27 Eylül 2015

Bir günde kaç PKK'li öldürülebilir, devletin her öldürdüğü 'terörist' midir?

Yandaş medyaya göre bir günde 'etkisiz hale getirilen' PKK'li sayısı 30'dan başlayıp 71'e kadar çıkıyor

Haber Müdürü ısrarlıydı:

"Baksana Hürriyet'e, Milliyet'e, Sabah'a... Nasıl haberler var. Niye bizde yok?"

Haklıydı!

OHAL'de, her bahar gelişinde olduğu gibi o dönemin "merkez Mehmetçik gazeteleri" yıllık olağan faaliyetlerini başlatıp mevsimsel olarak "başlıkları azıya almışlar"dı.

"Dağ, taş didik didik"

"Eşkıya saklanacak delik arıyor"

"Teröre büyük darbe"

Ben boşuna anlatmaya çalışıyordum, karlar erimeye başlayınca askerin gündüzleri dağlık bölgelere "tarama operasyonu" yaptığını, hava kararırken de geri dönüp, ertesi gün tekrar başladığını... Bu operasyonların her yıl bu mevsimde tekrarlandığını...

Gazete manşetlerine İstanbul'dan bakınca bölgedeki durum çok farklı görünüyordu kaçınılmaz olarak.

"Tamam, hallederim" deyip telefonu kapattım.

Bir A4 kâğıt aldım önüme, soluna Gabar'ı, sağına Cudi'yi çizdim. İki dağın arasına da Kasrik Boğazı'nı yerleştirip coğrafi altyapıyı tamamladım.

Ardından dağların tepelerine helikopterleri, paraşütle atlayan komandoları kondurdum. Eteklerden zirveye doğru da tırmanan "dağ komandoları"nı çizdim taslak olarak.

Bu çizimi faksladım "Haber Merkezi"ne:

"Siz bu gönderdiğimi grafik servisine çizdirin, ben birazdan haberini geçeceğim."

Sonra oturdum daktilomun başına. Su gibi akıyordu haber. Cudi ve Gabar dağlarındaki PKK alanlarına büyük bir operasyon başlatılmıştı. Hava indirme birlikleri helikopterlerle dağların zirvelerine indiriliyor, aşağıdan yukarıya tırmanan dağ komandolarıyla PKK'nin siperleri, sığınakları, cephanelikleri, depoları tarumar ediliyordu.

Operasyonun her türlüsünü yazmıştım habere. Bir tek Foça'daki amfibi komandolarına İskenderun Körfezi'ne çıkartma yaptırtıp, Gaziantep-Şanlıurfa üzerinden Cudi'ye, Gabar'a göndermemiştim.

Elbette her yalan haberde olduğu gibi "teröristler gecenin karanlığından yararlanarak kaçıyorlar"dı.

Çünkü, o zamanlar "şu kadar PKK'li öldürüldü" desen, soruyorlardı adama "Nerede bu PKK'lilerin cesetleri" diye.

O yılların klasiği haline gelmişti, öldürülen PKK'liler yan yana dizilir, bu görüntüler Anadolu Ajansı ve TRT tarafından dolaşıma sokulurdu. Ekranlar, gazete sayfaları öldürülmüş gerilla fotoğraflarıyla dolardı, yanlarında  silahlarıyla. Çünkü dönemin önce sıkıyönetim, sonra da OHAL bildirilerinin dili "PKK'lılar silahlarıyla birlikte ölü ele geçirildi"ydi.

Bu yüzden 1980'li yılların ikinci yarısıyla 1990'lı yıllarda binlerce öldürülmüş PKK'li görmüştür bu ülkenin insanları.

Neyse, ertesi gün "haberim" gazetede sekiz sütuna manşetti:

"Büyük operasyon"

Gazeteyi görünce Haber Müdürü'nü aradım:

"Nasıl olmuş haber?"

"Hah, işte böyle ya canlı, heyecanlı haber istiyordum. Çok güzel, çok güzel, eline sağlık."

Hiç istifimi bozmadan iki sözcük söyledim:

"Haber yalandı."

Uzun bir seslik oldu telefonun öbür ucunda. Neden sonra bir fısıltıyla geldi yanıt:

"Sus, kimseye söyleme!"

O yıllar, "devletin aleyhinde olmadıkça sallamak serbest gazeteciliği" revaçtaydı.

Ben de o gün 40 yıllık gazeteciliğimde ilk ve son yalan yazma hakkımı kullanmıştım.

 

Yandaşların yalanları birbirini tutmuyor

 

26 Eylül, Cumartesi gününün gazetelerine bakınca yıllar önceki bu yaşanmış hikâye geldi ister istemez aklıma.

Çünkü, "havuz medyası"yla, "yavuz hırsız medyası"yla özellikle yandaş gazeteler hem de daha fütursuz biçimde 1980'li, 90'lı yılların "merkez Mehmetçik medyası"na çoktan dönmüşlerdi.

Önceki gece Beytüşşebap'ın resmi dairelerine PKK saldırmış, iki asker yaşamını yitirmişti. Ardından başlayan operasyonlarda da köyler, mahalleler basılmış, bombalanmış, üç sivil atılan bir bombayla, bir ambulans şoförü de açılan ateş sonucu öldürülmüştü.

Genelkurmay da saldırı sonrasında gerçekleştirilen operasyonla ilgili bir açıklama yapmıştı:

"Bilahare insansız hava aracı, hava kuvvetleri ve helikopterler desteğinde uzman personelden oluşan birliklerimiz tarafından yapılan koordineli operasyonlar sonucunda, şu ana kadar bir DOÇKA mevzii ve toplam 34 terörist silah ve malzemeleri ile birlikte etkisiz hale getirilmiştir."

Genelkurmay'ın 25 Eylül'de yaşananlara ilişkin tek açıklaması buydu. Zaten Hürriyet, Cumhuriyet, Milliyet, Yeni Çağ, hatta yandaşlardan  Yeni Şafak, Akşam, Milat gibi gazeteler de ertesi gün "34 PKK'linin öldürüldüğü, 34 teröristin silahlarıyla birlikte etkisiz hale getirildiği" yolunda haberlerle çıktı.

Ancak belli ki bazı yandaş gazeteler tatmin olmamıştı bu "34 ölü"yle. Biri eksiltmiş, ama diğerlerinin hepsi arttırmıştı.

Star, Genelkurmay açıklamasına dayanarak "Jetler Haftanin'i vurdu, 30 PKK'lı öldürüldü" demişti.

Ama belli ki 34 Yeni Akit'e az gelmişti:

"Son operasyonlarda 71 terörist etkisiz hale getirildi."

Sabah da 34'ü biraz artırmıştı:

"1 günde 41 PKK'li öldürüldü. Beytüşşebap'ta askere saldıran teröristler geride 34 ölü bıraktı. Bingöl ve Ağrı'da 7 PKK'lı ölü ele geçirildi"

Türkiye gazetesi de başka bir sayı veriyordu:

"Şırnak, Bingöl ve Hakkari'de 46 terörist etkisiz hale getirildi."

Güneş gazetesi de "yok mu arttıran" çağrısına uymuştu belli ki:

"64 hain imha edildi. K.Irak'ta ve Şırnak Beytüşşebap'ta terör yuvalarına yapılan bombardıman ve operasyonlarda 64 terörist etkisiz hale getirildi."

Kaç PKK'li öldürüldü acaba bir günde? 30 mu, 34 mü, 41 mi, 46 mı, 64 mü, 71 mi?

Hatta aynı grup içersinde yer alan gazetelere göre bile farklı sayılar verilmişti.

Sancak Grubu'ndaki Star'a göre 30'du öldürülen PKK'li sayısı, Akşam'a göre 34, Güneş'e göre 64.

Türkuaz grubunun "havuz amirali" Sabah'a göre öldürülen PKK'li sayısı 41'di, aynı gruptan Takvim'e göre de 34.

Genelkurmay'ın açıklamasında İHA'lar, uçaklar ve helikopterlerle yapılan operasyonun Türkiye sınırları dahilinde mi yoksa Irak Kürdistanı'nda mı olduğu açık olarak belirtilmiyordu. Ancak yandaş medyada herkes meşrebine göre bir Karaoğlan, Kara Murat, Malkoçoğlu, Battalgazi gibi kahramanlık menkıbesi yazmıştı.

Örneğin Akşam gazetesi "İHA'lar buldu, jetler vurdu" diyordu. Takvim ise operasyonu başka hava araçlarına yaptırmıştı:

"Bagok Dağı'na kaçan 40 alçağı Atak ve Kobra helikopterler takip etti. Sabaha kadar süren çatışmalarda 34 teröristin öldürüldüğü belirlendi."

34 PKK'linin "silahlarıyla birlikte etkisiz hale getirildiği" yer de "muhtelif"ti. Kimi yandaşa göre operasyon Beytüşşebap ve kırsalında, kimine göre Haftanin kampında, kimine göre de hem K.Irak'ta, hem de Şırnak'ta yapılmıştı.

 

Görüntüler Vali’yi de, Bakan’ı da yalanlıyor

 

Beytüşşebap olayıyla ilgili olarak Genelkurmay da, Şırnak Valiliği de açıklama yapmıştı. Genelkurmay açıklamasında, olaylar sırasında yaşamını yitiren biri ambulans şoförü toplam dört sivile hiç değinilmiyordu.

Şırnak Valiliği'ne göre de dört sivili "bölücü terör örgütü" öldürmüştü.

Oysa görgü tanıklarının anlatımı da, olay yerine giden HDP'li milletvekillerinin saptamaları da bu açıklamayı doğrulamıyordu. Bir evdeki üç sivilin askerlerin attığı havan topu sonucu öldüğü, ambulans şoförünün ise yaralı polisler için çağrıldığı halde kontrol noktasındaki polisler tarafından vurulduğu iddia ediliyordu.

Hatta ortaya çıkan bir görüntü, olayı "sıcağı sıcağına" yaptığı iki ayrı konuşmada duyuran Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nu da yalanlıyordu.

Çünkü olayın yaşandığı 25 Eylül Cuma günü Bakan Müezzinoğlu partisinin bayramlaşma töreninde konuşurken Beytüşşebap'ta bir ambülans şoförünün "terör örgütü mensuplarınca kaçırıldığını" söylüyordu. Ancak aynı gün bir başka törende yaptığı konuşma sırasında önüne gelen bilgi notundan "ambulans şoförünün terör örgütü tarafından şehit edildiği" haberini duyuruyordu.

Oysa ortaya çıkan görüntü, "ambulans şoförünün direksiyon başında öldürüldüğünü, cesedinin çevrede bulunan yurttaşlar tarafından üzerlerine ateş açılmasına rağmen arabadan çıkarıldığını, biraz ilerisindeki kontrol noktasında eli kalaşnikoflu polislerin bulunduğunu gösteriyordu."

Zaten ertesi gün de "PKK'nin öldürdüğü" söylenen sivillerin cenazesi Beytüşşebaplılar tarafından zılgıtlarla, ağıtlarla, PKK lehine atılan sloganlarla kaldırılıyordu.

Yani eğer Şırnak Valiliği'nin açıklamasına inanacak olursak, PKK gerillaları bir evde üç kişiyi öldürüyor, sonra ilçe halkı öldürülenlerin cenazesini "PKK Halktır, Halk Burada" sloganlarıyla kaldırıyordu. Sen bu milletin aklını koru yarabbi!..

 

Devlet öldürürse ‘terörist’ olursun

 

Benzeri bir durumu daha bu ayın başında Cizre'de yaşadık.

Sekiz günü aşkın süre sokağa çıkma yasağı uygulanan nüfusu 100 binden fazla koca ilçe halkı keskin nişancılar tarafından vurularak, evleri taranarak öldürülürken yandaş medyanın verdiği haberler şöyle bir tablo çiziyordu:

"PKK Cizre'ye dağlardan 200 kişilik 'azılı suikast timi' yerleştiriyor, bu timler halkın evlerini işgal ediyor, 37 günlük bebekten 80 yaşındaki insana kadar 20'den fazla sivili öldürüyor. Sonra devlet koyduğu sokağa çıkma yasağını kaldırınca cenazelerini günlerce evlerinde saklayan, kokmasın diye buzluklarda tutan insanlar da bu cenazeleri alıp devleti suçlaya suçlaya, yeşil, sarı ve kırmızı bayraklarla gömüyor."

Oysa sokağa çıkma yasağının kalkmasından iki gün önce Başbakan Davutoğlu tek bir sivil kaybının olmadığını, İçişleri Bakanı Altınok ise sadece bir sivilin öldüğünü söylüyordu. Ancak o gün Altınok'a göre yedi terörist ölü ele geçirilmişti ve 30-32 teröristin "etkisiz hale getirildiği değerlendiriliyor"du. Ne demekse değerlendirmek.

Cizre'de gerçek olan bir tek şey vardı; 20'den fazla sivil öldürülmüştü... Bu "ölü ele geçirilen yedi terörist ile etkisiz hale getirildiği değerlendirilen 30-32 teröristten" de bir daha haber alınamadı.

Zaten kimse de Davutoğlu'na "Hani hiç sivil kaybı olmamıştı" ya da Altınok'a "Hani sadece bir sivil hayatını kaybetmişti" diye sormadı.

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bakış açısı vardı. O öldürülenler, "sokağa çıkma yasağı varken sokağa çıkan teröristler"di.

Ne Bakanın, ne Başbakanın, ne Cumhurbaşkanının sayıları ve açıklamaları birbirini tutuyordu ama Cizre'den Beytüşşebap'a, sadece bu Eylül ayı içersinde tüm bu yaşananlardan öğreneceğimiz bir gerçek var.

Dua et ki bundan sonra seni öldüren PKK olsun, ya da öldürülmenin suçu PKK'nin üzerine atılsın. O zaman "sivil yurttaş" olabilirsin ancak. Eğer devletin güvenlik güçleri tarafından öldürülücek olursan "masum vatandaş"lıktan "azılı terörist"liğe yatay geçiş yaparsın.

Gerçekten şimdi Beytüşşebap'a bakıp sormak gerekiyor yandaş medyasıyla, valisiyle, bakanıyla, başbakanıyla, cumhurbaşkanıyla bütün bu AKP iktidarına "milli ve yerli" uzantılarına:

Bir günde kaç PKK'linin öldürülmesi sizce uygundur?

Devletin her öldürdüğü 'terörist' midir, yoksa öldürülene kadar "sivil yurttaş" olanlar "resmi kurşunlara, bombalara hedef olunca" mı terörist oluyor?

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Saray’ın inadına karşı ‘İnadına HDP’

7 Haziran’dan sonra parti binaları 400’e yakın ırkçı-şoven saldırıya uğrayan HDP, olanaklarının çok ötesinde bir kampanya yürüttü

Yap, yap! Zulmün artsın ki sonun çabuk gelsin!

Üç gün sonra milyonların hesap soracağı 1 Kasım sandığı var! Ama yap, yap! Son bir çaresizliğin tetiklediği cinnetinle sen yine de yap!

Sınır ötesinden son anket: AKP yüzde 40'ın altında

Erbil merkezli Kurd Tek'in anketine göre CHP ve HDP oyları yükseliyor, MHP ve AKP oyları düşüyor