01 Eylül 2017

Bir daha unutursam bana da...

Şimdi sekiz yaşındayız. Fırtınalı bir okyanusta dokuzuncu yaşımızda yelken basıyoruz. Öğünmek hakkımız...

Çok gençtim. Aşıktım üstelik. Yenikapı sahilinde el ele yürümenin, etrafa çaktırmadan öpüşmenin mutluluğunda kulaç atarken Medeni Hukuk dersinin sınavını unuttum. Oysa o derste çok iyiydim ve hocam Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’na kendimi gösterecek, ileride beni asistan olarak kabul etmesinin kapısını aralayacaktım (ummuştum). Böylece pırıl pırıl bir akademik geleceği(!) ıskaladım ve şu zorlu mesleğe, gazeteciliğe kapılandım...

Aynı anda hem Cumhuriyet’te Tırmık yazıyor, hem NTV Radyo’nun kurucu yönetmeni olarak aşırı yoğun çalışıyordum. Evlilik yıldönümümüzü unuttum.  Hatırladığımda çok geçti. Çok utandım.

Hapisteki iki arkadaşımızın (Akın Atalay ve Murat Sabuncu) yokluğunun Cumhuriyet’te yarattığı doldurulması pek güç boşluğu doldurmaya çabalayan “dışardaki” genç arkadaşlarıma omuz vermeye, işlerin bir ucundan tutmaya çabalıyordum. Çok yorgundum. Neredeyse bitkin...

Oysa sekiz yaşımızı bitirmiş, dokuzuncuya adım atmıştık. Sekiz yıl önce “Vira Demir” diye selamladığım bir gazetecilik serüveninin yaş günüydü. Ve ben...

... Ve ben T24’ün kuruluş yıldönümünü unuttum.

Unutkanlık sabıkam kabardıkça kabardı.

Yuf bana!..

*   *   *

T24 bu meslekte benim ilk göz ağrım değil elbette. Mesleğin çeşitli ve sayıları hiç de az olmayan gazetelerinde, televizyonlarında, haber ajanslarında radyolarında çalıştım. Kiminden ayrıldım, kiminden kovuldum.

Yani T24 benim ilk göz ağrım değil.

Ama son göz ağrım. Bu kesin...

Bu mesleğin sonbaharındayım ve T24, kurulduğu günden beri beni mesleğe henüz başlamış bir yeniyetme kadar heyecanlandırıyor, coşkulandırıyor. Kuruluşundan beri bir parçası olduğum, o harikulade çorbada tuzum bulunduğu için öğünüyorum.

Basılı gazetelerin yavaş yavaş (hatta bazan hızlı hızlı) varlık nedenlerini tüketmeye başladığı günümüzde bilgisayar teknolojisindeki, yarı iletkenlerdeki devrim nitelikli sıçramalar medyayı yeniden biçimlendiriyor. Salt biçimde kalmıyor, medyayı yeniden tanımlıyor. Kara Afrika’nın derinliklerinden kutuplara kadar yayılmış internetin sağladığı olanaklar gazetecilikte de, gazetecilerde de yeni bir çağ başlatıyor. İyi habercilere, derinlikli analizler kotaracak editörlere, internetin bataklık tarafındaki çürümeyi boşa çıkaracak, meslek hünerini, titizliğini, çabukluğu, çalışkanlığı beceren gazetecilerin sorumluluğu daha da arttı.

Artan sadece sorumluluk değil, kuralları henüz kesinleşmemiş bir meslek serüveninin heyecanı, keyfi de arttı.

Sekiz yıl önce T24 doğduğunda beni bir yeniyetme gazeteci gibi heyecanlandıran da buydu.

Şimdi sekiz yaşındayız.  Fırtınalı bir okyanusta dokuzuncu yaşımızda yelken basıyoruz. Öğünmek hakkımız...

Son göz ağrımın doğum gününü unutmuş olduğum için kendime okkalı bir “yuf” çekmem de işte tam bu yüzden.

Bir daha unutursam bana da Aydın Engin demesinler...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim