22 Nisan 2013

Cumhuriyet gazetesinde neler oluyor?

Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu için 'iki gruptan oluşuyor' diyebiliriz, 'gelenekçi' ve 'yenilikçi'

 

Atatürk'ün yanında milli mücadeleye katılmak için Yeni Gün gazetesini "Anadolu'da Yeni Gün" adıyla Ankara'da çıkaran Yunus Nadi'ye İstanbul tayini çıktığında Cumhuriyet ilan edilmiştir. Atatürk, Yunus Nadi'den, yeni rejimi savunmak üzere İstanbul'da "Cumhuriyet" adıyla bir gazete çıkarmasını ister. Gazete, Atatürk'ün verdiği ve İttihat ve Terakki'nin bir dönem merkez binası olarak kullandığı Cağaloğlu'ndaki Pembe ("Kırmızı" da deniyor) Konak'ta çıkarılacaktır.

Cumhuriyet gazetesinin ilk binası olan Pembe Konak, malum, mali sıkıntılar nedeniyle, kendisine tahsis edilmesinden 88 yıl sonra, 2012'de satıldı.

Gazete, Nadir Nadi'nin vasiyetine paralel olarak Cumhuriyet Vakfı'na devrildi. Bugün Türkiye'de halen yayımlanmakta olan ulusal gazetelerin en eskisi olan Cumhuriyet'in imtiyaz hakları, herhangi bir şahsa veya gruba değil, sadece Cumhuriyet Vakfı'na ait bulunuyor.

Cumhuriyet gazetesi, Türkiye'nin geçirdiği çalkantıları bünyesinde genellikle yaşayan bir gazete. Misal, 12 Mart 1971 darbesi, gazetenin sahibi olan Yunus Nadi'nin çocukları arasında bir çatışmaya yol açtı. Çatışmanın sonunda Ziverbey Köşkü'nde işkenceli sorgulardan geçirilen İlhan Selçuk ile kendisini destekleyen Nadir Nadi gazeteden ayrıldılar. Ancak kısa bir süre sonra, ailenin Selçuk ve Nadi'ye muhalif kanadı, bu isimleri gazeteye tekrar çağırmak zorunda kalacaktı.

12 Eylül 1980 darbesinin ardından sığınılacak en önemli liman olduğu yıllar, Cumhuriyet'in hem gazetecilikte, hem de demokrasi sınavında en başarılı olduğu dönemi de ifade ediyor.  Uğur Mumcu'lu, İlhan Selçuk'lu o dönemin Genel Yayın Müdürü Hasan Cemal, Nadir Nadi'nin ölümünden bir süre sonra, yaklaşık 20 yılını geçirdiği Cumhuriyet'ten ayrılmak zorunda kaldı. Gazetenin yönetimi ve gazetecilik anlayışında ihtilafa düştüğü İlhan Selçuk - Uğur Mumcu ekibinin gazeteden ayrılmasıyla başlayan tiraj kaybı bu ayrılıkla sonuçlandı.Hasan Cemal Cumhuriyet serüvenini, ''Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim'' kitabında, gazetecilik okullarında da okutulması gereken kıymetli ayrıntılarla anlatır.

Daha sonra, Berin Nadi'nin ölümü ve İlhan Selçuk başkanlığındaki vakıf yılları var. İlhan Selçuk'un da vedasının ardından, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu, Temmuz 2010'da oybirliğiyle başkanlığa eski Genel Yayın Yönetmeni ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı  Orhan Erinç'i getirdi.

Cumhuriyet, Türkiye'de gazeteciliği etkilemiş bir gazete. Bir dönem, medyayı şekillendiren isimlerin önemli bir bölümü Cumhuriyet'ten geçmiş gazeteciler.  Okay Gönensin'den Yalçın DoğanUmur Talu ve Cengiz Çandar'a, Ufuk Güldemir'den Sedat Ergin'e, Enis Berberoğlu'ndan Bilal Çetin'e, Yasemin Çongar'dan Semih İdiz'e, Yalçın Bayer'den İpek ve Oral Çalışlar'a, Fatih Altaylı'dan İsmet Berkan'a bir dizi ismin yanı sıra bugün T24 de, Cumhuriyet'ten geçen gazetecilerle karşınıza çıkıyor. 12 Eylül sonrası Cumhuriyet'e Genel Yayın Müdürü olarak damgasını vurmuş Hasan Cemal, bir dönem gazeteyi "Yazı İşleri Müdürü" olarak yönetmiş ve uzun süre köşe yazmış Aydın Engin, her kademede muhabirlik ve Haber Müdürlüğü yapan ben, gazeteye Moskova'dan haber ve yazılar geçen Hakan Aksay ve halen T24'ün Yazı İşleri Müdürü olan Metin Yener, o Cumhuriyet'te yetiştik veya o Cumhuriyet'ten geçtik.

 

Cumhuriyet Vakfı’nda iki grup

 

Türkiye medyası, medya dışında işleri olan patronların haberciliği öteleyen öncelikleri, iktidarın tahammülsüzlüğü ve medya elitlerinin elde edilmiş kayıtsızlıkları eşliğinde yine bir darboğazdan geçerken Cumhuriyet, "patronsuz" bir "kurum" olarak önem taşıyor. Ancak Cumhuriyet içinde ciddi bir "gazetecilik" anlayışı da tartışılıyor.

O tartışmanın ne olduğuna geçmeden önce, Cumhuriyet'in kendisini, tarihinin önemli bir bölümünde "misyon" gazetesi olarak tarif ettiğini hatırlatalım. Cumhuriyet Vakfı Senedi'nin başlangıç bölümüne de yansıyan bu tarif, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasında odaklanıyor.

Elbette Cumhuriyet'in bekası önemli. Ancak neyin ülkenin çıkarına olduğu üzerine ciddi görüş farkları doğması bir yana, bir gazete söz konusu olduğunda, "misyon"un "haberciliği" ötelemesi de ciddi bir mesele olarak ortaya çıkıyor. Bu durum, Cumhuriyet içinde güncelliğini daima koruyan bir mesele oldu.

Cumhuriyet, yine benzer bir tartışmadan geçiyor.

Gazetenin yönetiminde en tepede Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu bulunuyor. Genel Yayın Yönetmeni'nden Yayın Kurulu üyelerine kadar gazete yönetimini ve yayın politikasını tayin eden yetkili organ Vakıf Yönetim Kurulu.

Vakıf Yönetim Kurulu, sancılı süreçlerden birini, Engenekon davası kapsamında dört yılı aşkın bir süredir tutuklu olarak yargılanan Mustafa Balbay'ın yerine Utku Çakırözer'in Ankara Temsilciliği'ne atanmasında  yaşadı. Ancak Balbay'ın itirazına rağmen bu atama yapıldı.

Ergenekon soruşturması kapsamında sabaha karşı evinden gözaltına alınıp sorgulanması haklı tepkilere yol açan İlhan Selçuk'un vefatının ardından Temmuz 2010'da Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı'na, geçiş sürecini yönetmek üzere "dengeleyici" bir isim olarak Orhan Erinç getirildi.

Vakıf Yönetim Kurulu, 2 Nisan'da, bu kez, vakfın kuruluş senedini de yazan Prof. Aydın Aybay'ın vefatı üzerine yeni Yönetim Kurulu üyesini atamak üzere toplandı.

Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu için "iki gruptan oluşuyor" diyebiliriz. Birinci grubu "gelenekçi" diye adlandırabileceğimiz üyeler oluşturuyor. Gelenekçi kanatta şu isimler yer alıyor:

Alev Coşkun, Şükran Soner, Mustafa Balbay, İnan Kıraç, Nevzat Tüfekçioğlu (Koç grubunda çeşitli kademelerde çalışmış eski bir Hesap Uzmanı) ve Yunus Nadi'nin torununun eşi Şevket Tokuş.

Vakıf Yönetim Kurulu'nda, gazetenin "Ergenekoncu - Ulusalcı" bir atmosfer yansıtmasından rahatsız olan ve "yenilikçi" kanat diyebileceğimiz üyeler de şu isimlerden oluşuyor:

Orhan Erinç,  Hikmet Çetinkaya, İbrahim Yıldız, Cüneyt Arcayürek ve Akın Atalay.

 

Vakıf Yönetim Kurulu'nda önemli karar

 

Vakıf Yönetim Kurulu, "gelenekçi" kanada mensup altı, "yenilikçi" kanada mensup beş üyeyle 2 Nisan Salı günü, Prof. Aydın Aybay'ın yerine yeni üye seçmek üzere toplandı. Gazetede "Maliye Yaşamından" başlıklı haftalık yazılar kaleme alan Cumhuriyet'in eski yeminli mali müşaviri Mustafa Pamukoğlu gelenekçi kanadın adayıydı. Yenilikçi kanadın adayı ise, daha önce de Yönetim Kurulu üyeliğinde bulunan Önder Çelik oldu.

Gelenekçi grubun, altıya beş üstünlüğüne dayanarak kendi adayı Pamukoğlu'nu Yönetim Kurulu'na seçtireceği düşünülüyordu. Ancak öyle olmadı. Zira, oylamaya katılmayan İnan Kıraç'ın mektupla gönderdiği oy dikkate alınmadı. Bu karar, "mücbir" yani "zorlayıcı" bir sebep olmadan toplantıya katılmayanların mektupla gönderdiği oyların dikkate alınmayacağı prensibinin benimsenmesiyle alındı. Balbay'ın mektupla gönderdiği oy ise, aynı nedenle dikkate alındı. Yani, tutuklu olması nedeniyle toplantıya "mücbir sebep"le katılamadığı göz önünde bulundurularak Balbay'ın gönderdiği oy geçerli sayıldı.

Bu durumda iki aday da beşer oy almış sayıldı. Ancak Vakıf Tüzüğü'nde yer alan "oyların eşit çıkması halinde başkanın oyu iki oy sayılır" yolundaki hüküm uyarınca, Orhan Erinç'in oyu sonucu belirledi ve yenilikçilerin adayı Önder Çelik Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu'na girdi.

İnan Kıraç, bu duruma nasıl tepki gösterdi bilmiyorum. Ancak Cüneyt Arcayürek, "11 Haziran 2011 seçimlerini AKP'nin değil CHP'nin kazanacağı yolunda iddiaya girdiğini" yazınca sıkıntılı günler yaşayan Kıraç'ın, şimdilik tartışma çıkarmaktan kaçındığını tahmin etmek zor değil.

Yeni Yönetim Kurulu üyesinin seçimine ilişkin sonuç, önümüzdeki dönemde başka sonuçlar doğurabilir.  Zira ekim ayında olağan toplantısını yapacak olan Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu'nun gündemi önemli. İki yıllık görev sürelerini dolduran Yönetim Kurulu üyeleri yeni Yönetim Kurulu'nu, kendileri dahil, gösterecekleri adaylar doğrultusunda belirleyecekler. Ve bu toplantıda "gelenekçi kanat" için önemli bir tasfiye gündeme gelebilir.

Promosyon savaşları sırasında Cumhuriyet'in yaptığı reklamın unutulmaz spotunu hatırlıyor musunuz? Temennimizi de ekleyerek hatırlatalım...

Umarız, Cumhuriyet sadece gazete verir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?