01 Haziran 2017

İngiltere'de Genel Seçim: Kibirli Başbakana karşı Solcu Corbyn’in şansı var mı?

Anketlerde İşçi Partisi, muhafazakârların ortalama 10 puan gerisinde görünüyor

İngiltere Başbakanı Theresa May genel seçim çağrısı yaparken sonucun çantada keklik olacağını düşünüyordu.

May’in sürpriz genel seçim kararı öncesinde lideri olduğu Muhafazakâr Parti anketlerde %45 seviyesindeyken, İşçi Partisi %25 oranında görünüyordu. Jeremy Corbyn’in lideri olduğu İşçi Partisi’ne hiç şans tanınmıyordu.

May’in istediği şey, şu anda Britanya parlamentosunda Muhafazarlar lehine olan sadece 12 koltukluk farkı ezici bir çoğunluğa çevirip, işçi sınıfına ve refah devletine saldırarak “sert Brexit”i sorunsuzca gerçekleştirmekti.

8 Haziran’da yapılacak seçime bir hafta kala manzara son derece ilginç bir hal aldı. Bazı anketlere göre, iki büyük parti arasındaki fark %20’den %6’a inmiş durumda. Son çıkan iki anket %43’e %37’yi işaret ediyor. Politikada gerçekler kibre karşı inatçı olabilir.

“Demans Vergisi”

May’in kibrinin şu ana kadarki en büyük yenilgisi “Demans (Bunama) Vergisi” konusunda gerçekleşti. Muhazakarlar geçen hafta seçim manifestolarını açıkladılar. İçinde yaşlılara verilen sosyal hizmetler ile ilgili yeni bir öneri vardı. Evde sosyal hizmet alan yaşlılar, bu hizmet karşılığında ücretlendirileceklerdi. Ödeyemeyenlere borç yazılacak ve onlar ölünce evleri borçlarına mahsuben satılacaktı. Bu arada örneğin kanser olup hastanede ölenler bunun dışında bırakılacaktı.

Mufakazakarlar, Thatcher döneminden bu yana çalışanlara hep “ev sahibi” olma rüyasını sattı. İnsanlar 25 senelik borçların altına girerek ev sahibi oldu. Şimdi aynı parti evlere el koyma peşinde. Bunun arkasında özel sağlık hizmetleri şirketlerine ve bu borçları finanse eden bankalara büyük bir kâr kapısı açma derdi var.

İşçi Partisi bu yeni öneriye “Dementia Tax” yani “Demans Vergisi” ismini taktı. Ana-baba demans olursa çocuklarına hiçbir şey bırakamayacağı için zenginlerin zaten hiç ödemediği veraset vergisi sıradan insanlar için %100 seviyesinde olacaktı.

“Demans vergisi” lafı sağ medyada bile yayıldı ve Muhafazakârlar anketlerde aniden bir 5 puanlık düşüş yaşadı. Bunun üzerine Theresa May manifestosundaki politikasını modifiye etmek zorunda kaldı. Ödenen ücretlerin bir üst limiti olacağını söyledi. Ancak bu limitin ne kadar olacağını söyleyemedi. Bir televizyon röportajında “tarihte bir ilk, seçim olmadan seçim vaadinden vazgeçen bir parti” diyen sunucunun “artık Jeremy Corbyn manifestonuzu yeniden yazıyor, değil mi?” sorusuna May’den kayda değer bir cevap gelmedi.

Böylece Corbyn ve İşçi Partisi daha seçime girmeden bir zafer kazandı. May, politikasını değiştirmek zorunda kaldı. Yaptığı değişiklik ise cevap yerine yeni soruları ve sorunları doğurdu.

Muhafazakar Daily Mail “Dementia Tax” diyor.

May’in Facebook “meltdown”u

Theresa May’in işten attığı eski Maliye Bakanı George Osborne artık Londra Evening Standard gazetesinin  editörü. Gazetenin tirajı bir milyon. “Weak and Wobbly” manşetini atmaktan çekinmedi.

Ve bomba patlıyor...

Muhazakarlar anketlerde düşüş trendindeyken seçmen kaydının son gününde birden gündem değişti. Manchester’da özellikle genç kadınları hedef alan bir intihar saldırısı gerçekleşti. 22 kişi öldü, 60’dan fazlası yaralandı.

Muhafazakârlar bir fırsat gördüler. Geçmişte Corbyn İrlandalı politikacılarla ve Filistinli liderlerle görüşmüştü! Corbyn’i “terör yanlısı” olarak göstermeye çalıştılar. Corbyn ile Sinn Fein lideri Gerry Adams’ı yan yana gösteren 1980 ve 1990’lardan kalma fotoğraflar her gazetede ve her kanalda yayımlandı. “Corbyn ile güvende değilsiniz” Muhafazakârların yeni sloganı oldu. Gerry Adams o zaman İngiltere meclisine seçilmiş yasal bir partinin bir milletvekiliydi. Tabii ki bu inanılmaz bir ikiyüzlülüktü. IRA (İrlanda Cumhuriyet Ordusu) ile olan 30 senelik mücadele boyunca İngiltere hükümeti IRA’nın komutanlarıyla (seçilmiş politikacılarla değil!) devamlı olarak gizlice görüşmüştü. İngiltere’de geçerli olan 30 yıl kuralına göre gizli devlet belgeleri üstünden 30 yıl geçtikten sonra kamuya açılır. Bu belgeler arasında MI6 (Britanya gizli servisi) aracılığıyla IRA komutanlarıyla yapılan müzakerelerin kayıtları bulunuyor. Notlar üzerinde Margaret Thatcher’in kendi el yazısıyla IRA’ya sunulacak teklif üzerinde yapılacak değişiklikler var. Bir notun sonunda şunlar yazılı: “Bu öneriyi kabul ederseniz basına verilecek tam metni önceden size göstereceğiz. Kabul etmezseniz bu görüşmelerin gerçekleştirilmiş olduğunu inkar edeceğiz.

Corbyn için sorun, bu gerçeklerin medyada hiç yer almaması. Bu nedenle terör sorunuyla doğrudan yüzleşmek zorunda. Patlamadan dört gün sonra terör konusunda bir konuşma yaptı. Ancak İngiltere’deki topluluklar bir araya gelince terör yerine barışın hüküm sürebileceğini söyledi. Daha da önemlisi İngiltere’nin dış politikasının, özellikle Ortadoğu’daki işgallerin terörü beslediğini belirtti. Corbyn, bu ifadeleriyle tutarlı bir şekilde geçmişte, 2003’te mecliste Irak’ın işgal edilmesine; 2011’de felakete yol açan Libya’nın ve sonrasında Suriye’nin Britanya tarafından bombalanmasına karşı oy kullanmıştı.   

Tabii ki Muhafazakârlar buna karşı saldırıya geçtiler. “Corbyn teröristler meşru kılıyor, terör için bahane arıyor” lafzını bütün medyaya yaydılar. Ancak bir dizi somut sorun vardı. Manchester intihar bombacısı Libya kökenliydi. Babası 2011 yılında gidip Libya’da savaşmış ve bu geliş-gidişler o zamanki İçişleri Bakanı Theresa May tarafından kolaylaştırılmış. Hükümetin o zamanki politikası Libya’daki İslamcı grupları İngiltere’nin hava saldırılarının yerdeki ittifakları olarak kullanmak idi.

Bunun yanında Manchester’daki Müslüman topluluk elinden geleni yapmıştı. Bombacı tam beş defa polise ihbar edildi. Kendi akrabaları, arkadaşları, gittiği caminin imamı; yani herkes uyarmış. Bombacı caminin cemaatinden kovulmuş. Yine de hükümet önlem almamıştı.

Sonuç itibarıyla bir ankette “sizce terör olayları İngiltere’nin dış politikasıyla bağlantılı mı?” diye sorulduğunda halkın %66’sı “evet”, %24’ü “hayır” diye cevap verdi. Yani Corbyn’e hak verildi ve bomba ve bombaya olan tepki sonrası anketlerde İşçi Partisi’nin oyu yükselmeye devam etti.   

Seçmen kaydı hilesine karşı gençler kayıt oluyor

Kayıt için son gün olan 22 Mayıs gününde sadece 24 saat içinde 18-24 yaş arası 246 bin 487, 25-34 yaş arası 206 bin 659, toplamda 622 bin 389 yeni İngiliz seçmen kayıt yaptırdı. Seçimin ilan edildiği 18 Nisan’dan son güne kadar 18-24 yaş arası 1 milyon 51 bin 308 ve 25-34 yaş arası 972 bin 680 olmak üzere toplam 2 milyon 938 bin 269 seçmen kaydoldu. Bu, 2015 seçiminde kullanılan toplam oyun %15’ine tekabül ediyor.

Seçmen kayıtlarının önemli olmasının nedeni Muhafazakârların seçmen kayıt kurallarını değiştirmiş olması. Adresleri değişenler (ağırlıkla gençler) yeniden kaydolmak zorunda. Seçim kaydı hane halkı yerine birey bazında gerçekleşiyor. Yeni sistemle beraber listelerden çoğu genç 800 bin seçmen yok oldu. Seçim sonucunda kayıt oranları önemli bir rol oynayacak. Gençlerin çoğu İşçi Partisi’ni destekliyor. Son anketlerde 18-24 yaş grubu arasında İşçi Partisi %53’le önde. Ancak son seçimlerde en düşük katılım oranı gençler arasında gerçekleşti. Şimdi gençlerin kayıt oranı (ve sandığa gitme oranı) çok önemli bir rol oynayabilir. Son anda kaydolanların sandığa gitme olasılığı yüksek.

Yine de İşçi Partisi’nin işi çok zor. 2005 genel seçiminde %35,2 oy ile Tony Blair liderliğinde İşçi Partisi mecliste ezici bir çoğunluk kazanmıştı. Bu seçimde iki önemli fark var. Aşırı sağ UKİP (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi) oylarının çoğunu Brexit partisi olarak görünen ve söylemlerini çalmış olan Muhafazakâr Partisi’ne kaybetmiş durumda. Sözde merkez partisi olan Liberal Demokratlar 2010-2015 arasında Muhafazakârlarla koalisyon kurup manifestolarını inkar ederek gerçekleştirdikleri ihanetin bedelini ödemeye devam ediyorlar. 3. ve 4. partinin çöküşü Muhafazakâr Parti’nin işe yaradı. Diğer önemli faktör ise İskoçya. İskoçya’da İşçi Partisi’nin Blairci eski liderliğinin sağa kayışı İskoçya Milliyetçi Partisi’nin kendisini yoksulluk politikalarına karşı olarak göstermesine izin verdi. Sonuç itibarıyla eskiden İşçi Partisi’nin kalesi olan İşkoçya’daki 59 milletvekilinden geriye ancak bir tane vekil kaldı.

Medya Muhafazakârlardan yana

Önümüzdeki iki haftada İşçi Partisi’nin kazanması mümkün ama bunun gerçekleşmesine mucize gözüyle bakılıyor. Bu sadece anket sonuçları üzerinden yapılan bir yorum değil. Bütün medya; gazeteler olsun, TV-radyo kanalları olsun neredeyse tek sesle Corbyn’i aşağılıyor. BBC çoktan tarafsızlığı bir kenara bırakmış durumda. Sadece tek bir ulusal gazete, Mirror, İşçi Partisi’ni destekliyor. Her kanalda, her röportajda Corbyn’e saldırıdan ve Muhafazakârlara yalakalıktan geçilmiyor.

Bunun sebebi İşçi Partisi’nin programının sol ve radikal olması. Blair’den bu yana İşçi Partisi, Muhafazakârların politik hattını kabul ediyordu. Refah devleti uygulamalarının kısılmasının ve piyasa çözümlerine gidilmesinin gerekli olması ortak fikirlerdi.

Bu seçimde İşçi Partisi’nin programı bu gündemi kabul etmiyor. Sadece refah devletini savunmuyor daha önce yapılan kesintilerin geri alınacağı vaat ediliyor. Corbyn, devlet üniversitelerinin yılda 9 bin sterlin (yaklaşık 40 bin TL) olan harçlarını tamamen kaldırmayı vaat ediyor. Demiryollarını, posta hizmetlerini, suyu ve elektriği yeniden kamulaştırmayı öngörüyor.  Piyasanın ve taşeronların Ulusal Sağlık Sistemi’nden (NHS) kovulmasını savunuyor. Ve daha neler neler.

May’in desteğinin düşüşü savunduğu politikadan kaynaklanıyor. Muhafazakârların kibirli manifestosu tam bir felaket. Corbyn’in kötü ve beceriksiz bir adam olduğu fikrini yayma uğraşındalar ama İşçi Partisi’nin önerdiği politikalar popüler. Örneğin özelleştirilmiş demiryolları şu an tam bir fecaat durumunda. Muhafazakâr seçmenler bile demiryollarının yeniden devletleştirilmelerine sıcak bakıyor.

Seçim kampanyaları değişiyor mu?

Corbyn “eski sol”u temsil ediyorsa, Muhafazakârlar Trump’dan (ve Brexit kampanyasından) öğrenerek daha çağdaş bir kampanya yürütmeye çalışıyor.

May’in seçim danışmanı önceki Muhafazakâr seçim kampanyaları için çalışan Lynton Crosby. Londra Büyükşehir Belediye başkanı seçimlerinde İşçi Partisi’nin Müslüman adayı Sadiq Khan’ı terör bağlantılarıyla suçlamak Crosby’nin parlak fikriydi. Halk bu ırkçılığı yemedi ve Crosby başarısız oldu. Sadiq Khan seçimi kazandı.

May’in seçim taktikleri

(a) Kişisel bir kampanya yürütüyor. Kampanyada neredeyse parti ismi yok. Anketlerde May partisinden daha popüler çıkıyor(du). Afişlerde hep “Theresa May” daha büyük yazılıyor.

(b) İnsanların korkularını besleyen tek ve basit bir slogan tutturuldu: “strong and stable” (güçlü ve istikrarlı). Her fırsatta bu tekrarlanıyor.

(c) Muhalafete karşı insanların korkularını besleyen tek ve basit bir slogan öne sürüyor: Corbyn’in “chaos and confusion” (kaos ve karışıklık) getireceğini iddia ediyor.

(d) Hedef kitlelerine özel mesajlar: Bölge, görüş, yaş, cins ve sınıfa göre insanların korkuları araştırılıyor ve onlara özel mesajlar iletiliyor. Özellikle Facebook “Dark Ads” (karanlık ilanlar) kullanılıyor. Farklı ilanlar hedeflenen farklı kısıtlı gruplara gösteriliyor, dolayısıyla mesajlara cevap vermek imkansız. Muhafazakârlar bu ilanları Yüksek Seçim Komisyonu’na göstermeyi reddettiler. Daha da kötüsü, Facebook bu ilan slotlarını açık artırım yöntemiyle satıyor. Muhafazakârlar daha geniş para kaynaklarıyla belli bir kısma ulaşırken, ilan fiyatları İşçi Partisi için çok yüksek oluyor.

(e) Medya bu taktiklere dahil ediliyor. Google’da “strong”, “stable”, “chaos” ve “confusion” kelimeleri aratıldığında bu kelimelerin sadece parti propagandasında değil, medyada da kullanıldığı görünüyor.

(f) Tartışmaktan uzak duruluyor. May diğer parti liderleriyle herhangi bir ortak platforma çıkmayı reddediyor. Gazetecilerden sadece önceden belirlenmiş ve kabul edilmiş sorulara izin veriyor. Fazla eleştirel gazeteciler May’in kampanya etkinliklere sokulmuyor. (Tanıdık geliyor, değil mi!)

(g) May genellikle halktan uzak duruyor. Buluştuğu küçük ve dikkatle seçilmiş insan grupları foto hileleriyle büyük gösteriliyor.

(h) Başka çare kalmayınca milliyetçilik, ırkçılık ve Corbyn’i “terör destekleyicisi” olarak suçlamaya başvuruluyor.

May’inkine karşı Corbyn’in seçim kampanyası

Böyle taktikler her zaman başarılı olmayabilir. Bu politikaya bağlı, kurnaz medya taktiklerine değil. Seçim ilan edilir edilmez Corbyn “sizin oyununuzun kurallarına uymuyorum” dedi. Radikal, halkın sorunlarına yönelik bir programa sahipseniz bu etkin bir yöntemdir.

Kurnazlık yerine geleneksel sol sosyal demokrat fikirlerle politika

(a) Corbyn’in dezavantajları da bazen avantaj olabiliyor. May’in robot gibi durmadan “strong and stable” sloganını tekrar etmesi kendisine “Maybot” lakabı kazandırdı. Corbyn ise doğal görünüyor.

(b) “Demans Vergisi” konusunda May, U dönüşü yapmak zorunda kalınca, “strong and stable” sloganı kolayca “weak and wobbly” (zayıf ve oynak) sloganına çevrildi.

(c) Corbyn bir tarafta çok geleneksel bir kampanya yürütüyor. Dolaşıp açık hava mitingleri düzenliyor. Corbyn mütevazi ve empati yaratan bir insan olduğu için halkla rahat bir şekilde buluşuyor. Küçük kasabalardaki mitingler bile dolup taşıyor.

Corbyn halk ile rahat bir iletişim kuruyor:

(d) Corbyn kampanyası sosyal medyada da güclü. Theresa May’in 380 bin Facebook takipçisi varken, Jeremy Corbyn’in sayfası 950 bin kişi tarafından takip ediliyor. Muhafazakârlar Facebook ilanı için para basarken, katılıma bağlı Facebook başka bir görünüm veriyor. Örneğin Facebook live görüşmelerde Corbyn bol bol “gülen surat” alırken, May aynı derecede “kızgın yüz” alıyor.

(e) Müzik alanında Captain Ska isimli grubun Theresa May’a yönelik “Liar Liar” (Yalancı Yalancı) şarkısı İngiltere iTunes’ta listebaşı olup YouTube’de şimdiden 1,5 milyondan fazla seyredildi. Buna rağmen Top 40 radyo istasyonları şarkıyı yayınlamıyor.

(f) Teknoloji akıllıca kullanılıyor. Örneğin öğretmen sendikası özel bir web sitesi düzenlemiş. Kendi posta kodunu giriyorsun ve mahallendeki devlet okullarında hükümetin bütçe kesintilerin etkisini görebiliyorsun. Şu okuldan 6 öğretmen kaybedilecek, bu okulun bütçesinden bu kadar para kesilecek, vs.

(g) Gönüllüleri örgütlemek ve seçmenleri arayarak telefon kampanyası yapmak için cep uygulamaları var. Evinden kampanyanın “çağrı merkezi”nin bir parçası olabiliyorsun.

(h) Ancak teknolojiden çok politika önemli. Örneğin sağ gazeteciler Corbyn’den devamlı IRA’nın kınanmasını istiyorlar. Corbyn’in cevabı: “Bütün ölümleri kınıyorum: IRA’nın bombalarını, Protestan milislerin bombalarını ve devlet tarafından gerçekleştirilen ölümleri.” 1980’lerde IRA’nın sivil kanadı olan Sinn Fein’in liderleriyle görüşmekten dolayı suçlandığında şunları söyledi: “Barış için görüşüyordum. Aynı zamanda hükümet gizlice IRA ile görüşürken, ben açık bir şekilde seçimlere giren, politik bir partinin temsilcileriyle görüşüyordum.”

  

Muhafazakârların manifestosundan inciler:

Hayvanlar

2004 yılında yasaklanan tilki avı tekrar yasallaşacak (aşırı zenginler bu “sporu” severler). Bu, May’in kibrinin en bariz örneklerinden biri. İngiltere nüfusunun %84’ü tilki avına karşı. Önceki manifestolarında yer alan fildişi ticaretini yasaklanma vaadi kaldırıldı (antika lobisinin başında May’in kankası var).

Çevre

Fracking (basınçlı su ve kimyasallar kullanılarak kayaların kırılması yoluyla yer altındaki fosil yakıtların çıkarılması) teşvik edilecek ve yasal engeller kalkacak. Tersine rüzgar enerjisi için teşvikler kalkacak ve rüzgar türbinlerin kurulmasına karşı yasal engeller artırılacak.

İnternet

İnternet sansürü gelecek.

Corbyn kazanabilir mi?

Sokaklardan, meydanlardan; hatta Facebook’tan bile bakarken Corbyn’in çıkışı durdurulmaz gibi görünebilir.

Ancak seçimler sosyalistler için en zor sınavdır. Tek başına sandığa giden vatandaş o küçük perdenin arkasında yalnızdır. Meydanlarda, sokaklarda hissedilen rüzgar orada durulabilir.

Seçime sayılı günler kala anketlerde İşçi Partisi hâlâ Muhafazakârların ortalama 10 puan gerisinde görünüyor. Bunun en büyük sebeplerinden birisi aşırı sağ UKIP’in oyunun çökmesi ve 200 seçim bölgesinde bu partinin aday bile gösterememesi. Bu oyların çoğu Muhafazakârlara gidiyor.

Ancak anket şirketlerinin en büyük sorunu halkın yorumu değil, gerçekten kimin sandığa gidip oy kullanacağını tahmin edememek. Halka sorarak elde ettikleri çiğ sonuçları her zaman yaş ve sınıfa göre oy kullanma olasılığıyla çarparak nihai bir sonuç çıkartıyorlar. Geçmişte yaptıkları en büyük hata, katılım konusundaki yanlış tahminleridir.

İki büyük parti arasında göze çarpan bir fark var. İşçi Partisi seçmen kaydı ve seçime katılım için büyük kampanyalar yürütürken, Muhazakarlar bu konularda tek bir laf bile etmedi. “Nasıl olsa her zaman sandığa giden yaşlıların oyları cepte, gençler sandığa gitmese de olur; aslında iyi de olur” diye düşünüyorlar.

May’in bu seçimlerden istediğini alabilmesi zor görünüyor. Ezici bir zafer istiyordu. Bütün işaretler bunun olmayacağını gösteriyor.

Corbyn’in kazanma olasılığı hâlâ düşük görünüyor. Son hafta oy kazanmaya devam etse bile (ve öyle olacak gibi görünüyor)  %10 büyük bir fark. Bu hesapları altüst etmek için tek bir olasılık var. 18 Nisan ve 23 Mayıs arasında kaydolan iki milyon genç seçmen alışılmışın ötesinde sandığa giderse her şey değişebilir.

O zaman İngiltere’nin zenginleri, büyük şirketleri, patronları çok korkacaklar. Ve seçim kampanyasında yaptıkları pis işler, sonrasında yapılacakları yanında çok küçük kalacak.