21 Mart 2018

Esas hakkında mübalağa!

Ceza yargılamasında temel amaç ve karar aşamasına yaklaşan Cumhuriyet davasının rotası üzerine...

Ceza yargılamasının amacı, "cezalandırma arzusu" değil, her ne olursa olsun somut gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Peki bu nasıl yapılır?
Yanıt, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) yazıyor.  
CMK'nın 191. maddesi duruşmadaki ilk iki aşamayı; “iddianamenin okunması” ve “sanığın sorgusunun yapılması" olarak belirliyor. Yasanın 206. maddesi, ceza yargılamasında üçüncü aşamayı, sanığın sorgulanmasının ardından sonra "delillerin ortaya konulması” olarak hükme bağlıyor.
Delillerin Tartışılması” başlığını taşıyan 216. madde de, şu hükmü taşıyor: 
Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.


Bu aşamadan sonra sanıklar ve vekilleri esas hakkında savunmalarını yapacak, iddia makamı da duruşmalar boyunca yapılan savunma, tanık anlatımları ve -sanık lehine olanlar da dâhil- ortaya konulan delillere bakarak "esas hakkında mütalaa"sını sunacaktır.
Yasanın 217. maddesi de, “Delilleri Takdir Yetkisi” başlığı altında “Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir” hükmünü taşıyor.

Velhasıl, ceza yargılamasında usulü düzenleyen CMK, "iddianamenin okunması, sanığın sorgulanması, delillerin ortaya konması, delillerin tartışılması, esas hakkında savunma, iddia makamının esas hakkındaki mütalaası, savunmanın mütalaaya cevabı ve hüküm" şeklinde bir süreç öngörüyor.

AB desteği bağımsızlığı yok mu ediyor?

Somut gerçeğin peşinde bir "süreç"ten söz ediyoruz.

Peki, Türkiye'de, özellikle ifade özgürlüğünün yargılandığı basın davalarında somut gerçeğin peşinde bir usul ve esas rotası görebiliyor muyuz? Misal, bu ülkenin en köklü gazetesi olan Cumhuriyet'in yöneticilerinin İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davada neye tanık oluyoruz?

Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay'ın 507 gündür tutuklu olduğu, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu'nun 495 gün, Ahmet Şık'ın 434 gün tutukluluktan sonra tahliye edildikleri davada iddia makamı 16 Mart Cuma günü esas hakkında mütalaasını sundu.

Ve cuma günü bir kez daha tahliye talebi reddedilen Akın Atalay'ın ifadesiyle, iddia makamı, aylar önce hazırlanmış iddianamedeki iddiaları neredeyse aynen tekrar eden bir mütalaa sundu.

"FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’ne üye olmak” iddiasıyla yargılanan savcı Murat İnam'ın yürüttüğü soruşturmanın ardından Cumhuriyet'in "FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, PKK/KCK ve DHKP-C'ye destek olmak"la suçlandığı bir iddianameden bahsediyorum. Ve, adeta bir divana uzanmış sayıklar gibi Cumhuriyet'i suçlayan bazı tanıkların hâllerine, iddianameye "delil" diye konan yazılar ve haberlerle yapılan suçlamaların defalarca çürütülmesine rağmen, aynı iddiaları tekrarlayan bir mütalaadan...

Mütalaaya, iddianameden sonra eklenmiş en somut yenilik, Aydın Engin'in Cumhuriyet'in mali sıkıntılarına çözüm ararken yaklaşık beş aydır tutuklu olan Anadolu Kültür A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala ile yaptığı yazışmaydı. Başta AB fonlarından olmak üzere Cumhuriyet'in finansal destek arayışından ibaret olan bu yazışmaları, savcı, "sanıkların, 'Cumhuriyet'in bağımsız bir gazete' olduğu açıklamasını çürüten", dolayısıyla "gazetenin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’ne destek amacıyla yayın yaptığı" iddiasını kanıtlayan bir delil olarak mütalaasına eklemişti.

Bu iddiaya kısa ve özlü yanıtı Akın Atalay verdi; savcı ve hâkimlerin yüzde 80'i AB fonlarıyla finanse edilen eğitim programlarına gittiiklerine göre bağımsızlıklarını kaybetmiş mi oluyorlardı!

Cumhuriyet'in 10 Şubat 1987 tarihli birinci sayfası

Esas hakkında mütalaaya göre Cumhuriyet Vakfı "FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’ne destek amacıyla" ele geçirilmiş... Yeni yönetim, Fethullah Gülen'in Berat Albayrak'ın Pensilvanya ziyaretine ilişkin olarak yaptığı açıklamayı "Damat efendi fakirhaneme 'malikhane' dedi" başlığıyla gazetenin logosunun yanında yayımlayarak bu niyetini ortaya koymuş... Aydın Engin "Cihanda sulh, peki yurtta ne?" başlıklı yazısında iki gün sonra "Yurtta Sulh Konseyi" adıyla darbe girişiminde bulunan cuntacılarla ilişkisini ortaya koyarak suçüstü yakalanmıştı! 

Aydın Engin; Cumhurbaşkanı'ndan hükümete, Genelkurmay'dan MİT'e devletin haberdar olmadığı darbe girişimini biliyorduysa neden iki gün önce bu yazıyla ilan etmişti, o yazıyla cuntacılara nasıl bir destek vermişti? 

Tarihinde defalarca tarikat ve cemaat liderlerinin sözlerini birinci sayfasına, bırakın logo kenarını gazetenin manşetine -misal Uğur Mumcu'nun Cemalettin Kaplan dosyası- taşımış Cumhuriyet, neden yıllarca mücadele ettiği Gülen'inaçıklamasını yayımlayınca cemaatin darbe girişimine destek vermiş oluyordu?

Bu ve benzer soruların yanıtı, iddialar dava sürecinde defalarca çürütülmüş olmasına rağmen, iddia makamının esas hakkındaki mütalaasında yoktu. Mütalaa; aksi yöndeki bütün açıklama, delil, bilgi ve tanıklıklara, yargılama sırasında şüpheden uzak herhangi bir ek delil de bulunmamasına rağmen iddianamedeki "Cumhuriyet'in FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’ne destek amacıyla yayın yaptığı" iddiasından santim şaşmamıştı.

Başlıca delil, Basın Kanunu uyarınca mahkûm edilmemiş yayınlar

Velhasıl 31 Ekim'de yapılan büyük gözaltı ile başlayan operasyonun ardından 24 Temmuz 2016'da başlayan davada Cumhuriyet, Basın Kanunu uyarınca süresi içinde dava konusu edilmemiş onlarca yazı ve haber nedeniyle FETÖ'ye destekle suçlanıyor. Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay 507 gündür tutuklu. Ve 27 Nisan'da yapılacak karar duruşmasına kadar tutuklu kalacak.

İddianamenin hazırlanmasının ardından ortaya konan her türlü şüpheden uzak bir ek delil var mı, yok.

İddianamede "delil" diye ortaya konup da çürütülmeyen bir nokta var mı, yok.

Ceza hukukunun temel ilkeleri kapsamında "sanık lehine yorumlanması gereken" şüphe var mı, çok.

Bu durumda Cumhuriyet davasında aylar önce hazırlanan iddianameye paralel olarak açıklanan esas hakkındaki mütalaanın, ceza yargılamasının temeli olan somut gerçeği ortaya çıkarma amacını güttüğünü düşünebilir misiniz?

İddianameyi tekrar eden Cumhuriyet hakkındaki esas hakkındaki mütalaa, gazetecilik ve ifade özgürlüğü kapsamındaki yayınları "terör örgütüne yardım" sayarak 'esas hakkında mübalağa' olmaktan ileri gidemiyor.

İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay 507 gündür tutuklu olan Cumhuriyet gazetesi böyle bir iddianame ve mütalaayla yüzlerce sayfa boyunca suçlanıyor.

Einstein'ın, görüşleri saldırılara uğrarken "Yüz Yazar Einstein'a Karşı" adıyla yayımlanan kitaba ne yanıt verdiğini bilir misiniz:

"Haksız olsaydım zaten biri yeterli olurdu!"

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?