiz ki, ilerleyen yıllarda bunun acısını çok daha fazla iliklerimizde hissedeceğiz. Elde var olan yeşilliklerimizi ise son derece kötü kullandığımızı ve çevre tahribatına kurban vermekte olduğumuzu da unutmamalıyız. İşte tam bu noktada özellikle rantsal değeri yüksek olan yerlerdeki orman yangınları şüphe uyandırıyor. Her ne kadar bakanlık yetkilileri yanan her bir ağaç için yerlerine misliyle dikileceği açıklamalarında bulunsalar da, durum sadece fidan ekerek düzelmiyor. Belirli dönemlerde gerçekleştirilen hatıra ormanları açılışlarını hatırlayalım, hayatın normale dönmesinin ardından çoğu yerde bu hatıra ormanları da unutulmakta ve fidanlar kurumaya terk edilmektedirler.

Yanan alanların üzerinde kısa bir süre sonra otellerin yükseldiğine daha önce Bodrum Güvercinlik koyunda şahit olmuştuk. On yıl önce yemyeşil olan arazide çıkan yangın sonucu 150 hektarlık alanda yer alan halep çamı ve kızıl çam ağaçları kül olmuştu, ardından verilen sözlere karşın şimdi oteller bu yeşilliğin ortasında yer alıyor. Yazın çıkan yangınlara alışığız buna karşın Türkiye’nin en yeşil alanlarının başında yer alan Doğu Karadeniz bölgesinde Trabzon’da üstelik kış ayında meydana gelen orman yangınında Sürmene ilçesinde 20 hektar ormanlık alan yanmıştı. Benzer sözler burası için de verilmişti şu anda bu bölge ile ilgili olarak villaların yapıldığına dair haberler ve tabii ki ardından yalanlama haberleri de bulunuyor.

Örnekleri geriye doğru giderek arttırabiliriz ancak bu var olan durumun vehametini arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Ne yeşil ile ne de mavi ile dost olabilecek bir anlayış içerisinde sosyalleşmedik. Hayatlarımızı ağaçla, nehirle, denizle, hayvanlarla dost kılabilecek bir şekilde kurgulamadık. Bir de tüm bu tabloya hayatın merkezine kendisini koyan insan anlayışını eklediğimizde durum tamamlanmış oluyor. Kendinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen ve önemsemeyen bir anlayış yıllar içerisinde bu topraklarda giderek daha fazla taraftar bulmaya başladı. Çok uzağa gitmenize gerek yok son zeytincilik düzenlemesi ile ilgili olarak zeytin ağaçları ile ilgili açıklama yapan Tarkan’a, sanayi bakanı şarkılarını söylesin yanıtını vermişti. Çevre ile ilgilenenlerin entel dantel olarak görüldüğü bir ülkeden söz ediyoruz. İşte bu ülkede yangın denilen küçük kıyamet sadece ağaçları yakmakla kalmıyor aynı zamanda bu ülkenin geleceğini de için için kemirmeye başlıyor. Önce yeşil azalıyor ardından bu alanlar binalarla dolduruluyor ve her geçen yıl biraz daha fazla betonlaşan bir ülke haline dönüşüyoruz. Arada canlıların yaşam haklarının ellerinden alınması ve tamamen savunmasız kalmaları meselesi de haberlere konu olduğu zaman gündemimize giriyor o kadar.

Bu betonseverlik halinin daha fazla turist çekeceği sanrısı ile birlikte el değmemiş koyları ve o koyların yanı başındaki ormanları önce yangınla kaybediyoruz ardından da son derece lüks otellerle yeni baştan ama bu kez sadece belirli bir kesimin hizmetine sunuyoruz. Otel sayımız her geçen gün artıyor buna karşın hepimizin ortak malı olan plajlardan yararlanma olanaklarımız ise her geçen yıl biraz daha fazla kısıtlanıyor. Çünkü her yapılan otel ile birlikte çevrilen plaj sayısı da artıyor yani kısaca önce yabancı turistlerin ardından da ülke içindeki yerli turistlerin gidebileceği mekanların yaratımı hızla artmış oluyor.

Geçen yıl haziran ayı sonunda Antalya’nın dünyaca ünlü adrasan plajında 3 gün süren yangın sonucunda 150 hektarlık alan yanmıştı ki burada iki yıl öncesinde de yangın çıkmış ve 125 hektarlık alan kül olmuştu. Öncelikle uzun yıllar boyunca yetişen ağaçlarımızı kaybediyoruz ki bu çok büyük bir kayıp. Bunun karşısında yapılacak olan fidan dikimleri önem arz etmekle birlikte eski haline dönüşmesi için çok uzun bir zaman geçmesi gerekiyor. Bu yüzden de elimizde kalan bütün ağaçlarımızı göz bebeğimiz gibi koruyacak tedbirleri hayata geçirmek durumundayız. Özellikle sabotaj ihtimali olan yangınlar üzerinde çok daha fazla dikkatle durmak zorundayız ve yanan alanların hiçbir şekilde başka bir anlayışa hizmet edecek bir hale dönüştürülmemesinin mücadelesini vermeliyiz. Doğayla barışık olmayan bir neslin çocuklarına, torunlarına bırakacağı ülkeyi hayal etmek bile karabasanlar görmek anlamına geliyor. Ciğerlerimiz yanarken, elimizde kalan yeşil alanları betonsever zihniyete kurban etmeyelim. Hayat kısa ve doğa ile barışık geçirmediğimiz bir hayat istediğimiz kadar ihtişam içerisinde olsun, karşılığını mutlaka alırız!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır