10 Ocak 2018

Mutlu anılarınızı bırakabilir misiniz?

Her soluğunuz yeniden sizi dolduruyorken, her nefeste eskiyi bırakabiliyorken bırakın

Şimdi, burada şu anda biraz daha huzur, neşe, coşku ve mutluluk için neye ihtiyacınız var? 

Bir şeylerin daha farklı olmasına mı? 

Yoksa sizin neyi mutlu edeceğinden emin değil misiniz? 

Belki, işim farklı olsaydı, belki de ilişkim daha iyi olsaydı, diye içinizden geçiriyorsunuzdur. 

Şunu çok sık duyuyorum:

“Ben artık bir şey istemiyorum, iç huzurum olsun, yeter.” 

Gerçekten yeter mi? 

Belki, yeter. 

İç huzurunu bulmak ince iş. Derin mevzu. 

Nasıl bulunur bu iç huzur? 

Yine o tılsımlı ikili:

“Anı yaşamak”. 

Bazen bunları yazarken, kendi hayatımda da bir şeyler oluyorsa, içimden bir canavar çıkıp: “Başlayacağım anı yaşamasına da!” diye söylenebiliyor. 

Gerçek şu ki, geçmiş ve gelecek de yaşamamız mümkün değil. Yaşayabilirsiniz, gözlerinizi kapatır, geçmişteki bir anıya gider, o anı yeniden deneyimleyebilirsiniz. Acı ki, gözlerinizi açtığınızda her şey yine burada oluyordur. 

Kısa ve net: o yaşanıp bitmiştir.

Geçmişi hatırlamak, bir gece kör kütük sarhoş olup başka alemlere dalıp, sabah zonklayıcı baş ağrısı ve sürünerek uyanmanın daha basit ve kestirme yoludur. 

Geçmişin etkisinden çıkmaktan bahsedilince zihin otomatik olarak o eski acıları, dramları, travmaları temizlemeye yöneliyor. Geçmişi onlardan ibaret sanıyoruz. 

Esas hazineyi de geçmişte tutuyoruz: mutlu anlar. 

Mutlu olduğumuz, iyi hissettiğimiz, başarıların olduğu, övgülerin, takdirlerin olduğu, aşkın iliklerde hissedildiği, kahkaha dolu günler, sanıyoruz ki bizim hazinemiz. 

Sorun da burada başlıyor. 

Siz o anlardan vazgeçebilir misiniz? Oradaki hazzı bırakabilir misiniz? 

Çok mu korkutucu? 

“Onları da bırakırsak elde bir şey kalamayacak.” der gibisiniz. 

Diyelim  bundan bir yıl, beş yıl, on yıl önce, bir yerde, öyle güzel bir an yaşadınız ki, tadı damağınızda kaldı. Hatta öyle çok uzun bir zaman almadı belki bu, belki bir kaç saat, belki sadece bir iki dakika sürdü. Bir daha da öyle bir şeyi hiç yaşamadınız. Mıhlanmış gibi duruyor zihninizin arka kısmında. Ara ara aklınıza geliyor, size hala bir çok şey hissettiriyor. 

Bunu bırakabilir misiniz? 

Öfkeyi, kırgınlığı acıyı bırakmaktan daha zordur, mutlu anıları bırakmak, bırakabilir misiniz? 

Öfkeyi ve hüznü bırakırken umut vardır. Daha iyisini olacağını, artık sizin ondan etkilenmeyeceğinizi filan düşünür, inanır ve kolaylıkla bırakırsınız. Bizi tatmin etmiş ve kendimizi iyi hissettirmiş anları bırakmak ise biraz kaotik, biraz korkutucu ve endişe doludur. Özünde yaşamın dinamiğine tam bir teslimiyet vardır. 

Kıtlık bilincinden, bolluk bilincine doğru geçiştir. Siz o anılarınızla vedalaşmaya başarabildiğiniz de, o zaman yaşama, insanlara ve dünyanın tılsımına gerçekten inanıyorsunuz demektir. 

Yeniden aynı hazda ve doyumda olabileceğinize inanıyorsunuz, bunu biliyorsunuz demektir. 

Bitmiş, birmiştir. Tabaktaki o çok lezzetli yemek yenmiştir, bitmiştir. Boş tabağa bakıp “Ah! Ne güzeldin sen, seni nasıl da lokma lokma yuttum” hayalleri, sadece hayaldir. 

Bir daha asla gerçek olmayacaktır. Gidip aynı yemekten tabağınıza bir daha koysanız, görüntüsü aynı olsa bile tadı aynı olmayacaktır. Değişim, her an oluyor. Kabul etmeseniz bile, görmek istemeseniz bile, her şey, her an değişiyor. 

Şimdi bizler, zihnimizi o eski anlarda tutttukça sadece geçmişi arayarak yaşayan divaneleriz. O geçmişi yeniden yaratmak için deniyoruz, deniyoruz, deniyoruz. 

Bir türlü başaramıyoruz. Ardından oturup:

“Niye mutlu olamıyorum? Eskiden böyle miydim? Nasıl da neşe dolu, umutlu, güçlü hissederdim.” feryatları ile dolanıp duruyoruz. 

Bırakın artık, kariyerinizin en önemli günlerini, en deli aşkınızı, en bitimsiz ilişkinizi, okul başarılarınızı, annenizin sıcak kucağını, babanınızın güvenini, üç yıl önceki rahat, huzurlu tatil anınızı, çocuğunuzun doğduğu o ilk günün mutluluğunu ve daha nicelerini... 

Cesaretiniz var mı? 

Bırakmazsanız ne olacak biliyor musunuz? Şöyle hayat iyice ilerleyip, sizi yavaşça kenara almaya başladığında pişmanlıklar, ertelenmişlikler sizi sarmaya başlayacak. 

 Haydi bir cesaret edin, yaşama güvenin, bırakın o doyumsuz anları.

Her soluğunuz yeniden sizi dolduruyorken, her nefeste eskiyi bırakabiliyorken bırakın. 

Derin bir nefes alın ve bırakın. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye