03 Haziran 2016

Warcraft: Fantastik sinemada yeni bir zirve

Sanki yıllar sonra Yüzüklerin Efendisi veya Avatar şokunu yaşıyoruz...

WARCRAFT
İKİ DÜNYANIN İLK KARŞILAŞMASI           
X  X  X  X  X
(Warcraft)

Yönetmen: Duncan Jones
Senaryo: D. Jones, Charles Leavitt
Görüntü: Simon Duggan
Müzik: Ramin Djawadi
Oyuncular: Travis Fimmel, Paula Patton, Ben Foster, Dominic Cooper, Toby Kebbell, Ben Schnetzer, Robert Kazinsky, Clancy Brown, Daniel Wu, Ruth Negga, Anna Galvin, Callum Keith Rennie
Universal filmi

 

    Canlandırma-fantezi alanını sanki tekel altına almış ünlü firmaların arasından sıyrılan Blizzard şirketinin dev Universal yapımeviyle ortak çalışması olarak karşımıza gelen bu şaşırtıcı film, iki saatlik uzunluğunun bir dakikasıın bile boşa harcamayan, zamanın nasıl geçtiğini hiç düşündürmeyen, fantastik-masal film türünde açık bir zirve oluşturan bir yapım. Ve kesinlikle her tür sinemaseverin ilgisini hak ediyor.

  Film, Chris Metzen’in kaleminden çıkmış bir dünyayı ve kişileri temel alıyor. Azeroth kırallığında yaşayan insanlar, can çekişen ülkelerinden bir Büyük Geçit aracılığıyla çıkıp Azeroth’u ele geçirmek isteyen Ork ırkının tehdidiyle karşılaşıyorlar.

    İnsanlardan fiziksel olara temel farkları ağızlarının iki yanından fırlayan iki sivri diş olan Orklar da kendi içlerinde bölünmüştür. Geri planda, çok daha iri, ürkünç ve çirkin olan Horde sınıfı vardır: Fel adlı gizemli ve kötücül bir gücün emrinde, Gul’dan adlı bir kralın komutası altında… Ki onlar Orklarla ‘küçük dişli’ diye alay ederler!..

   İnsanların başında kral Llane ve onun yanıbaşında silahşor  Lothar vardır. Muhafız adı verilen ve bir tür Hazreti İsa’yı andıran Medivh ve Büyücü denen Khadkar ise koruyucularıdır.

    Orklardan Durotan ve eşi Draka, Draka’nın ani doğum yapmasıyla dünyaya gelen küçük oğullarını koruma çabasındadırlar. Ama işler kötüye gidince, onu bir küçük sandala koyup nehre bırakırlar: Hazreti Musa efsanesinin bir izdüşümü...    

    Ama asıl komutan Lothar evlat acısını tadacaktır: Korkunç Hordelarla bir döğüş sırasında…

   Bu karmakarışık dünyada ırklar, kırallar ve savaşçılar en vahşi biçimde birbirlerine girerken, aralarında hiç beklenmedik ilişkiler de oluşacaktır. İnsanların tutsak aldığı güzel Ork dişisi Garona, hem dostluğa, hem diyaloga açıktır örneğin… Ve en azından iki erkeğin (insan erkeğinin) ilgisine mazhar olur. Ah, bir de o iki sivri dişi olmasa!...

   Bu şaşırtıcı film, bir yandan karşımıza bilmediğimiz ve benzerini en azından son dönemde görmediğimiz bambaşka bir dünya getiriyor. Sanki yıllar sonra Yüzüklerin Efendisi veya Avatar şokunu yaşıyoruz. 

  Hikayenin içerdiği hayal gücü, öncelikle övgüye değer. Fantastik sinemanın hep ayni kahramanları değişik olmasına çalışılan ortaklıklarla, yapay birlikteliklerle karşımıza getiren onca filminden sonra, işte nihayet –bir Ken Loach filmine nazire yaparak- bir Özgün Dünya… Fantastik-severler için az şey mi? 

   Hemen ardına görselliği koymak gerek. Öylesine bir görsellik ki bu, gerçek oyuncularla özel efekt eseri yaratıklar ayni dünyada kusursuz biçimde buluşuyorlar. Azeroth, Stormwind gibi kasabalar günümüzün en çok Orta Avrupa’ya yaklaşan mimarisinden yola çıkarak zaman-ötesi masal mekanlarına dönüşüyorlar

   Dur-durak bilmeyen bir tempo ve IMAX ekranın (öyle görmeye çalışın) zirveye çıkardığı bir göz kamaştırıcı alem, sanki karşımızda birebir canlanıyor.

   Ve bu teknolojik şölenin içinde yitip gitmiyor oyuncular… Çok iyi seçilmiş olmalarının da katkısıyla, bu fantezinin içinde yaşayan ve bizi inandıran karakterlere dönüşüyorlar. Seveceğiniz, hatta aşık olabileceğiniz… Dişilerden en azından Garona- Paula Patton ve kıraliçe Taria- Ruth Negga, erkeklerdense komutan Lothar- Travis Fimmel, kral Llane- Dominic Cooper ve ‘büyücü’ Khadkar- Ben Schnetzer gibi…

     Bu arada karı-koca Ork’lar Durotan- Draka’da Toby Kebbell ve  Anna Galvin ikilisini unutmadan… Ve Hordelardan bu kez inanılmaz düzeyde korkunç olmayı beceren o bir dizi yan oyuncuya da dikkat çekerek… 

   Çok geniş bir teknik kadronun katkısını da yadsımadan, filmin yönetmeni Duncan Jones’a değinmek istiyorum. 1971 doğumlu bu İngiliz sanatçısı, aslında David Bowie’nin oğlu. Ama bir söyleşisinde şöyle diyor: “Babamla yarışmaya girmek istemedim. Ve daha çok gençken, müzik yapmamaya karar verdim.” (Paris Match, 26  Mayıs sayısı)

  İyi ki öyle yapmış… Böylece sinema sanatı iyi bir yönetmen kazandı. 2002’de başlayan bir kariyerde, özellikle Moon-Ay ve Source Code- Yaşam Şifresi’yle başarı kazanan Jones, sanırım giderek parlayacak. Kendi adıma, mutlaka gelecek olan devam filmlerini merakla bekleyeceğim.

YARIN:  SEN BENİMSİN ve VURGUN

Yazarın Diğer Yazıları

Son günlerdeki siyaset ve ülke sorunları üzerine birkaç düşünce

Bir ortak vicdan yaratmaya bir küçük katkısı olabilir umuduyla...

Ringlerde görülegelmiş en zalim maçların öyküsü

Asıl soyadları Adkisson olan bu garip ailenin öyküsü usta biçimde anlatılmış. Oynak bir kamera, ABD'nin Texas'taki Spectatorium gibi gerçek büyük salonlarında çekilmiş sahneleri etkileyici biçimde verir

İmamoğlu gelirse…

Belki İstanbul'u da kurtarma şansı doğar...