13 Kasım 2016

Hala şaşırabiliyor musunuz?

Ne yazsam değil de meselem neyi, hangi birini yazsam?

Ne yazsam değil de meselem neyi, hangi birini yazsam?

İsviçre’nin bir köyünden bildirsem, havanın değişken durumundan, ineklerin bu seneki süt veriminden, değişmeyen hayat standartlarının sıkıcılığından falan bahsedebilirim ama burası Türkiye! T.C. burası. Aksiyonun hiç bitmediği, hayret eşiğimizin limitinin yitirildiği, geleceğe ilişkin umutların kaybolup kaybolup geri geldiği coğrafya. Büyüklerimin gözünde pırıltısı kaybolsa da hala ışık görmek bir umut. Onların sırtımı sıvazlayarak ‘korkma bir şey olmaz, bu ülke nelerden geçti’ demeleriyle saniyelik bir rahatlamanın ardından yeni bir olayla yere çakılıvermek ise gerçek olan. Bunlar günlük standart, şizofrenik duygu durumlarımız haline geldi. Sadece benim değil tabii hayata benzer bakan hepimizin hâletiruhiyesi bu. Hani başını azıcık kaldıransan tokadı yersin ya öyle aptala döndürüldük.

Şu zaman diliminde nasıl hayatta kalınır sorusu geliyor ister istemez akla. Nasıl yaşanır artık ikinci sırada. Hayatta kalabilmek için kadın olmamak önemli bir avantaj, bir kere kadın cinayetinde ölmekten yırtıyorsun. Tecavüz, taciz, dayak, mobing gibi olası cinsiyetçi şiddetten bir adım geride durabilirsin böylece.

Eğitimli olmamak da önemli, ne kadar az sorgularsan  başın o kadar az derde girer. Hem mutlu da olursun fena mı? Sana gösterilenin en fazlasının bu olduğuna inanırsın böylece de biat etmek canını sıkmaz. Ha sen kariyer manyağısın ve okudukça okumalara, unvanlara doyamıyorsun o zaman akademisyen nefretinin sonuçlarına katlanacaksın. Attığın her imzanın, söylediğin her sözün, yetiştirdiğin her öğrencinin isyankar tutumunun hesabını veririsin. Fitil fitil burnundan itinayla getirtilerek ödetirler. Gerekirse akademisyen kanında duş yapmak isteyen vahşilerin listesine adın yazılarak, gerekirse zindanlarda çürümeye razı gelerek. Yani neymiş çok okumak sadece gözleri bozmuyor baya metabolizmanın canına okuyor. Dozunda okuyacaksın. Hangi mesleği yaptığına gelelim mi? Tabii ki gazeteci, avukat, savcı falan olmak dünyanın en saçma işi. Eskiden avukat, savcı, hakime kız vermek için anneler neredeyse erkek evinin kapısında yatardı, tabii çaktırmadan. Sonra kadınlar da hepsini olabilmeyi başarınca tersi durumlar da görüldü ama yazının konusu evlendirme programı ayarında kim kimin dengi durumları değil. Yani şimdi bu işi yapanların çoğu örgüt üyeliğinden içeride. Ne meslekmiş kardeşim kariyer için sadece okumanın yetmediğini bize açık seçik sınav sorularının çalındığı ispatlayarak gösterdiniz. İyi de yıllarca da bu arkadaşların verdiği hükümlerle cezalandırılan onca insan ya da cezasız kalan onca suç ne olacak? Aa gene bilmiş bilmiş sorular soruyorum bak sen. Hep ailemin suçu kız halimle okuttular, meslek sahibi ettiler beni. Dilim ondan uzun.

Sonra gazetecilik, ah o gazetecilik. Sadece o da değil, medya ve sanat dünyasında muhalif olmak... Ki muhaliflik de küçücük bir kavram haline geldi. Bugün olanlara karşı görüş bildiren herkes tehlike altındayken ne akla hizmet bu işlere devam edilir ki? Halk haber alsınmış, doğruları öğrensinmiş, falan filan. Halkın da çok umurundaydı. Onlar televizyondaki tüm seviyesiz programlarda cirit atmakta, işsiz kalma korkusuyla beş kişilik işi tek başına yapmaktan nefes alamamakta, sosyal medyada birbirini gözetlemekte ya da birbirini dövüp öldürmekle meşgul. Bir de açlık sınırının altındaki gelir düzeyinde, karınlarını doyurmaya, hayatta kalmakla uğraşıyor. Onun için Cumhuriyet gazetesi yazarları göz altına alınmış, öncesinde çok sayıda televizyon, radyo kanalı ve gazete kapatılmış önemsemiyorlar. Zaten şimdiye kadar da oralardan almıyordu ki haberleri. Onun için gene mesele birbirimize benzeyen bizlerin sorunu olmaktan öteye gidemiyor.  

Medyadan çıkartılan onca çalışan, kara listeye alınan oyuncularsız oynanan tiyatrolar, diziler, sinemalar Gezi’den beri alıştıklarımız. Ya bu alışkanlık çok fena bir şey, sen anlamadan sinsice giriyor hücrelere. Sonra hissetmiyorsun bile dedim ya şaşıracak, hayrete düşebileceğimiz çok şey kalmadı. En son Amerika seçim sonuçlarıyla dünya ölçeğindeki şaşkınlık kotamız da tükendi. Ülkem süt liman, her şey harika olduğu için Amerikalı insan kardeşlerimiz için bu derece üzülmek, öylesine içten oh olsun siz de görün yönetilmenin hasını gibisinden dileklerde bulunmak, zekası yüksek karikatürler, çok hoştu valla. Dünya güneşin etrafında sadece Türkiye ile dönmüyor, haliyle dünya lideri bir ülkenin seçim sonuçları illa bizi etkileyecek, haberdar olalım da Antalya Serik’de bunu kutlamak için vatandaşa ücretsiz turp dağıtmak ne ola? Artık tüm dünya ülkeleri, biz de dahil benzer özelliklere sahip yönetim biçimini ve yöneticileri tercih ediyoruz anlaşılan. Seçim hakkı verilen, düşünmeye başlayan, fikir üreten, yaratıcı işler yapan beyinler dünyanın sanatta, fizikte, tıpta, teknolojide, bilimin her alanında ilerlemesini sağlasa da siyasette baskıcı yönetimin gelmesine, kuvvetlenmesine engel olamıyor.

Hayata devam edebilmek için omurgalarımızın eklemleri biraz gevşedi, duyarlı sinir uçlarımız harap oldu, beynimizin bir kısmı yandı, kalbimiz soğudu galiba, yoksa hala bunca acıya, baskıya nasıl dayanıyor olabiliriz? İnanmazsınız ben hala şaşırabiliyorum tüm bunlara.

www.draytunaktan.com

Yazarın Diğer Yazıları

TOKİ, yuvaları yanmış hayvanlara orman da yapar mı!

Bizim hikâyemiz yeni başladı ve bizim resmi kayıtlı söndürme uçak sayımız en küçük doğal sayı. Prometheus ateşi insana verirken Türk politikacılarını hesap edemediği için yaptığına pişman olmuş olabilir. Tanrıları dize getiririz...

Benim bedenim, benim yumurtam, benim kararım

Yumurta dondurmak yani doğurganlığını istediği zamana ertelemek için kadınları kurallarla hizaya sokamazsınız. Hekim olarak itirazım var. Kadın olarak itirazım var

Bir doktor olarak Covid-19 güncem: Bir ayda hasta yakını da oldum, hasta da...

Virüs aramızda. Etkisini zayıflattığı söylense de kimi seçeceğini, ne derecede hasta edeceğini bilemezsiniz