10 Şubat 2018

“Allah hepinize hayırlı kocalar versin” beybiler

Gösteri, bu yeni dünyanın haritası mıdır?

Yeni bir gündüz kuşağı programı başladı: Sosyetik Ev Kadınları

Televizyonculuk daha ölmedi çünkü dibi görmedi dedirten türden.

Ve de kesinlikle Ufak Tefek Cinayetler dizisinin biraz gerçek biraz mizansene dayalı hali...

Yakında birtakım olaylar olursa ben karışmam, çünkü sıradan olmayan görkemli kadınların hırstan gözleri hiçbir şey görmüyor.

Programın tanıtımı şöyle başladı:

Onlarıııı benzersiz yapan, “SIRADAN” insanlardan ayıran şey:  “GÖRKEMLİ” yaşamları... (Alt açı çekimlerle görkemlerden görkem beğeniyoruz.)

Hani, Bülent Ortaçgil şarkısında sorar ya “Peki nedir bu normal?”

“Peki ya medya, RTÜK? Dedi ki normal

Ya reklamlar, rating? Valla, normal

Yahu hiç mi ikinci yok dedim? Dedi ki normal...”

E peki nedir bu “GÖRKEMLİ”?  (Ah beybi, aeey tatlım benim diyerek friendly ve iyi bir lover olmak?)

E peki nedir bu “SIRADAN”?

***

İlk bölümde doğum günü partisinde buluşuyorlar. Pastanın üstünde bir “it bag” çanta ve ayakkabıdan yapılmış bir pasta geliyor. Ve Doğum günü sahibi, pastasını üflerken şunu diliyor:

“Allah hepinize hayırlı kocalar versin”

(Daha çok ayakkabı, daha çok çanta, daha çok kürk alalım, birbirimize DAHA çok fors atalım...hep DAHAsı...)

Hediyeler veriliyor. Bir sosyetik kadınımız diyor ki: Bak bu koleksiyon parçası. Bunu söyle de namım yürüsün... yani verilen hediyelerin bile maddi değeri üzerinden bir rekabet, bir varolma ve haz çabası...

Diğeri Instagram.'dan diğer arkadaşına bakıyor. Hımmm Esra, şu şu marka şunu almış, şu da şuuu, ben de alayım hemmmen...

Dövüş Kulübü’ndeki o meşhur söz gibi: 'We buy things we don't need with money we don't have to impress people we don't like.'

‘Sahip olmadığımız para ile ihtiyacımız olmayan şeyleri aslında, sevmediğimiz kişileri etkilemek için satın alıyoruz.’

Sosyo-ekonomik durumu ne olursa olsun ‘kadın’ın varlığını; sahip olma, evlenme ve “hayırlı koca” üzerinden açıklama trajedisi sürüyor.

Ataerkil düzen devam ediyor. Hayırlı koca kontejanından gelen bir “sosyetik”leşme hali?!..

Mine Söğüt’ün Cumhuriyet Pazar ekinde “Ya sev ya terk ediyorum” başlıklı harika bir yazısı vardı. En bilinçlisinden en bilinçsizine kadar “kadın” olmayı katlanmakla eşdeğer  tutan ve toplumsal ahlakın göğsüne iliştirdiği “kutsal anne” ve “sadık eş” rütbeleriyle avunan kadın kendi kaderini bir lanet gibi nesillerden nesile aktarır. Kadın... kendisini ancak ahlaka ve erke kafa tutmayı seçerse ve daha önce kurmadığı cümleler kurmaya cesaret ederse kendisinden kurtarır. Misal... “Ya sev ya terk ediyorum.”

Gösteri, bu yeni dünyanın haritası mıdır?

Guy Debord’a göre, “Gösteri kendi kendisinin ürünüdür ve kurallarını kendisi koyar. O bir sahte-kutsaldır. Kendisinin ne olduğunu kendisi gösterir. Gösteri bu yeni dünyanın haritasıdır, yani bu dünyanın alanını tamı tamına kaplayan bir haritadır. Elimizde tutmadığımızgüçler bile bütün kuvvetleriylekendilerini bize gösterir.”

İçinde olduğumuz “gösteri”nin içinde olup kendi “gösteri”sini yaratan, dostluklarını en sıcak haliyle yaşayan yaşatan güzel bir adamın belgeselini izledim geçen akşam: Güzel Adam Süreyya...

Beşiktaş’ın 37 yıllık malzemecisi Süreyya Soner’i anlatıyor, büyük emeklerle ortaya çıkmış bir belgesel. Yönetmeni Gökçe Kaan Demirkan’ı tebrik ediyorum, bizi bu güzel adamla tanıştırdığı ve insana dair “umut”un her zaman devam ettiğini hatırlattığı için.

Vedat Ödemiroğlu belgeselde şöyle diyor: Tolstoy’un, Dostoyevsky’nin karakterlerinde olduğu gibi dipteki o saf, bozulmamış insan. İşte o Süreyya Soner.

”SIRADAN”lık böyle Süreyya Soner gibiyse, muhteşem “GÖRKEM”Lİ bir şey işte...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu