14 Haziran 2017

Severek ayrılanlar

Hooop! Yalan dünya! Uyanın!

Ayrılık. 

Buz gibi soğuk. 

Ayrlık deyince hep bir ağırlık çöker içimize, hep bir kavga kıyamet, hep bir acı çekiş hali. Her zaman iki taraftan bahsederiz. Nedense zihin alışkanlığı bir tarafı aklar, bir tarafı suçlarız. 

Bazen iki tarafında haklı ve haksız noktaları olduğunu düşünürüz. 

Hep bir taraf üzülmüş, diğer taraf üzmüştür. 

Hep bir taraf kötü, diğer taraf iyidir. Bir taraf çok eziyet çekmiş, acı çekmiş, emek vermiş de, diğer taraf hep ötekini sömürmüş, onun üzerinde yükseltmiştir kendini. 

Ahhh, ne acı! Ne dram! 

Biz hep bir tarafı tutmaya yelteniriz, sevdiğimiz, arkadaşımız olan, bizim için değerli olan tarafın yanında olmaya onun yaralarını sarmaya çalışırız. Dinleriz saatlerce, günlerce derdine ortak oluruz. Acı çekenin duymak istediği “Haklısın” sözünü sarf edecek yerler ararız, ihtiyacı olanı ona vermeye çalışırız. Çok seviyorsak eğer ki, içimiz yanar döner sevdiğimizi pamuklara sarmak ister, diğerinin boğazını sıkmak isteriz. 

Hooop! Yalan dünya! Uyanın! 

Gerçek bu değil ki. Eğer ki, yaşanan gerçek, hakiki bir ilişkiyse olması gereken oluyordur. Kabul edelim.  Kaldı ki, o yarasını sarmaya çalıştığımız sevdiğimizle de bir ilişki içindeyiz. 

Her ilişki yeni deneyimler, öğrenmeler ve paylaşımlar için vardır. Her kim olursa olsun, ister eşiniz, ister anneniz, ister babanız. 

Her ilişki aşktır. Aşkın farklı formlarıdır. Ve Mungan’ın dediği gibi:

"Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek

Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz”

İki ruh, iki beden, iki kalp birlikte bir dönemi deneyimlemek için bir araya gelir. Deneyimlenecek olan tamamlandığında ise ayrılık zamanı gelir. 

Evet, ayrılık acıdır. İlişki aynılıktır, farklılıktır, alışkanlıktır çünkü. İlişki paylaşımdır, birlikte paylaşılan umutlar, hayallerdir. 

Ama vakti gelir bazen ayrılığın, sonra her şey çorap söküğü gibi gelir ardı ardına, üst üste. Bazen nefes almak bile zor olur. Direndikçe ayrılığa, oldurmaya çalıştıkça acı daha da artar. Kalp acı çeker, gitmek isterken yeni düşlere onu tutmaya çalıştığınız için acı çeker. 

Gözyaşı, acı, öfke, keder… 

En içli aşk şarkıları. İnce bir sızı her nefeste. Bazen gizlice akan gözyaşı. 

Hepsi bir tutam yastır. Hepsi iyileşme yolunda bırakılan anılar, duygular ve geçmişe özlemdir. 

Yas iyileştirir. 

Öfkeyle başlamayan bir ilişkinin öfkeyle, nefretle bitmesi doğasına aykırı. Her şey nasıl başladıysa öyle biter. Enerji geldiği yere geri döner. Gider uçar kaçar, toplar öğrenir ve öze geri döner. Bu yüzden yedisinde ve yetmişinde aynıdır insanlar. 

Farklı biçimleri, farklı halleri deneyimlemek için bir araya geliriz. O anda fark etmesek de, bunun için bir aradayızdır. Süreç tamamlandığında, herkes köşesine! 

Hal bu iken, her ilişki her birey için nimettir. Bir ilişkinin daimi olması için zaman içinde bireylerin birlikte değişmesi gerekir. 

Bu ne demektir? 

Yaşamda deneyimlemek istediklerinizin aynı olmaya devam etmesi gerekir demektir. Biri Erzurum’a, diğeri Edirne’ye giden yolcular aynı yolda gidebilir mi? 

Biri “Sabahlar olmasın” derken, diğeri “Kasabaya yerleşeceğim, ota böceğe vereceğim kendimi" diyorsa, birlikte olunur mu? 

Sırf bu nedenle, ayrılık gelip kapınızı çaldığında bir bakın bakalım hala aynı yolda mı yürümek istiyorsunuz? Eğer ki, istemiyorsanız saygı ile vedalaşın. 

Ayrılmak sevmemek değildir. Ayrılırken hala içinizde öfke ve acı varsa, tamamlanmamışsınız demektir. 

Bazen apansız terk edilirsiniz, ders orada başlar, o ayrı bir konu. Bir ilişkinin sonunun gelmiş olduğunu görüyorsanız, onunlayken odalara, koltuklara sığamıyorsanız, artık veda zamanı gelmiştir. 

Sevgi bakidir. Sevgi hiç bir şeyle değişmez, bazen diğer duygular sevgiyi bastırır sadece. 

Sırf bu nedenle herkes severek ayrılır. Yoo, ben sevmiyorum diyorsanız, baştan sevgi ile başlamamıştır, başka nedenlerle, isteklerle başlamıştır. 

Bir yolculuğun sonuna geldiğinizde, sevgiyle sarılıp “Seni seviyorum, hayatının yeni dönemi sana mutluluk ve sağlık getirsin” diyebilin. Kimse düşman değil. Size kattıklarına, verdiklerine, aldıklarınıza, verdiklerinize sevgiyle bakın. 

Kimse bizim hayatımızdan ve yaşadıklarımızdan sorumlu değil, bizden başka. Sorumluluğunuzu alın ve yola devam edin. 

Yaşam bu nefes alış veriş kadar, kimseyi üzmeye incitmeye değmez. Sevgiyle salıverin sevdiğinizi uçsun, koşsun, kaçsın. "Ne de güzel yaşıyor diyelim, ne de güzel geçiyor seneleri, günleri, bu işte benim de payım var, helal olsun bana" diyelim. 

Çok mu zor? Değil! 

Yapabilmek için ihtiyacımız olan tek şey sevmek, bize benzemeyeni de sevmek. Bize fayda sağlamayan kararlara da, tercihlere de saygı duymak. 

Not: Alttaki videoyu yazıyı tamamladıktan sonra izledim. Tesadüf diye bir şey var mıdır?

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye