23 Ocak 2017

Suriye’de isyancıların İç Savaşı’na doğru

Astana görüşmelerinin hemen ardından İdlip’te ortak askeri operasyonlara başlama ihtimalinden de söz ediliyor

Suriye’de “kartların yeniden karılması” şeklinde de özetleyebileceğimiz ilginç gelişmeler oluyor. Bu gelişmelerin merkezini cihatçı yapıların ülkedeki kalesi olarak nitelendirilebilecek İdlip oluşturuyor. Bölgeyi ve bölgedeki gelişmeleri iyi bilen gazeteci Fehim Taştekin’in kestirmeden “El Kaide Emirliği” olarak nitelendirdiği İdlip, Halep ve kırsalında Suriye Arap Ordusu’na karşı sürdürdüğü savaşı kaybeden grupların kâh çarpışarak ricat ettiği, kâh yeşil otobüslere doldurularak transfer edildiği bir “kurtarılmış bölge.” Bizim basınımıza pek fazla yansımada da bu bölgede son günlerde ilginç bir “hareketlilik” yaşanıyor!

Astana’daki “barış görüşmelerinin” arifesine denk gelen bu hareketlilik bize Suriye’nin batısındaki coğrafyada savaşın bundan sonraki fazının “rejim muhalifi” güçlerin- Suriye Arap Ordusu’na karşı bir mücadelesinden ziyade bu isyancı güçlerin- kendi arasında geçebileceğini gösterir bir karakter arz ediyor. Hatta şöyle söyleyelim, savaşın bu perdesinin “muhalifler arası iç savaş” şeklinde yaşanabileceği yolunda güçlü emareler var.

Hatırlanacağı gibi, Halep’teki savaşın Suriye Arap Ordusu’nun kesin zaferi ile sonuçlanmasının hemen akabinde cihatçı gruplar arasında yer yer gerginlikler yaşanır olmuştu. Hatta Suriye Ordusu ile varılan ateşkes anlaşmasını reddeden bazı muhalifler bölgeden sivilleri ve savaşçıları tahliye edecek otobüsleri yakarak “müttefikleri” ile gerginliğini “ateşli” bir boyuta da taşımışlardı. Cihatçı güçler arasındaki söz konusu gerginlik son birkaç haftadır yerini iyiden iyiye silahlı çatışmalara bırakmış durumda.

Ülke için düşledikleri İslamcı yaşam modelini hayata geçirme imkânını İdlip’te bulmuş olan muhalif grupların arasındaki gerginliğin temelinde, mücadelelerine verilen (ya da verilmeyen) uluslararası destek ve bu desteğe bakış farklılığı yatıyor.

Söz konusu gerilimi en belirgin şekilde yaşayan iki grup, bölgede denetimi epeyce önce ele geçirmiş Fetih Ordusu’nun en güçlü iki bileşeni olan Şam’ın Fethi Cephesi ile Ahraru’ş Şam.

Temmuz 2016’ya kadar eski adıyla, Nusra (Nusret) Cephesi olarak anılan Şam’ın Fethi Cephesi her ne kadar o tarihten sonra el Kaide ile bağlarını kopardığını ileri sürse de, bu manevrayı silah desteği almak amacıyla yaptığı ve halen bu geleneğinin temsilcisi olmayı sürdürdüğü düşünülüyor.

BM’nin terör örgütü listesinde olduğu için arzuladığı uluslararası desteğe de kavuşamayan Şam’ın Fethi Cephesi, diğer cihatçı grupların Batı’dan aldıkları desteklerle bölgede kazandıkları avantajlardan rahatsız.

Ahraru’ş Şam ise, içinde el Kaide geleneğine yakın sayılabilecek epeyce radikal unsur bulundurmasına rağmen bu örgütle resmi bir bağ kurmaktan imtina etmiş bir yapı. Türkiye ve Katar’ın desteğini almış olan ve daha itidalli adımlar attığı için “ılımlı Selefi” olarak da nitelenmiş grubun son günlerde -ilginç bir şekilde- ABD’nin de aktif desteğini almakta olduğuna yönelik ciddi işaretler var.

29 Kasım 2016’taki Şura seçimlerinde Ankara yanlısı bir ismi yeni liderleri olarak belirleyen Ahrar’uş Şam’a dair daha önce ayrıntılı bir yazı yazmıştım. Muhaliflerin Halep yenilgisiyle Suriye sahasında oyun kurucu gücünü yitiren ABD’nin yeni Başkan Donald Trump döneminde el Kaide ile mücadeleyi somutlaştırıp İdlip denklemine dahil olmak ve yeniden “oyun kurucu” bir pozisyona geçmek istediği bir gerçek. Washington’un Ahraru’ş Şam’a yönelik desteğini belirginleştirip Şam’ın Fethi Cephesi’ne açık cephe alması bu yüzden şaşırtıcı değil.

ABD’den ilginç açılımlar

Amerikalıların bu çaba doğrultusunda, Obama’nın Beyaz Saray’daki son haftasından başlayarak Suriye’de özellikle de İdlip kırsalında daha önce görmediğimiz, ilginç işler yapmaları dikkatlerden kaçmadı. Amerikalılar...

  • El Kaide uzantısı olduğunu düşündükleri Şam’ın Fethi Cephesi’nin eğitim kampını -yüz civarında militanın ölümüne yol açacak şekilde- havadan bombaladılar.
     
  • İdlip’in kuzeyindeki Atme ile Bab el-Hava (Cilvegözü) arasındaki Akrabat adlı mevkiye düzenledikleri bir insansız hava aracı saldırısında grubun liderlerinden Ebu İbrahim Tunusi’yi öldürdüler. 
     
  • Bir zamanlar Halep’teki en büyük muhalif gruplardan olan ve Washington’un da “ılımlı muhalif” diye desteklediği Nureddin Zengi Hareketi’nin karargahına yönelik hava saldırısı düzenlediler. (Geçtiğimiz Temmuz ayında Handarat Mülteci Kampı’nda 12 yaşındaki Filistinli bir çocuğun kafa kesme görüntüleriyle de bilinen Halep’teki en eski silahlı muhalif örgütlerden olan Nureddin Zengi Hareketi belli ki yeni dönemde ABD’nin gözdelerinden olmayacak.)
     
  • Son olarak dün yine Akrabat’ta bir araca düzenledikleri hava saldırısında Şam’ın Fethi Cephesi’nin liderlerinden Ebu Mus’ab el Cazayri’yi öldürdüler. 

Geçtiğimiz hafta bu gelişmelere sahne olan İdlip 2015 yılı Mart ayında El Nusra önderliğindeki Fetih Ordusu tarafından ele geçirilmişti. Nusra Cephesi bu gelişmenin akabinde diğer Selefi örgütlere karşı bir denge politikası gütmeye çalışmıştı. Ancak Batı’nın desteğini almış grupları çeşitli ihtilafların ardından kendi denetimleri altındaki topraklardan atmaktan da geri durmamışlardı. Nusra Cephesi’nin (Şam’ın Fethi Cephesi) son zamanlarda bu anlamda en çok karşı karşıya geldiği grup Ahraru’ş Şam. Bu grup, Ankara’nın epeydir yakın ilişkide olduğu ve ABD tarafından da desteklensin diye uğraş verdiği bir örgüt.

O dönem Ahraru’ş Şam ile yakın ilişki kurmaktan kaçınan ABD, Türkiye’nin Rusya ile Suriye sahasındaki ilişkilerini geliştirmesinin akabinde bu yönde bir açılım sergilemeye başlamış gibi duruyor. Zira sahadan ABD’nin bu örgüt ile beraber çalışmaya başladığı yolunda duyumlar geliyor.

Hatta Amerikan uçaklarının birkaç gün önce Şam’ın Fethi Cephesi’ne yönelik yaptığı bombardımanlarda ABD’ye hedefe yönelik koordinatları Ahraru’ş Şam örgütünün sağladığını dahi iddia edenler var. Ahraru’ş Şam son günlerde epey bir hareketlilik içinde. Örgüt ülkenin kuzeybatısında el-Bara’nın güneyindeki Kafranbel’in denetimini de bölgedeki Şam’ın Fethi Cephesi’nin elinden aldı.

Şam’ın Fethi Cephesi ise Türkiye sınırı yakınlarında olan ve Ahraru’ş Şam’ın denetimindeki Khirbet el Coz’u ele geçirdi, örgütü bu bölgeden kovdu.

Bunlar son 1-2 haftalık gelişmeler. Bu arada bölgedeki hareketlilik bu iki grupla sınırlı kalmış değil. Şam’ın Fethi Cephesi’ni izole etmeye yönelik çabalar çok yönlü. Ahraru’ş Şam, Ceyş el Mücahidin, Sukuru’ş Şam, Tecemmü Festakim ve Ceyşü’l İslam isimli gruplar Şam’ın Fethi Cephesi ile -yakın bir tarihte ona katılan- Cund el Aksa’ya karşı mücadele etmek üzere ortak bir operasyon odası kurduklarını açıkladılar.

Dediğim gibi, sahada muhalifler arası gerilimi tırmandıran bu tip ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bir diğer gelişme de, rejime karşı mücadelesinde Ankara tarafından da desteklenmiş olan Nureddin Zengi Hareketi’nin Fırat Kalkanı harekâtından çekildiği yolundaki söylentiler. Nureddin Zengi’nin harekâttan desteğini çekmediğini, sadece kendisine bağlı olan Ahrar Suriye Tugayı’nı Fırat Kalkanı harekâtından çektiğini söyleyenler de var. Ancak Zengi’nin Türkiye önderliğindeki operasyonla bağını kopardığı kesin gibi. Ahrar Suriye Tugayı 2016 Eylül’ünde Hamza Tümeni’ne, 15 Kasım 2016’da da oradan ayrılıp Nureddin Zengi Hareketi’ne katılmıştı.

Astana’daki müzakere heyetleri

Şimdi tüm bu gelişmelerin nasıl sonuçlar üretebileceğini Kazakistan’ın başkenti Astana’da 23-24 Ocak tarihlerinde yapılacak olan barış görüşmelerinde göreceğiz.

Astana görüşmeleri temelde Suriye hükümeti ile muhalefet arasında Rusya, Türkiye ve İran’ın da üst düzey katılımıyla yürütülecek. Hatırlanacağı gibi, Rusya ve Türkiye’nin girişimiyle, 2016'nın son günlerinde Şam’ın Fethi Cephesi ve Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) hariç tutulduğu Suriye genelinde geçerli bir ateşkes ilan edilmişti. Bu ateşkes şartları altında sürdürülecek görüşmelerde Suriye hükümeti heyetine ülkenin BM Daimi Temsilcisi Beşar Caferi liderlik edecek.

Suriye muhalefetinin göndereceği ana (askeri) delegasyona ise İslam Ordusu (Ceyşü’l İslam) lideri Muhammed Alluş başkanlık edecek. Alluş daha önce de Suudi Arabistan destekli Suriyeli muhaliflerin oluşturduğu Yüksek Müzakere Komitesi’nde baş müzakereci olarak görev yapmıştı. İslam Ordusu BM tarafından onaylanmış terörist gruplar listesinde yer almadığı için Rusya bu örgütün katılımına itiraz etmedi.

Lübnan merkezli yayın kuruluşu Merkezi Dirasat’ın verdiği bilgiye göre, Suriye muhalefeti Astana’da şu isimlerden oluşan bir heyetle temsil edilecek:

  • Muhammed Alluş (Ceyş el-İslam/ Yüksek Müzakere Komitesi’nin başmüzakerecisi)
     
  • Yaser Abdülrahim (Halep’in Fethi Operasyon Odası /Feylek el-Şam)
     
  • Said Nakraş (Şüheda el-İslam Tugayı)
     
  • Hüssam Yasin (Şam Cephesi)
     
  • Mustafa Berro (Tecemmü Festakim)
     
  • Yamin Telco (İslam Ordusu)
     
  • Munzer Siras (Feylek el-Şam)
     
  • Ahmed Sultan (Sultan Murad Tugayı)

Bunun dışında muhalefetin siyasi/hukuki/teknik danışmanlarından oluşan dokuz kişilik bir heyeti daha bulunuyor.

Tahran delegasyonunun başında ise İran’ın Arap ve Afrika ülkelerinden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Cebir Ensari bulunuyor.

Astana’ya heyet göndermeyen ABD ise görüşmelerde Kazakistan Büyükelçisi George A. Krol tarafından temsil edilecek. Ankara’nın itirazları yüzünden Astana’ya Suriye Demokratik Güçleri (SDG) de katılmıyor.

Astana görüşmeleri temelde aşağıdaki gelişmelerin önemli ölçüde belirleyici olacağı bir seyir izliyor olacak:

BİR: Suriye Arap Ordusu ve müttefikleri Suriye Savaşı’nda çok önemli bir dönüm noktası olan Halep Muharebesi’nden muzaffer çıktılar.

İKİ: ABD’nin cihatçı safta silah sağlayarak rejime karşı savaşı büyütmek isteyeceği müttefiki kalmadı.

ÜÇ: ABD'nin Suriye iç savaşındaki etkililiği azalırken Rusya'nın ve İran’ın etkililiği arttı.

DÖRT: Vekil güçleri Halep’te yenilen Ankara “Esad gitmeden çözüm olmaz” şartından vazgeçti. Ancak cihatçıların dış dünyaya açılan kapılarını ve İdlip’in ikmal yollarını elinde tutan Ankara, Suriye’de rejime karşı savaşan (IŞİD ve el-Nusra dışındaki) muhalifler üzerinde en etkili güç olarak belirdi.

BEŞ: Suriye Demokratik Güçleri’nin en güçlü bileşeni olan YPG’nin Afrin ve Kobani kantonlarını birleştirme çabası şu ana dek başarısız oldu. Ancak YPG IŞİD’in kalesi olan Rakka üzerindeki iddiasını güçlü bir şekilde sürdürüyor. Kuzeyde Teşrin barajını tutan örgüt güneyde de ülkenin en büyük barajı olan Tabka’ya kadar inerek bölgenin su kaynakları üzerindeki hakimiyetini pekiştirmiş oldu.

Türkiye ve Rusya el Kaide’ye karşı mı?

Bu saydığım gelişmelerin epeyce belirleyici olacağı görüşmelerin bir sürprizi de Türkiye ile yakın ilişkilere sahip olan Ahraru’ş Şam’ın Astana müzakerelerine katılmayacak olması. Son zamanlarda ABD ile yakınlaşmakta olduğu ileri sürülen Ahraru’ş Şam katılmayacak olmasına rağmen barış görüşmelerini destekliyor.

Astana’nın nasıl algılanması gerektiğini daha önce ayrıntılı olarak yazmıştım. Daha önce de vurguladığım gibi, bu görüşmelerde hedef, ülke çapında yürürlüğe girmesi umulan bir ateşkes şartlarına (ve ilerleyen safhada bir barış anlaşması taslağına) ulaşmak ve bu koşulların Türkiye üzerinden uygulanacak baskı ile en azından Suriye’nin batısındaki silahlı muhalefete benimsetilmesini sağlamak olacaktır.

Müzakereler savaşı kaybeden ya da teslim olan savaşçılara ülke çapında af çıkarılması, kimi gruplara savaş sonrası Suriye’de siyasi temsil imkânı sağlanması ve İdlip bölgesine kısmi özerklik verilmesi gibi konuları ne ölçüde temel alır, bunları göreceğiz. Ama görüşmelerden ne sonuç çıkarsa çıksın, Türkiye ile Rusya’nın İdlip coğrafyasında el Kaide geleneğinin uzantısı olduğu düşünülen güçlere karşı bundan böyle ortak bir mücadele yürüteceklerine yönelik kuvvetli sinyaller var. Hatta iki ülkenin Astana görüşmelerinin hemen ardından İdlip’te ortak askeri operasyonlara başlama ihtimalinden de söz ediliyor.

Her durumda İdlip’te cihatçı güçler arasındaki gerilimin daha kanlı bir boyuta evrilmesi ve Suriye’nin doğusunda IŞİD nasıl algılanıyorsa Suriye’nin batısında da El Kaideci yapıların benzer şekilde bir “düşman” olarak sivrilmesi kaçınılmaz gibi görünüyor.

Bir taraftan da, Suriye Ordusu’nun El Bab’ın güneyinden ufak ufak şehri zorlamaya başladığını görüyoruz. Ankara’nın Astana sonrası dönemde kendisini yeni hedeflerle donatması beklenirken, büyük kayıplar da verdiği Fırat Kalkanı harekâtının El Bab ayağını Kabasin’in güneyindeki Suflaniye’de sonlandırıp misyonu kaldığı yerden Rusya’nın güvencesiyle Suriye Ordusu’na bırakma ihtimali de azımsanmamalı!

twitter: @akdoganozkan

Yazarın Diğer Yazıları

Avrupa savaş için geri sayıma doğru ilerlerken

Giderek daha çok sayıda kundakçının belirdiği bir dünyada bundan sonraki perdelerde “büyük patlama” öncesi rıza üretiminden savaş ekonomisine geçişe ve paradigma değişimini mümkün kılacak liderlik inşasına, daha çok şey göreceğiz gibi duruyor

Amerikan askerlerinin çekilmesi

ABD’nin bir yerlerden asker çekmesi dünyanın barışa bir adım daha yaklaştığı anlamına da gelmiyor. ABD, 2024'te ordusuna 886 milyar dolar harcamayı planlıyor. Bu, onu askeri harcamalarda bir kez daha dünya birincisi yaptığı gibi Çin, Rusya, Hindistan, Suudi Arabistan, İngiltere, Almanya, Fransa, Güney Kore, Japonya ve Ukrayna'nın toplamından da daha fazla askeri harcama yaptığının teyidi...

Karadeniz ısıtılırken

NATO’nun Rusya ile topyekûn bir savaşa mı gireceği sorusunu gündeme taşıyan sıcak gelişmelerin arka planı ve sebepler, sonuçlar