15 Mart 2016

Bizi rahat bırakın!

Her gittiğimiz yerde de karşıma çıkan, beni sosyal medyadan bulan bir 'gizli' Ermeni bulur. Elinde fotoğraflar veya mektuplar veya bir hikaye ile yanımıza gelir.

Bir süredir yine yollardayım. 1915 öncesi Ermenilerin yaşadığı köyleri gücümüz yettiğince gezmeye kalanların hikayelerini dinlemeye çalışıyorum. Samsun'dan Yozgat'a, Erzurum'dan Urfa'ya gitmediğimiz şehir kalmadı neredeyse.

Her gittiğimiz yerde de karşıma çıkan, beni sosyal medyadan bulan bir 'gizli' Ermeni bulur. Elinde fotoğraflar veya mektuplar veya bir hikaye ile yanımıza gelir.

Dedesi ve ninesi soykırımdan Zaza aileler tarafından kurtarıldıktan sonra Ermeni kalmayı başaran Tarık'ın da hikayesi bunlardan biri.

Gün boyunca yanımızdan ayrılmıyor. Nereye gidersek yanımızda, Ermenilerle ilgili birkaç parça daha bilgi kırıntısı için çırpınıyor. "Biz geri dönemeyiz ahparig, buralarda öyle diyemiyorsun Ermeni’sin diye" de arada hatırlatıyor, sanki bir özür dilermiş gibi.

Halbuki ben ondan dönsün istemiyorum. Hikayelerini unutmamasını ve çocuklarına anlatmasını istiyorum. Palulu Boğosyan’ların nasıl kurtulduğunu ve 2016'da halen kimliklerinin bilincinde olduklarının bilinmesini istiyorum.

Dedesi'nin ve anneannesinin 1915 ile ilgili anlattıklarını bana aktardıkça gözleri doluyor. "Kaçarken iki çocuğu ağlıyorlar diye Fırat Nehri'ne bırakmak zorunda kalıyor nenem" derken nasıl gözleri doluyorsa;

"Dedem yaşarken 1960'larda hala Amerika'dan Ermenice mektup gelirdi. Arada neneme gösterip 'Bak hanım nasıl içli yazmış' diye de ağlarlardı birlikte" derken o denli gülüyor gözlerinin içi.

"Bizimle Ermenice konuşmazlardı, sadece kendi aralarında konuşurlardı ki biz öğrenmeyelim.

Amerika'daki akrabalarımız da arada para gönderirdi, onu da alıp çevre köylerde kalan ve dedemin bildiği diğer Ermeni ailelere dağıtırdı 100'er liradan. Sonra bir gün 'torunlarını Amerika'ya gönder Ermeni olarak kültürlerini korusunlar' diye mektup geldi. O da 'Bizim sizinle işimiz yok artık, burada çok sorun çıkarırlar diğer çocuklarımıza yazmayın' deyince bağımız koptu."

Tarık bunları anlattıktan birkaç saat sonra Ankara'dan patlama haberi geldi. O sırada ben Cizre'deki Bodrum'dan çıkarılan genç bir kadının annesinin gözlerine bakarak Facebook mesajı okuyordum: "Kızımın gözleri yerinde değildi bulduğumuzda. Tüm bedeni yanmış ama yüzü yanmamıştı. Kim bilir ne olmuştu ona. Acaba aslında o bodruma başka yerden mi getirilmişti. Her gece dua ediyorum ölürken acı çekmemiş olsun diye."

Sosyal medyadan bir mesaj daha geliyor...

Yalova'da sınıf arkadaşlarının evini basıp alnına TC eline Türk bayrağı tutuşturduğu fotoğraftan R.E.'nin gözlerine bakmaya çalışıyorum.

Sonra dönüp ters negatif basılmış fotoğraflardan Amerika'daki akrabalarına korku ile mektup yazan Tarık'ın dedesinin gözlerine bakıyorum...

Nenesinin gözlerine bakıyorum...

Gözlerim yanıyor...

Kulağım çınlıyor;

Bizi rahat bırakın!

Bizi rahat bırakın! 

Yazarın Diğer Yazıları

İnkârcılığın çaresizliği

Demek ki milleti ayakta tutabilmek için bir tek geriye bu kin ve nefret kaldı

Sen kilise yapadur bakan, yıktıklarınız hortluyor bir yandan

Jandarma, Ahlat Müzesi, usanmamış definecilerle uğraşmış...

Yaşama eylemi

Her neye sinirlendiyseniz veya her neye üzüldüyseniz, duygunun geçici bedeninizin ve sizin kalıcı olduğunuzu size hatırlatan bir kitap "Yaşam Eylemi" adı üstünde