16 Aralık 2017

Tahribat artıyor

Gündelik olanla siyasal olanın ve oradan dinsel olanın böylesine iç içe geçirilmeye başlandığı bir dönemde ister istemez başvuru ölçütleri de birbirine karışacaktır

Öylesine hızlı bir toplumsal değişim süreci içerisinden geçiyoruz ki, neye dayanacağımız nelerden sakınacağımız gibi hususlar giderek belirsizleşiyor. Yaşadıklarımızı anlamlandırmakta ve ardından tüm bu olup bitenleri sindirmekte gerçekten çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Çünkü bize yol gösterebileceğini düşündüğümüz işaretleri de yitirmiş bulunuyoruz.

Bu dönemin en büyük mağdurları ve yaşananlardan en büyük acıyı çekenleri hiç kuşkusuz kadınlar ve çocuklarımız. İçe dönüklüğümüz arttığı müddetçe, şiddetin dozajı ve yarattığı tahribatın boyutları da artıyor. Sadece fiziksel şiddet değil başta taciz ve tecavüz vakaları olmak üzere müthiş bir artışla karşı karşıyayız. Adeta her yer bir suç mahalli olarak kendisini ortaya çıkartıyor ya da çıkarılmayı bekliyor.

Hava kararmaya başladığı andan itibaren sokaklar tekinsizleşiyor ve özellikle kadınlar açısından çok daha tehlikeli yerler haline dönüşüyor. Burada kılık kıyafet üzerinden dem vuranların anlayamadığı husus sokaktaki kişinin mini etek giyip dolaşması değil asıl mesele kadın olmasında gizli. Ve böyle olduğu için de ister başı kapalı olsun isterse de olmasın bakışla, sözle hatta daha da ileri gidilerek taciz edilmeleri bir vaka olarak karşımızda duruyor.

Çocuklarımızın başına gelen her türlü melanetin ardında da yine aynı zihniyet kalıplarının tuhaf bir biçimde karşılık bulmasının nedeni bulunuyor. Bu ülkenin namus üzerinden çizdiği kırmızı çizgiler, gerçek anlamda ahlaki değerlerin oluşmasına ve buna uygun insanların yetiştirilmesine olanak sağlayamıyor! Cinselliği bir türlü çözemeyen ve bilinç altına doğru iten, yasaklayan bir zihniyet sayesinde kadınlar, çocuklar hatta hayvanlar bile bu gözü dönmüş uçkur sevdalılarından paylarına düşeni fazlasıyla alıyorlar.

Gündelik olanla siyasal olanın ve oradan dinsel olanın böylesine iç içe geçirilmeye başlandığı bir dönemde ister istemez başvuru ölçütleri de birbirine karışacaktır. Toplumsal hayatın kendisine has kuralları olmakla birlikte devlet denilen organizasyonun meydana getirmiş olduğu yasal düzenlemeler ve buna ilişkin yaptırımlar, tüm toplum bireylerini sınırlandırırlar. Bu anlamda yeni bir düzenlemeyi hayata geçirdiğinizde sadece yasal süreci değil aynı zamanda toplumsal süreci de yakından ilgilendiren bir anlayışı devreye soktuğunuzu da göz ardı etmemeniz gerekecektir.

Örneğin evlendirme mekanizmasıyla ilgili yaptığınız bir düzenleme sadece yasaları kapsamayacak olup bununla birlikte yurttaşların algılarında da etkide bulunacaktır. Zaten bu konuda Diyanet İşlerinin fetvaları apayrı bir anlayışı da önümüze koyduğu için, işler giderek daha da içinden çıkılmaz bir yere doğru sürüklenmektedir. Yasal olarak evlendiğiniz kişi ile SMS ile boşanabileceğiniz ifadesi bile söz konusu olan boşluğu ve oradan doğacak olan tahribatı arttırabilecektir.

Yine bu durumla yakından bağlantılı ülkemizde son dönemde dini sohbetlere sıkça konu edinilen kız çocuklarının evlenme yaşı meselesi ile ilgili olarak Aile ve sosyal politikalar bakanlığı istediği kadar, ilk evlenme yaşında ortalamayı yükseğe çekmeyi amaçladıklarını beyan etsinler. Buna karşın yine diyanet işlerine bağlı müftülerin bazılarının açıklamaları ise bunun tam tersini salık vermek suretiyle, durumu tersine çevirmektedir.

Çocuk yaşta evlenmelerin önüne geçmeyi hedefleyen bakanlık ile bir başka bakanlığa bağlı devlet görevlisinin açıklamaları birbirine taban tabana zıt olamaz! Çünkü bütün kurumlar birbirleri ile ilişkili olarak hareket etmek durumundadırlar. Din kurumunun söylediği ile Aile kurumunun yetkililerinin söyledikleri ve bunlarla yakından bağlantılı olan Eğitim kurumlarının dile getirdikleri birbiri ile alakasız olduğu durumda, sokaktaki insan kime inanacaktır!

Benzer sıkıntı ekonomik alanda da özellikle turizm sektöründe kendisini hissettiriyor. Yeni yıl dolayısıyla süsleme yapmak ve cirosunu arttırmak isteyen esnafa karşılık tam aksi yönde tavır koyan yaklaşımlar birbiriyle çelişiyor. Uhrevi olan ile Dünyevi olan arasındaki ayrımda her ikisini aynı potanın içerisine sokmaya çalıştığınız her adımda çelişki ve ardından çatışmaların yaşanmasını da öngörmelisiniz.

Kafa karışıklığımız arttıkça bu sadece bireysel yaşantılarımızı değil toplumsal yaşantımızı ve oradan ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarımızı da etkiliyor. Bir taraftan daha iyi koşullarda yaşamak istiyoruz öte yandan alıştıklarımızı sürdürme yanlısıyız da. İşte burada son dönemde işleri giderek daha fazla birbirine sokmaya başladık. Turizm alanında ülkenin en büyük turistik potansiyeli olan Antalya kentinde yılbaşı süslemesi problem olarak görülüyorsa durum hakikaten ciddi bir noktaya ulaşmış demektir.

Bize istemediğimiz turistler gelmesin demek de işin bir yönünü oluşturur ama o zaman da yıllardır büyüttüğümüz ve yatırım yaptığımız söz konusu olan bu tesisleri nasıl ekonomik çarkın içerisinde tutabileceğimiz meselesini de çözmek durumundayız. Benzer şekilde üretimi arttıramadığımız sürece istediğimiz kadar havaalanı, köprü, yol yapalım, bunlar ihtiyacımız olanı sağlamamıza tek başlarına yetmeyeceklerdir.

Yaşadığımız karışıklığın etkisi içinde bulunduğumuz ay itibariyle çok büyük olan piyango meselesinde daha da artıyor. Piyangonun haram ilan edilmesi ile başlayan tartışmanın ucu, devletin vergi gelir kalemleri içerisinde bir yer tutan şans oyunları, içki ve sigaradan alınan vergiler ile birlikte düşündüğümüz zaman yine kurumlar arası bir çelişmeyi önümüze koymayı sürdürmektedir. İddaa, Loto-Toto-Piyango ve At Yarışı oyunlarının vergisel bazda devlete bıraktığı, talihlilerin eline geçen miktarın ötesinde bir hacme sahiptir.

Referans noktalarınızı yitirdiğiniz takdirde sadece ekonomik alanda değil gündelik hayat içerisinde de bocalamaya başlarsınız. Türkiye’nin eskisi ile yenisi bir tarafa asıl bu noktada kendisini netleştirmesi gerekiyor. Çünkü belirsizlik hali ekonominin hiç sevmediği durumu ortaya çıkartmakta ve özellikle bu dönemlerde yatırım olasılığını azaltmaya neden olmaktadır. Tahribatın daha da artmasını istemiyorsak ne yapacağımızı ve neyi yapmayacağımızı hepimizi kapsayacak bir biçimde göstermek durumundayız. Aksi halde çelişkilerden başı dönen ve ekonomik anlamda kaybeden bir ülke olarak fakirleşmeye doğru gidebiliriz!

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır