17 Nisan 2013

Gün gelir siz kapatırsınız yüzünüzü

Pazar günkü haber bültenlerinde Emek Sineması’na sahip çıkanların eylemi ön sıralarda yer bulmadı

Pazar günkü haber bültenlerinde Emek Sineması’na sahip çıkanların eylemi ön sıralarda yer bulmadı. Bunun sebebi, polisin bir önceki haftadan farklı olarak kalabalığa gaz ve tazyikli su eşliğinde saldırmamış olmasıydı. Olay yoksa haber de yok, ana akım medyada böyle.

Bir önceki Pazar günkü, yani 7 Nisan tarihli haber bültenlerinde ise, tarihin ana motoru olan uzlaşmaz bir çelişkinin tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildiği haberler arka arkaya ekrana geldi.

İktidarla olan yakınlığının da avantajıyla son derece “ballı” bir yerde AVM açan ve etraftaki değerli mülke de göz koyan sermayedarın kâr güdüsüyle; sıradan insanın kentine, kültürüne, Emeğine sahip çıkma güdüsü karşı karşıya geldi. İstanbul Beyoğlu’nda.

Aynı gün aynı şehrin diğer birkaç noktasında 2B yasası nedeniyle istenen yüksek rayiç bedelini ödeyemeyen, bu yüzden de 1970’li yıllardan beri oturdukları evlerinde işgalci konumuna düşen, evlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalan binlerce insan sokaklara döküldü.

Aynı haftasonu Türkiye’nin bir diğer ucunda, Artvin’de 6 bin kişi, Kafkasör Dağı’ndaki iki bölge için Özaltın ve Cengiz İnşaat adlı şirketlere maden ruhsatı verilmesine karşı yürüdü. Karadeniz İsyandadır Platformu’nun açıklamasında “Son otuz yıldır doğanın kendisini sermaye birikimine katmanın peşine düşen kapitalizmin yaşam alanlarına, tarihi ve sosyal, kültürel değerlere, topraklara ve sulara yönelik saldırıları; otobanlar, barajlar, HES’ler, taşocakları, maden aramalarıyla Artvin’i cendereye almıştır” denildi.  

Tüm bu dereler aynı yöne akıyor. Bu dereleri birleştirip nehir haline getirecek politik koordinasyonun eksikliği, AKP’nin 10 yılı aşkın bir süredir piyasayı merkeze koyan politikalarının halk kitleleri nezdinde biriktirdiği tepkiyi ortadan kaldırmıyor, yalnızca yönsüz bırakıyor.

Ana muhalefet partisinin dağınıklığı ve yönsüzlüğü, sosyalist muhalefetin güçsüzlüğü, kimlik siyasetinin birbirlerine bir küfretmedikleri kalan rakip partilerin aslında sessizce ve zımnen üzerinde anlaştıkları zemin olması… Bunlar halkın ve sermayenin karşı karşıya geldiği, daha açık söylemek gerekirse milyonların çıkarlarıyla para babalarının çıkarlarının karşı karşıya geldiği çatışma zeminlerini birbirlerine bağlanmaktan alıkoyuyor. O zeminlerde aynı yöne bakan, koordine bir muhalif siyasetin doğmasına mani oluyor.

Ancak hakikat açıktır. Ağaoğlugiller, Demirörengiller vs. halkla karşı karşıya gelmektedir. Devletin kimden yana olduğu apaçıktır. Polisini, sesini çıkaran yurttaşın üzerine salmaktadır.

Sosyal devletin, sosyal hakların, kazanılmış hakların sürekli tecavüze uğradığı, elde kalan az buçuk hakka da (kıdem tazminatı gibi) iştahla göz konulan bu Sermaye Cumhuriyeti’nde; ne eğitim, ne sağlık ne de barınma her yurttaşın doğuştan sahip olduğu sosyal bir haktır. Hatta emeklilik bile “parasıyla”.

Devlet özel emeklilik katkı paylarının yüzde 25’ini üstlenmiş haldedir. Ne güzel değil mi, gelecek güvencenizin yüzde 25’i devletten. Hayır yahu nesi güzel? Devlet, şirketlere kaynak aktarmaktadır. Bizim paramızla bize artistlik yapmaktadır. Bu yapılanın özel üniversitelere devletten kaynak aktarılmasından hiçbir farkı yok.

Cumhuriyetçiliğin felsefesine; emekliliği, sağlığı, eğitimi her yurttaş için bir sosyal hak haline getirmek uyar. Bunların serbest piyasadaki metalara dönüşmesine itiraz etmeyen bir cumhuriyetçilik olabilir mi? Cumhuriyetçilik bayrak sallamakla olmaz.

İşte biz bu yüzden Küba’yı, Venezüella’yı seviyoruz ve sizin köşe yazarlarınız, organik aydınlarınız bu yüzden onlara diktatörlük diyor. Büyümenin yüzde 2’ler seviyesine gerilediği, işsizliğin yüzde 10’lara yükseldiği –dolayısıyla sınıf mücadelesini yükseltmenin koşullarını fazlasıyla ihtiva eden– bu çılgın inşaatlar ülkesinde, sizler kadar parası olmayan kanser hastası Dilek Özçelik “piyasa”da bulamadığı ilaçlar konusunda yardım istediğinde onu ağlatıyorsunuz. Onurunu kırıyorsunuz, onu rencide ediyorsunuz.

Yüzünüze söylediği gibi, “çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda”.

Ama günün birinde İstiklal’de, Ümraniye’de, Artvin’de yürüyen insanlar hep beraber ayağa kalkarsa, bütün Dilekler, milyonlarca Dilek ayağa kalkarsa, işte o zaman çaresizliği tadacaksınız. İşte o zaman siz göbekli bıyıklı kravatlılar… Yanlarında kasım kasım dolaştığınız polisleriniz ve korumalarınız ortadan kaybolacak. O gün Dilek Özçelik değil siz yüzünüzü kapatacaksınız.         

 

Yazarın Diğer Yazıları

T24’ün Taraflaşması: Buna gerek yoktu

Bu yazıyla birlikte T24’ten kopuyorum. Veda yazımdır...

CHP ve Sol

60’ların ortalarına doğru TİP’in yükselişinin CHP’yi sola çektiği genel geçer bir bilgidir. Doğru da bir bilgidir. Ancak bunun nasıl cereyan ettiğine dair doyurucu içeriğe sahip bir açıklamayı pek az insan yapabilir.

Tekkeyi bekleyen çorbayı içer

2010 referandumuna kadar Türkiye’nin hâkim entelijansiyası liberaller ve sol liberallerdi. AKP’nin organik aydınları, yani İslamcılar ve İslamcı kökenliler sivil toplumda, iktidarın hegemonyasına...