12 Haziran 2017

Taş gibi bakışlar

Acı, korku, öfke oturdukça bedene bakışlar buz gibi soğuyor...

Çocuklarla karşılaştığımda gözlerine bakarım. 

Aslında yetişkinlerinde gözlerine bakarım, ama onlar çabucak kaçırır gözlerini. Biraz tedirgin, biraz gizemli, “Ne dikti gözlerine gözlerime” der gibi öfkeli olurlar bazen. 

Çocuklar her şeye rağmen siz onların gözünün içine baktığınızda, onlar da sizinkine bakar. 

Bir çocuğun gözlerinde neşeyi yakalamak kolaydır. Öyle olduğunu varsaymak da kolaydır, anlamak için dinlemek gerektiği kadar görmek için bakmak da gerekiyor belki. 

İnançlarımız, yargılarımız bize kolayca gerçeği farklı gösterebiliyor. Çocuklar gibi şen diye düşünerek bakarsak, belki o gözlerdeki gerçek ifadeyi hiç göremeyebiliriz. 

Hani şu, beden dilinden, sözlerden, mimiklerden, yargılardan yapılan kişilik analizleri var ya, ben son dönemde farklı bir konuda odaklanmayı seçiyorum. 

Bakışlar

Bakışlar neler anlatıyor? 

Bakışlardaki duyguyu yakalamak ve sonrasını diğerleriyle birleştirmek. Paha biçilmez farkındalık ve anlayış sağlıyor, bunu fark ettim. 

Çocukların gözlerine bakarken beni en çok acıyı görmek etkiliyor. “Bu yaşta bu acı nereden geldi küçüğüm?" diyesim geliyor. Ağlarlarken acıyı görmek kolay, normal rutin içinde acıyı yakalamak çok sarsıcı. 

Acı biraz demlenmişse o çocukta ya da katmerlenmişse bu sefer gözlerde korkuyu görüyorsunuz. Acı çekmekten korkan gözler, her an bir yerden can yakıcı, yürek burkucu bir şey gelecek diye, korkak bakan gözler. 

Korku da yer etmişse artık o bedende, bu sefer öfkeli bakışlara şahit oluyorsunuz. Her an saldırmaya, savunuya geçmeye hazır bakışlar karşınızda. Bazen o kadar güçlü oluyor ki, sizi bile tedirgin edebiliyor bu bakışlar. 

Acı, korku, öfke oturdukça bedene bakışlar buz gibi soğuyor. Taş kesiyor. Hiçbir ifade yok, hiçbir pırıltı yok. Poker suratlı insanlar çıkıyor ortaya. Poker oynarken açık vermemek için takınılan mimiksiz, renksiz haller.

Ardından “Gülünce gözlerinin içi gülüyor” şarkılarına vuruyoruz kendimizi. Böylece aşkı yaşayabileceğimiz insanlar, ilişkiler aramaya başlıyoruz. Oysa aradığımız sadece kendimiz için neşeyle, rahatlıkla güven içerisinde pırıldayabileceğimiz bir oluş hali. 

Sağda solda yazılıp çizilen korku toplumu yazıları şakır şakır dökülüyor ortalığa. Şakır şakır korkunun içinde yaşamaya ve hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışıyoruz. Tam bir poker oyunu oluyor hayat!

Gözler kalbin aynasıdır derler ya, o kalpler içimizdeki çocuklar. Öyle korkutularak, öyle güvensiz hissederek büyüyoruz ki, buralara geliyoruz. 

Demem o ki, hiç bir şey son beş on yılda olmadı. Yaşadıklarımız, karşılaştıklarımız, yüzleştiklerimiz bugünün yetişkinlerinin çocukluk korkuları. 

Daha derinde çocukken içine düştükleri acıların katmerlenmiş tezahürleri. 

Bir de bugünün sosyo-ekonomik koşulları içinde büyüyen çocukların yaratacağı geleceği düşünün. Her bir korku, her bir acı ebeveyn tarafından çocuğuna aktarılıyorken, üzerine bir de günün koşulları gelince acaba nasıl bir gelecek bekliyor onları?

Her acı yeniden yaşandığında katmerleniyor. 

Yooo, geleceğimiz felaket değil. İstersek cennet olabilir. Hiçbir şey yazılı değil, geleceği bir yaratıyoruz. 

Geçmişte dahi yaşansa acıyı, korkuyu ve öfkeyi değiştirmek mümkün. Sadece bakış açısını ve inancı değiştirerek. Sadece kendi değerini hatırlamaya adım atarak. Sadece yeniden güvene, neşeye açılarak bunların hepsini değiştirmek mümkün. 

Birlikte yaşamaya alıştığınız öfkeye, acıya veda etmek, dönüştürmek üzerinizdeki etkisini yoklaştırmak olası. Kendiniz başlayabilirsiniz ya da bu konuda yapılan çalışmalara katılabilirsiniz. Yeter ki isteyin. 

Çok kez duydum, hala duyuyorum: “Mantar gibi kişisel gelişim uzmanı türedi. Herkes bir şeyin uzmanı olmuş, çıkmış konuşuyor” sözlerini. 

İğne ile kuyu kazmak bu, tek tek her bireyin hikayesine odaklanmak, dinlemek, anlamak, kolaylaştırıcılık yapmak. Önce kendinle yüzleşmek ve yola çıkmak en başı. 

Bunlara takılmayın da, bu insanlar gerçekten ne yapmaya çalışıyor diye bakın, neye hizmet ediyorlar, ne yapmak, ne yaratmak istiyorlar diye anlamak için bakın. Ardından kendinize en uygun olanını seçin ve bir adım atın. 

Gözlerinizin içi gülsün diye adım atın. 

https://www.canakademisi.com/

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye