29 Ağustos 2018

Uyumsuz azınlık

Düşlerimde, öyle bir özgürlük hayali, öyle bir cennet imgesi var ki, anladığım yolum daha çok uzun

Özgürlük, değişim ve ilerleme kim için gerekli?

Bu tür değerlerden bahsederken hep aynı zihin oyunun içine düşüyoruz. Şu yukarıda yazdığım üç kavramın da her zaman başkaları için gerekli olduğuna inanmışızdır. 

Sanki bizde çok var! 

Sanki biz kendimizi özgürce şakır şakır ifade edebiliyoruz da, başkaları için özgürlük arayışına giriyoruz! 

Sanki biz ışık hızıyla ilerliyoruz da, başkalarının ilerlemesi için yanıp tutuşuyoruz! 

Değişim deseniz, öyle bir değiştik, öyle bir değiştik ki, çılgınlar gibi herkesi kabul edip bağrımıza basıyoruz! 

Şimdi, önce kendimizi değiştirelim, özgürleşelim, ilerleyelim filan yazsam, herkes birilerini aşağıladığımı sanıyor. Çok komik! 

Lütfen, ben özgürüm diyenler benden uzak dursun, ben hala özgür değilim, o mertebeye erişemedim. Düşlerimde, öyle bir özgürlük hayali, öyle bir cennet imgesi var ki, anladığım yolum daha çok uzun. 

Özgürlüğü, sınırsızlık olmadığını anladığımızda, ilk ortaya çıkan zihnin komik oyunu, o zaman özgürlük yoktur, oluyor. 

Yanındaki komşu, otobüsteki adam, kuafördeki kadın filan derken her yanımızın insanlarla kaplı olduğunu, hepimizin bir alanı olduğunu varsayarsak, bu nüfusla özgürlük nanay. 

Bir de bunun içine İstanbul, İzmir gibi gittikçe yoğunlaşan kentleri koyarsak, özgür olmamız mümkün olmuyor. 

Kusursuzluk Çabası ve Yetersizlik Duygusu isimli kitabın giriş bölümünde diyor ki;

“Gerçekten özgürleşmiş olsaydı insan, özü gür olması gerekirdi, şimdiki gibi mecalsiz, takatsiz, hakikatsiz değil.”

Özünün gür olması ne demekti? 

Çağıldayarak akan bir şelale olmak gibi, bir şey olsa gerek. Sürekli akan, hiç kesintiye uğramayan, kendi yolunda güçlü olarak ilerleyen, epey umursamaz bir durum gibi. 

Kesintisiz akan bir nehir de olabilir. Debisi yüksek olmasa da, hiç durmadan kesintisiz akan, belki bazen yer altına giren ama, akışını devam ettirerek yeniden yeryüzüne çıkan, sürekli akan bir su. Yatağındaki taşlardan, onlara takılmamasından, kendi yolunu bulmasından filan bahsetmeyeceğim. O kısımları hepimiz biliyoruz. 

O kısımları hepimiz biliyoruz ama, sadece nehir akışını tabir ederken biliyoruz. 

Varlığımızı bu şekilde ifşa edebiliyor muyuz? 

Son dönemde bu pek mümkün durmuyor. 

İşte, bu noktaya düştüğümüz an, sorunu çözmek için durumu hemen masaya yatırıyoruz. 

Yaşamımıza, toplumumuza baktığımızda ortaya çıkan ikili yapı: Ben ve onlar. 

Çoğu zaman yanlış bir önerme çıkıyor ortaya: 

Daha iyi bir dünya ve yaşam için, onların bilinçlenmesi, öğrenmesi ve değişmesi gerekiyor. 

Bu düşünceyle yola çıkıldığında, çoğu zaman sonu hüsran oluyor. Ülkemizin tarihi bu hüsranlarla dolu. 

Ardından değişime, ilerlemeye, topluma, kendimize, insanlara ve daha bir çok şeye dair olan inancımız kayboluyor. Sonrası hep üzüntü hep pişmanlık. Sonrası hep keşkelerle dolu bir yaşam. 

Aslında, öncelikle fark etmemiz gereken tek bir durum var: 

Şu hali hazırdaki toplum yapısına uyumsuz olan bir azınlığın içinde olduğumuz. 

Ah, tüm ızdırapta burada başlıyor ya! 

İnsanlara pek bilmedikleri, görmedikleri bir düzlemi tanıtmak öyle kolay bir iş değil. Geçen gün evde sorup duruyordum. Size de sorayım:

Aslında ihtiyacınız olan ama farkında olmadığınız, size daha kaliteli, daha rahat yaşama taşıyacak olan yola girmeniz için hangi itkiye ihtiyacınız vardır? 

Sorunun alanını kısıtlayalım daha somut bir düzleme getirelim:

Okuma yazmayı bilmeyen bir insan, buna ihtiyaç duymazken, okuma ve yazma eyleminin bir katkısı artısı olduğunu düşünmezken, ona okuma ve yazma öğrenmeye motive eden, güdüleyen şey nedir? 

Bu soruların yanıtı çok önemli. Yıllardır içinde dönüp durduğumuz, bir türlü yanıtını bulamadığımızdan mütevellit bugün şezlong kavgalarına, trafikte yumruklaşmalara, saygısız, sınırsız insan ilişkilerine tanık oluyoruz. 

Tüm bunlara gelmeden önce aslında, yola çıkış formülümüzü dizayn etmek en temel unsur. Başkaları için değil, kendimiz için istemek. 

Daha iyi bir dünya ve yaşam için, onların bilinçlenmesi, öğrenmesi ve değişmesi gerekiyor demek yerine, kendimi daha özgür, daha açık, daha yalın ifade edebilmem için daha çok özgürlüğe, daha açık bir değişim ve ilerleme ortamına ihtiyacım var. 

Kendime bu alanı yaşam standardımı bozmadan, yükselterek nasıl sağlayabilirim? 

Bilinciniz hala kendinize istemeye odaklı çalışmanın yanlış olduğuna inanıyorsa, daha yakın merkeze çekin sorunuzu:

Çocuklarıma/çocuğuma/yeğenime özgür bir yaşam alanı sunmak için daha açık bir değişim ve ilerleme ortamına ihtiyacım var.

Bunun için ne yapabilirim? 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye