12 Şubat 2018

İşçi ücretleri arttı diye borsa düşer mi? Düştü, hâlâ düşüyor

"Küresel ekonomide kazan doğurduğu gibi ölüyor da"

Her şey, önceki Cuma günü Amerika’da saatlik ücretlerin bir önceki yıla göre yüzde 2,9 arttığının açıklanmasıyla başladı. Bu, son sekiz yılın en yüksek artışıydı.

Çalışanların milli gelirden aldığı pay, Amerika’da 1970’den beri düşüyordu. (Bkz. Aşağıdaki grafik.) Kırk yıllık kaybın minik bir telafisi anlamına gelen son veri, piyasalarda paniğe neden oldu. On yıl vadeli Amerikan tahvillerinin faizi hızla tırmandı. Borsalar düşmeye başladı.

Yukarıdaki tablo, Amerika’da emek gelirlerinin payını gösteriyor: Kırk yıldır düşüyor.

Biraz kabalaştırarak anlattım ama geçen hafta dünya ekonomisinde yaşanan fırtınanın özeti böyle.

Borsayla çalışanların çıkarlarının birbirine zıt olmasında şaşıracak bir şey yok. Ama yine de piyasalardaki fırtına sadece yatırımcıları değil hepimizi ilgilendiriyor.

Çünkü birincisi, borsalar düşünce TL de düşüyor. (Geçen hafta Borsa İstanbul yüzde 3,83 değer kaybederken, dolar 3,80 TL seviyesine doğru hareketlendi.) Dolardaki yükseliş bir süre sonra enflasyonda yükselişe neden oluyor. Yani Amerika’daki işçi ücretleriyle BİM’deki domates fiyatı arasında yakın bir ilişki var. Küreselleşmenin tuhaf sonuçları..

İkincisi ve daha önemlisi, faizler yükselince borçlanma maliyeti artan uluslararası şirketler, işlerini daraltma kararı alıyorlar. Mesela Fiat (Chrysler’i satın aldığından beri Fiat aynı zamanda bir Amerikan şirketi), Türkiye’deki yan sanayi şirketlerine verdiği balata, profil, direksiyon siparişlerini kısıyor. Neticede Bursa’daki, Manisa’daki yan sanayi şirketleri vardiya sayısını azaltıyor. Olan yine çalışana oluyor.

Paniğe mahal yok: Borsadaki düşüş henüz ekonominin geri kalanına sirayet etmiş değil. Ama önümüzdeki günler birçok şeye gebe. Borsadaki fırtına her an hafifleyip bir melteme de dönüşebilir, hızlanıp bir kasırga halini de alabilir.

Geleceği bilmek mümkün değil ama düşüşün nedenini bilmek mümkün: Yukarıda gördüğümüz gibi her şey, işçi ücretlerinde artışla başladı. İyi de çalışanların ücretlerindeki artış, borsacıları neden bu kadar huylandırıyor?

Tipik bir borsacının kafasının içine girmeye çalışalım. Amerika’da ücretlerin beklenenin üzerinde arttığı açıklanınca şöyle düşünmüş olmalı:

-“Demek ki, işsizlik dibe vurdu, şirketler çalıştıracak insan bulabilmek için daha fazla ücret vermek zorunda kaldılar.”

Kahvesinden bir yudum alıyor, borsadaki hisse fiyatlarına şöyle bir göz gezdiriyor.

-“İnsanlar çok para kazanırsa çok para harcar” diye düşünmeye devam ediyor, “Çok para harcarlarsa enflasyon canlanır. Enflasyon artınca faizler artar. Borsadaki paranın bir kısmı faize kaçar. Sonuçta borsa düşer.”

Eli, sat tuşuna gidiyor. Diğer borsa yatırımcıları da aynı şeyi düşünüp sat tuşuna basınca, borsalar bütün dünyada düşüyor.

Kısacası işçi ücretlerindeki artışın borsada panik yaratmasının sebebi, faizlerin yükselmesine neden olması.

Amerika’da faizler, yakın bir zamana kadar çok düşük seviyelerde geziniyordu. Amerikan Merkez Bankası, 2008’de yaşanan finansal krizin 1929 benzeri büyük bir ekonomik buhrana dönüşmesini engellemek için faizleri düşürmüş ve piyasaya para pompalamaya başlamıştı. Bu politikaya “Parasal genişleme” adı verildi.

Parasal genişleme gerçekten de işe yaradı. Ekonomik buhranın eşiğinden dönüldü. Ama uygulanan politikanın ilginç bir yan etkisi oldu: Sermaye, Amerika’da faizden para kazanamaz olunca, bavulunu toplayıp daha önce “riskli” addedilen ülkelere gitti. Küresel “likidite” (Bkz. sıcak para), 2008’den sonra o kadar bollaştı ki, dünyanın her yerine (bu arada Türkiye’ye de) para yağdı.

Bir şeyin talebi artınca fiyatı da artarmış. Sıcak para çoğalınca, “varlık fiyatları” (Yani hisse senetlerinin, tahvillerin, hanların, hamamların fiyatları) şişti.

Sadece varlık fiyatları değildi şişen, birçok ülke, normalde bir büyüyecekse, yurtdışından gelen sıcak paranın yarattığı doping etkisiyle iki, üç kat büyüdü. (Bu arada büyüme rüzgarını arkalarına alarak seçime giden iktidar partileri, normalde yüzde 40 oy alacaklarsa, yüzde 50, 60 aldılar.)

Her masalın bir sonu var. Amerika ve Avrupa Merkez Bankaları, geçen yıl parasal genişlemeyi bitirmeye karar verdiler. Amerikan Merkez Bankası, ekonomik buhranı önlemek için kuşa çevirdiği faizleri, eski seviyesine kademeli biçimde yükselteceğini açıkladı. Avrupa Merkez Bankası, parasal genişlemenin önemli bir ayağı olan tahvil alım programını azaltacağını ilan etti.

Şimdi yeni bir dönem başlıyor. Piyasalar “yeni normal”e ayak uydurmaya çalışıyor. Bu süreçte borsalar sık sık düşecek, para piyasaları çalkalanacak. Kemerleri bağlamakta yarar var.

“Kazanın doğurduğuna inanıyorsun da, öleceğine neden inanmıyorsun?” demiş Nasreddin Hoca. Sıcak para sayesinde borsanın rekor üzerine rekor kırmasına, ekonominin dört yerine beş, altı büyümesine şaşırmıyorsunuz da, paranın suyu kesilince düşmesine neden şaşırıyorsunuz?

Küresel ekonomide kazan doğurduğu gibi ölüyor da.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?