02 Nisan 2014

Kemal Bey, bizi tanısanız vallahi seversiniz

Seçim sonuçları aslında hiç kimsenin umut ettiği gibi olmadı. O halde artık önümüze bakmamız ve bakarken de bir zahmet yeni şeyler görmemiz lazım

Seçim sonuçları aslında hiç kimsenin  umut ettiği gibi olmadı. O halde artık önümüze bakmamız ve bakarken de bir zahmet yeni şeyler görmemiz lazım. Çünkü bu sefer her zamankinden farklı olduğunu düşündüğümüz bir durum vardı, ama demek ki bir şeyleri eksik düşünmüşüz.

Öncelikle, rica ediyorum enseyi karartmayalım. Evet o kadar direndik, yemediğimiz gaz yutmadığımız su kalmadı. Fakat biliyoruz ki, biz “gerçekten” direnmeye daha birkaç ay önce başlamış bir halkız. Yüzyılların geleneği ve onyılların sözde demokrasisinden damıtılarak bugünlere gelmiş bir zihniyet, şurada daha senesini doldurmamış bir hareketle mi uzaklaştırılacaktı? Bunu düşünmek bence gereksiz ve üstelik zararlı bir iyi niyet.

"Türk tarihi" sözünden çok hoşlanmıyorum, çünkü aynı tarihi paylaşmadığımız bir sürü insanla birlikte yaşıyoruz. Fakat hepimize öğretlenen tarihten bahsederken bu kısa yolu kullanacağım, lütfen etnik vurgu yaptığım sanılmasın. Bahsettiğim, tarihimiz ne olursa olsun "Sen busun!" diye dayatılan ders kitabı bilgisidir.

İşte bu bilgilerde olmayan yeni bir şey başlattık biz. Şimdiye kadar "Türk tarihinde" olumlu sonuçlanmış bir halk ayaklanması ben bilmiyorum. Celali isyanlarını, Şeyh Bedreddin'i, Pir Sultan'ı, daha dün olan Şeyh Sait isyanını, neden bilmiyoruz biz doğru düzgün? Neden hep onlar asi, onlar devlet düşmanı da, kelle alan padişahlar "devletlü" olmuş? Ne zaman halktan bir ses çıkacak olsa, o sesin çıktığı kelle gitmemiş mi? O kelleler gidince de ortalık sessizleşmemiş mi?

Kendimizi Avrupa'yla kıyaslamak kadar yanlış bir iş olamaz. Oradaki halkın yüzyıllar boyunca can kaybederek kazandığı her şeyi, biz burada bir gecede alıp algılamaya çalıştık. Olmadı. Bu olmayış onyıllar sürdü. Sonra hayatımızda ilk defa, kimse bize bir şey demeden kendi kendimize sokağa çıktık. Yine olmadı. Olmayınca söyleniyoruz ama, olacak mıydı? Hayır ve olmamalıydı. Çünkü mücadele etmeyi öğrenmek ve zor kazanılan şeyin kıymetini anlamak lazım.


İşte bizim bu "başkaldırı geleneksizliğimiz" bir hakikat olarak dururken, insanların sabaha kadar oy peşinde koşup, sandık başkanlarıyla kavgalar edip, sağda solda gözden kaçan bir şey olmasın diye gözlerini dört açmaya başlamaları muazzam bir ilerlemedir. Yıllardır açık ara önde olan bir partinin oylara müdahale ettiği iddiasının bu kadar delillenebiliyor olması, ciddi söylüyorum, büyük bir başarıdır. Bas geç kampanyası demokrasinin var oluşuna aykırıdır, ama insanların kendi kişiselliklerinden sıyrılıp ortak bir amaca yönelebilmesi yönünden çok anlamlıdır. İşte bunlar hep yeni, hiç bizde olmayan şeyler.

Bu seçimden sonra AKP baskısını iyice artıracak da olabilir. Artık nefes dahi alamayacak hale de gelebiliriz. Belki çocuklarımız dahi bizim şu an peşinde olduğumuz dünyada yaşamayacak. Mümkün.

Ama biz, öğretlendiğimiz tarihte ve yaşam kültürümüzde hiç olmamış bir şeyi başlatan insanlarız. Bizden öncekileri hiç tanıyamadık, ama sonrakilere kendini aktarabilecek olanlarız. Dikkate alınması gereken ilk husus budur.

İkinci husus ise, çıkarılacak dersler meselesi. Görmeliyiz ki, artık oturup elli saat efendim sol neden birleşmiyor, CHP bu dönemli fırsatı nasıl değerlendiremez, ne olacak bu memleketin hali filan diye konuşmanın anlamı yok. Çünkü istisnasız hepimiz, bu konuşmaların tamamını milyonlarca defa hem yaptık hem duyduk.

Solda birleşme diye bir şey olamaz, bu solun varlığına aykırıdır. Sağ kesim dogmalar üzerinde mutabık kalarak sarsılmaz önkabullerle birleşebilirken, sol zaten dogmaya ve önkabule karşı ortaya çıkmış bir taraftır. Bu sebeple, rica ederim her seçimde ısrarla “solda birlik tatavası” yapmayalım. Yok ve olmamalı öyle bir şey.

CHP’nin önemli fırsatı değerlendirememekle anılması ise, tamı tamına, ironinin sözlük karşılığıdır. Öyle bir muhalefetten söz ediyoruz ki, iktidarın fırsat vermesine bel bağlamış durumda; üstelik o fırsat çıktığında da bunu kullanamıyor. Öyle bir muhalefet ki bu, binbir farklı görüşteki insanın yürüttüğü “bas geç” kampanyasıyla bile kendini istediği kadar ortaya koyamıyor. CHP’yi kendi yarattığı bu açmazlarla baş başa bırakalım. “Türkiye’nin birleştirici gücü” sloganının hakkını ise verdiler Allah için, normal bir seçimde CHP’nin adını anmayacak bir sürü insan kendilerine oy verdi. Ancak böyle birleştirebiliyorlarsa demek ki…

Bu açmazların yanında bir de şu var, bir siyasi partinin “siyasetten çok daha fazlasına” ihtiyaç duyduğunu ne zaman idrak edecek bu CHP? Lütfen biri Kemal Bey’e söyleyebilir mi, birini sahiplenmek demek onu ille kayırmak demek değildir. Sevdiğiniz insanı kollamak için, ilkelerinize aykırı şeyler yapmak zorunda değilsiniz.

Bunu şu sebeple söylüyorum, sandık alanları dahil herhangi bir yerde fark ettiniz mi bilmiyorum ama, diğer partililerle CHP’lilerin bir arada oluş şekilleri çok farklı. Özellikle AKP’lilerde büyük bir yardımlaşma, birbirini destekleme, bir arada olmaktan güven duyma varken, bu algı CHP’de yok. Avrupa ve Ortadoğu kültürleri arasında bence şöyle bir fark vardır, Ortadoğulu hemen samimi olan ama saygısızlaşabilen, Avrupalı ise saygıyı bırakmayan ama hep mesafeli olandır. İşte AKP ve CHP arasındaki fark da bence bu, ama biz Avrupalı değiliz. İnsan kendisine verilmiş oy için sabahın köründe kalkıp gelen gönüllüye bir çay ikram etmez mi arkadaş? Bir bardak çayın hesabını yapıyorum diye gülmeyin bana, “Çay veren insan hiç kötü olur mu” diyen İsmail Abi’yi deli gibi sevmiş insanlarız neticede. Şaka bir yana, bu hesap yapılır çünkü tabandaki dayanışma bu temelle başlar. İlgilenmediğiniz insandan oy isteyemezsiniz. Bir AKP’linin “teşkilatına” duyduğu aidiyet ve güvenle bir CHP’linin “örgütüne” duyduğu, bence çok farklı. Bunu lütfen “Ne yani CHP de mi yandaş kayırsın?” diye cevaplamayın, bahsettiğim bu değil. İnsanların kendileriyle en azından ilgilenileceğinden emin oldukları bir yapı. Ama maalesef, bizim muhalefet partimiz sadece iktidarın açıklarıyla ilgileniyor. Böyle olunca da, hiçbir parti çatısı altında olmayan tamamen gönüllü bir organizasyon bile on binlerce kişiyi görevlendirebilirken, AKP tüm oy verme binalarına resmen çıkarma yapabiliyorken, CHP ancak elindekiyle yetiniyor. Fakat o da maalesef yetmiyor.

Toplumu okuyamamak sorununa diğer bir örnek, miting söylemleri. Kemal Bey her mitinginde aynı şeyleri aynı kelimelerle anlattı sağolsun. Peki bu kendini tekrar neden? İnsanlar bıksın ve artık dinlemeye gerek duymasın diye mi?

Netice olarak, şahsen bu seçimin sonuçlarından gayet memnunum. Çünkü direnmeyi öğrenmeye yeni başlamış insanlar olarak, sandık başlarında sabahladık. Oy vermeyi, tutanak fotoğrafı çekmeyi, sonuçları karşılaştırmayı, itiraz etmeyi, bu itirazlardan sonuç almayı artık biliyoruz. Artık hiç kimse, elini kolunu sallaya sallaya manipülasyon yapamayacak. Demokrasinin kötüye kullanıma nasıl da uygun olduğunu gördük, artık hiç kimse, arkasındaki tek güç olarak sandığı gösteremeyecek. Yani yine gösterir tabii ama kimse buna inanmayacak. Muhalefet partisi sağolsun, hepsi birer devlet aygıtı olan siyasi partilerin aslında işimize o kadar da yaramayacağını anladık, artık hiçbir siyaset particilik üzerinden yürüyemeyecek.

Bunlardan sonuncusu hariç, hiçbiri CHP sayesinde olmadı.

Gezi'nin nesli diyoruz ya, işte o gerçek.

 

@goksungokce

Yazarın Diğer Yazıları

Avukatların mesleki kuşak çatışması

Yargının, hukukun ve mesleğin geldiği halden genci yaşlısı bütün avukatlar şikayetçi. Her baro seçim döneminde de aynı şey oluyor; "üstatlar" sorumluluğu gençlerin ilgisizliğinde, gençlerse "üstatların" bu düzeni aslen kendilerinin var etmiş olmasında buluyor

Hayvanları Koruma Kanunu neye çare oluyor ki?

Devletin kurumlarından ve kendi seçtiğimiz belediye başkanlarından bile görmediğimiz feraseti, yalnızca hayatta kalmaya çalışan hayvandan bekleyebilir miyiz, kabahati hayvanda bulunca sorun çözülmüş olacak mı? 

Danıştay’ın gerekçesi: “Başkan ne derse o olur"

Çoğunluk şunu demiş oluyor; cumhurbaşkanı istediği yetkiyi kendisine yine kendisi verir, bu yetkiyi uygun gördüğü zaman yine kendisi kullanır ve biz sadece oturup izleriz