02 Haziran 2015

Artık şunu söylemek mümkün, HDP barajı aşacak ve 4 partili bir parlamentomuz olacak

Ak Parti’nin ve Erdoğan’ın kendi seçmenini yanlış değerlendirdiği görülüyor

Geçen hafta başına kadar Ak Parti kaynaklı bir bilgi dolaşımdaydı: Ak Parti yüzde 45’lerde dolaşıyordu ve HDP Diyanet tartışmaları nedeniyle potansiyel oyundan kaybetmeye başlamıştı. Sonra birden bire iki şey oldu:

Ak Parti oylarının yüzde 41 mertebesinde olduğu bilgisi yayılmaya başladı ve Ak Parti cenahında kendilerine dönük eleştirel yazıların sayısı ve dozu yükselerek yayınlanmaya başladı.

Anlaşılan şu, uçağın burnu düzelmiyor. Yine anlaşılan şu ki Ak Parti bu gerçeği önceden de biliyordu. Biliyordu ki Cumhurbaşkanı bile her türlü yasayı ve teamülü zorlayarak doğrudan kampanyaya dahil oldu. 400 milletvekili hedefiyle başlayan kampanyada hedef önce 330’a, sonra 300’e düşürülürken, şimdi 276 için neredeyse totem yapılacak hale gelindi.  

Artık şunu söylemek mümkün, HDP barajı aşacak ve 4 partili bir parlamentomuz olacak. Ak Parti oran itibariyle oy kaybederken diğer üç parti de az veya çok oy artıracak. HDP barajı geçecek oya ulaşırken, yanı sıra MHP’nin olası her bir puan oy artışında milletvekili sayısına bu oranların yansıması dramatik sonuçlar üretecek. Ama milletvekili dağılımı ve sayısı öngörmek gerek asimetrik siyasi rekabet nedeniyle gerekse de seçim aritmetiği ve hesaplama yöntemi nedeniyle sorunlu.  

Ak Parti devletin ve iktidar olmanın tüm olanaklarıyla, gerektiğinde hukuk, gerektiğinde siyasi etik dışına çıkarak yürüyor bir süredir. Ak Parti korku temelli bir söylem ve kampanya ile kendi taraftarını iyice kutuplaştırmaya ve lümpenleştirmeye çalışıyor. Diğer yandan kendi seçmeni dışında kalan toplumun diğer tüm kesimlerine karşı parlamenter sistemin tıkandığı, koalisyonun riskleri, çözüm sürecinin kesileceği gibi korkutmalar ve hatta tehditlerle yürünüyor.

Böylesine korku temelli bir siyaset izlendiğinde toplumun ne tepki verdiğini en iyi Ak Parti ve seçmeni bilirken, şimdi çaresizlikle bu yol izleniyor. Ak Parti’nin ve Erdoğan’ın da kendi seçmenini muhalifleri gibi anlamadığı ve yanlış değerlendirdiği görülüyor.

Ak Parti ve Erdoğan kendi tabanında başlayan sorgulamayı okuyamıyor, anlamlandıramıyor.*

Bu toplum on altı genel seçim yaptı ve yedi seçimde oylarıyla iktidar değiştirdi halbuki. Bu yedi değişikliğin dördünde devletin ve iktidarın baskıcı ve tehditkar gücüne karşı iktidar partisi değiştirildi. 1950’de Cumhuriyet’i kuran partiye karşı Demokrat Parti’ye, 1965’te darbeye ve yeni vesayete karşı Adalet Partisi’ne, 1973’te muhtıracı generallere karşı Ecevit’in CHP’sine, 1983’te darbeci generallere karşı Özal’ın ANAP’ına en yüksek oyu verdi toplum.

Geçen bir yılda yapılan iki seçimin gösterdiği temel karakteristik özellikler var. Birincisi dört partiye konsolide olmuş bir siyaset dünyamız var. İkincisi bu dört partinin hem tarihsel hem de siyasal ve sosyolojik nedenleri ve karşılıkları var. Üçüncüsü bu dört parti dört kimlik partisine dönüşmüş durumda. Dördüncüsü bu dört kimlik ve partileri arasında siyasi ve kültürel kutuplaşma var. Beşincisi de siyasi rekabet eksik, tüm coğrafyada dört partinin birden rekabeti değil, farklı coğrafyalarda ve farklı demografik, sosyolojik kümelerde farklı partilerin rekabeti var.

Bu nedenlerle Ak Parti oy kaybederken bir başka partinin onun önüne geçme olasılığından konuşmuyoruz. Bu sayede de Ak Parti oy kaybediyor olmasına, iktidar kaybetme-kaybetmeme sınırında dolaşmasına karşın hala ülkenin geleceğinde anahtar parti.     

Herkesin gözü 7 Haziran akşamında nasıl bir tablo oluşacağında. Bana kalırsa kritik olan 7 Haziran akşamı oluşacak tablonun sayıları değil. Asıl kritik olan şey dört partinin de 8 Haziran sabahı oluşan tabloyu nasıl anlamlandıracakları, nasıl pozisyon ve tutum değişikliği yapacakları.

Yine herkes hükümet olmak için koalisyon seçenekleri düşünüyor ve konuşuyor. Halbuki mesele, gündelik hayatı yönetmekten daha çok artık ertelenemez hale gelmiş yapısal, anayasal reformları yapabilecek uzlaşmalar üretmek.

Eğer dört parti de ve Cumhurbaşkanı da rasyonel siyasi akıl ve gelecek sorumluluğu ile düşünürlerse belki tarihi bir uzlaşma fırsatı yakalarız. Yok eğer, her aktör bugünkü pozisyon ve tutumlarını devam ettirecekse daha da gerilimli günler bekleyebiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları

31 Mart öncesi son durum: Genel seçimin tekrarı mı yoksa geleceğin habercisi mi?

Muhalif seçmenin umutsuzluğu, iktidar seçmeninin bezginliği sürüyor. O nedenle partilerin kurumsal yönetimleri dışında oy oranlarıyla ilgilenen yok. Yerel seçim İstanbul Belediye Başkanlığı seçimine dönüşmüş durumda. Yayınlanan 15 araştırma şirketinin 36 araştırması kullanılarak masa başı bir çalışmayla bakıldığında İmamoğlu 3 puan mertebesinde önde. İmamoğlu İstanbul seçmenlerinin neredeyse yarısının başkanlık oyunu kazanıyor görünüyor

Yolu kapatan büyük kaya: Muhafazakâr ve seküler mahalleden yeni bir demokrat siyaset çıkar mı?

Kısa vadede iki soru var önümüzde, birisi muhafazakarlara diğeri sekülerlere yönelik. Birinci soru; var olan muhafazakar siyaset ve entelektüel mahalleden bir demokrat filiz ortaya çıkar mı? İkinci soru; seküler siyaset ve mahallede gerçek bir yeni demokrat siyaset çıkar mı? Başta CHP olmak üzere muhalefet aktörleri bir yandan iktidarın çizdiği zihni ve siyasi çerçevenin dışına çıkamıyorlar, öte yandan yolu kapatan büyük bir kaya gibi yeni siyasetin önünde de ağır bir zihni ve duygusal engel oluşturuyorlar

İstanbul’a odaklanmış yerel seçimin seyri: Avantaj nasıl İmamoğlu'nda?

31 Ocak’ta “Muhalefetteki dağılmaya bakılınca İmamoğlu’nun iki ay önceki avantajının kaybolduğunu, yarışın başa baş başladığını söyleyebiliriz” demiştik. Geçen altı haftadan sonra araştırmalara yansıdığı kadarıyla İmamoğlu’nun 2.5 puan farkla önde olduğunu ama bu farkın henüz kesin bir kazanma ima etmediğini not etmeliyiz