30 Ekim 2014

Zaman gazetesi, ÇYDD'nin burs verdiği 'fahişeleri' ve 'teröristleri' hatırlıyor mu?

'Kimse Yok Mu Derneği'ne yapılan başkasına yapıldı mı' sorusunun düşündürdükleri...

Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini...
AKP ile Fethullah Gülen cemaati arasındaki çatışma, bu sözü de düşündürüyor bana.
Soruşturması Haziran 2007 yılında başlayan Ergenekon davaları sürecinde en yakın düzeyde tanık olduğumuz bir akrabalıktan sonra, şimdi cemaati yaylım ateşine tutan bir AKP taarruzuna tanık oluyoruz. Öyle bir taarruz ki, bir devlet, ilk kez kendi ülkesindeki bir bankayı da batırmaya çalışıyor.
Ne diyelim, tarihin tiksindiren tekerrürü.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın birkaç hafta önceki yazısı ile yine Zaman'ın önceki günkü manşeti, işte o akrabalık esnasında neler yapıldığını da hafızalarda yürürlüğe sokuyor.
Darbeci eğilimler ve somut suç bulguları civarında bulunanlarla sadece muhalif göründükleri için cezalandırılmak istenenlerin aynı çuvalın içine doldurulmasıyla berbat edilen Ergenekon sürecinden söz etmiyorum. O fasılda söylenecek çok şey var, ama bu süreçte sadece şahsi mağduriyetler yaratılmadığını, o mağduriyetler de öne sürülerek kanunsuz eylemlerin üzerine şal örtülmeye çalışıldığını söylemekle yetinelim. Sonuçta bu ülkenin Genelkurmay Başkanı, Hilmi Özkök, orgenerallerle yaptığı toplantıda kendisinden hükümete muhtıra vermesinin istendiğini açıkladı. Bu ülkenin 1. Ordu Komutanı, Çetin Doğan, "Genelkurmay Başkanı'ndan ültimatom vermesini isteyeceğine" ilişkin konuşma kaydını kabul etti.
Ama konumuz bu değil, konumuz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Ne istedilerse verdik" diyerek veciz bir şekilde ifade ettiği AKP-Cemaat akrabalığı sırasında yaratılan bir mağduriyet, bir zihniyet polisliği icraatı.

Dumanlı: Bu derneğe
yapılan hangi kuruma yapıldı?


Zaman gazetesinin önceki günkü manşetinde, hükümetin izinsiz bağış toplamasını yasaklayıp büyüteç altına aldığı Gülen cemaati bünyesindeki Kimse Yok Mu Derneği'ne yapılanlar vardı. Gülen cemaati yayınlarının amiral gemisi diyebileceğimiz Zaman, manşetinde, "Kimse Yok mu'ya hukuksuz el koyma planı devrede" üst başlığı altında "Kurban kesmek suç oldu" başlığını kullanmıştı. Haber, derneğin banka hesaplarının "İçişleri Bakanlığı'nın emriyle bloke edildiğini" de içeriyordu.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı da, 6 Ekim Pazartesi günü yayımlanan yazısında, Kimse Yok Mu Derneği'nin karşı karşıya kaldığı hükümet baskısını eleştiriyor ve ekliyordu:
"Kimse Yok mu Derneği muazzam hizmetler yaptı ve yapıyor. Buna rağmen denetim üstüne denetim, teftiş üstüne teftiş geçirdi. Basına sızan teftiş raporu, dernekte en ufak bir hata bulunmadığını ortaya koydu. Haliyle akla şu soru geliyor: Bu derneğin maruz kaldığı teftiş ve denetime aynı kulvarda hizmet veren kurumlardan hangisi maruz kaldı? Kimse Yok mu’ya karşı takınılan kindar tavır, ayrımcılık suçunun daniskası değil de nedir?
Anayasa’yı askıya alanlar, yasaların üzerinde adeta horon tepenler, tabii ki Anayasa’nın eşitlik ilkesine de riayet etmez. Hâlbuki bu bir suçtur. Ayrımcılık yapmak, ötekileştirmek, şeytanlaştırmak, nefret suçu işlemek... Aynı zamanda zulümdür bunlar. Eğer bir ülkede hak hukuk varsa, kanun herkes için geçerli olmalıdır. Kişilere ve kitlelere göre kanun keyfî bir şekilde uygulanıyorsa orada bir adaletsizlik vardır, orada bir zulüm vardır."

 

Bir 'kendine Müslümanlık' operasyonu: ÇYDD

 

Konu, gönüllü yardım kuruluşları olduğu ve Dumanlı "Kimse Yok mu Derneği'nin maruz kaldığı teftiş ve denetime aynı kulvarda hizmet veren kurumlardan hangisi maruz kaldı? Kimse Yok Mu’ya karşı takınılan kindar tavır, ayrımcılık suçunun daniskası değil de nedir"  diye sorduğu için Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) başına gelenler ve o süreçte yine Dumanlı'nın yönettiği Zaman gazetesinde çıkan haberleri düşündüm. Bugün cemaati topa tutan malum medya ile birlikte o gün ÇYDD'ye karşı en ön sırada vaziyet alan Zaman'ın haberlerini.

Bu ülkede siyasal nefretin, zihniyet polisliğinin, kendine Müslümanlığın üç boyutlu fotoğrafını ortaya koyan ÇYDD hikâyesini hatırlayın…
Ergenekon operasyonlarının 12. dalgası ÇYDD'ye vurmuştu. Polis, 13 Nisan 2009’da, sabah saat 05.00’te, o sırada ağır bir kanser tedavisi görmekte olan ÇYDD Genel Başkanı Prof. Türkan Saylan’ın evine ve 81 adrese baskın yaptı, onlarca kişiyi gözaltına aldı. Saylan, saçları dökülmüş başındaki bandanasıyla battaniyesinin altında evinde olan biteni izlerken saatlerce arama yapan polis bilgisayarlar, CD'ler, DVD'ler ve bulduğu bütün evrakı bir çuvala doldurarak götürdü.

 

Dumanlı, ÇYDD haberlerini hatırlar mı?

 

ÇYDD, Ergenekon ve PKK örgütleriyle işbirliği yapmakla suçlanıyordu. Bugün olduğu gibi o gün de "Türk basın kuvvetleri" devreye girmekte gecikmedi. Ardından Saylan, annesi, ÇYDD ile burs verdiği kız çocukları hakkında muazzam bir itibarsızlaştırma, karalama, nefret kampanyası başlatıldı.

Keskin bir laiklik anlayışı ortaya koyan ÇYDD'den rahatsızlık duyan ve bu derneğin çalıştığı eğitim alanında faal olan Gülen cemaati durumdan vazife çıkarmış, bugün cemaat aleyhinde yapılan yayınlarda sergilenen "ateş ettikten sonra nişan alma" gazeteciliği Zaman'da da icra edilmeye başlanmıştı.
ÇYDD'nin burs verdiği kız çocuklarını, subayları ayartmak için "fuhuşa" sevk etmekten, "teröristlere burs verildiği" iddiasına kadar yok yoktu Zaman'ın haberlerinde.
Aynı yayın grubu içindeki Aksiyon dergisi de, misal, "Kimin Rektörleri" başlığı altında, Ergenekon sürecinde suçlanan profesörlerin listesini veriyordu. Zamanın sarkacı, çok değil birkaç yıl sonra, bu sefer "cemaate yakın profesörler" listesini basacaktı gazetelerin sayfasına.
Hükümetin cemaate taarruzunda Sabah, Takvim, Yeni Şafak, Star ve Akşam'la birlikte görev alan İslamcı Yeni Akit gazetesinin Genel Yayın Koordinatörü
Hasan Karakaya, Zaman'ın Kimse Yok Mu Derneği'ne yapılanları manşetine çıkardığı önceki gün, Celal Bayar Üniversitesi'nde hangi rektör adaylarının cemaat bağlantılı olduklarını fişler gibi sıralamış, ardından "bizden" dediklerini eklemişti.

 

Zaman'dan: ÇYDD bölücüleri güçlendiriyor

 

'Yok yok'tu demiştim Zaman'ın haberlerinde. Ve bu haberler Ergenekon sürecinden önceye de uzanıyordu. Örneğin, 3 Ağustos 2006'da, ÇYDD'den istifa eden birinin iddiaları, tırnak içine bile alınmaya gerek görülmeden, ÇYDD bölücü hareketleri güçlendiriyor başlığıyla veriliyordu.
Bu "içeriden itiraflar" bugünlere dair bir şeyler hatırlatıyor mu size de? Vaktiyle cemaatte bulunmuş bazılarının, bugün hükümetin sevk ve idaresi altındaki gazete ve ekranlara çıkıp Fethullah Gülen'in "ABD-CIA için çalıştığı, darbe tezgâhladığı, kendisine emanet edilen paralarla lüks içinde yaşadığı" gibi iştahla öne sürdükleri "itiraflar"a benzer şeyler hatırlatıyor mu?

 

'ÇYDD'NİN BURS VERDİĞİ PKK'LILAR'

 

Devam edelim. ÇYDD baskınını izleyen günlerde, 18 Nisan 2009'da Zaman'da "Çağdaş Yaşam'ın burs verdiği PKK'lıların listesi KCK baskınında çıktı" başlığıyla yayımlanan haberde şu ifadeler vardı:

"… Edinilen bilgilere göre, operasyonlarda ele geçirilen belgeler arasında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) Kardelen Projesi kapsamında burs verdiği PKK'lı öğrencilerin listesi de yer alıyor. Listenin KCK'nın Diyarbakır'da ofis olarak kullandığı Diyar Galerya'daki bürosunda bulunduğu öğrenildi. Burs alan öğrencilerin durumu KCK üyesi zanlıların telefon görüşmelerine de takıldı. Mahkeme kararı ile yapılan telefon dinlemelerinde zanlıların görüşmelerde ÇYDD'den burs alan bazı öğrenciler için 'bizden' dedikleri tespit edildi.
Burs listesinin çıktığı ikinci adres ise Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan eski Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ayşe Yüksel'in Van'daki evi. Yüksel'de ele geçirilen listedeki isimlerin büyük bir çoğunluğunun PKK bağlantılı olduğu iddia edildi… 
ÇYDD'nin PKK'lı öğrencilere burs verdiği iddiası yeni değil. PKK'ya destek verdiği iddiası ile ÇYDD'den istifa eden Asuman Özdemir 2006 yılında Zaman'a verdiği röportajda bu çalışmaları anlatmıştı…"

Haberin "İşte ÇYDD'nin burs verdiği PKK'lı öğrencilerin listesi" ara başlığı altında, henüz haklarında hüküm tesis edilmemiş öğrencilerin listesinin de verildiğinin altını çizelim.

 

'ÇYDD KIZLARI FUHUŞ İÇİN KULLANILIYOR'

 

Şu ifadeler de, Zaman'da "Fuhuş çetesinden 250 subaya kirli tuzakbaşlığıyla 23 Kasım 2010'da yayımlanan haberden:

"Askerî casusluk ve fuhuş operasyonunun ardından başlatılan soruşturmada kamuoyunu dehşete düşürecek bilgilere ulaşıldı. Şantaj amaçlı kurulan fuhuş şebekesinin, amiral, subay ve üst düzey askerlerden oluşan 250 personeli hedef aldığı tespit edildi.
(…)
Askerî casusluk ve fuhuş çetesine yönelik soruşturmada ilginç ayrıntılar da ortaya çıktı. Çetenin fuhuş elemanı olarak kullandığı 18 kadın askerden 13'ünün Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nden (ÇYDD) burs aldığı tespit edildi. Albay İ.S.'nin bilgisayarından çıkan bilgiler ise ÇYDD'li kızların özellikle seçildiğini ortaya koydu. Soruşturmada çıkan belgelerde şebekenin fuhuş ve şantaj için kullandıkları kadınlara nasıl ulaştıkları da adım adım anlatılıyor. Fuhuş ve casusluk şebekesinin de ÇYDD kızlarını fuhuş için kullanması, dernekte ele geçen bir belgeyi akla getirdi. Ergenekon operasyonu çerçevesinde bir ÇYDD şubesinden çıkan mektupta genç teğmenlerin kızlar aracılığıyla kontrol edilmesi öneriliyordu."

 

'ASKERLERLE BULUŞTURULAN ÇYDD'Lİ KIZLAR VE MASON LİSTESİ'

 

Evet, yok yok. Sıra, Zaman'ın 30 Aralık 2010'da "ÇYDD'li kızlarla askerleri buluşturan 'birader'e masonlardan hizmet ödülü" başlığıyla yayımladığı haberde:

"Son Ergenekon iddianamesinde ÇYDD'ye bağlı kızlarla askerî okul öğrencilerini 'buluşturduğu' iddia edilen emekli Albay Aydın Ortabaşı, üst düzey bir mason çıktı. Sadece 33 dereceli 'biraderlerin' oluşturduğu Türkiye Yüksek Şûrası, kendisine geçen yıl, 'Masonik Hizmet Ödülü'nü de vermiş. Gerekçesi ise Gölcük ve civarında kız öğrencilerin eğitimi konusundaki hizmetleri. Şûra ile dernek arasında 'burs dayanışması' da ortaya çıkmıştı.
33 dereceli masonların yer aldığı Türkiye Yüksek Şûrası ile Ergenekon arasında bir bağlantı daha ortaya çıktı. Şûra'nın resmî adı olan Türkiye Fikir ve Kültür Derneği'nin, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve Çağdaş Eğitim Vakfı'ndan (ÇEV) bursları kesilen PKK'lı öğrencilere kucak açtığı belirlenmişti."
Haber, "Ergenekon'da adı geçen masonlar" ara başlığı altında bir fişleme listesi de içeriyor!

 

TÜRK POLİSİNE 'AZGIN' DİYEN MİSYONER

 

Uzatmak istemiyorum. Zira, "emekçiler üzerinde azgın bir polis baskısı olduğunu" vurgulayan Türkan Saylan'ın sözlerini "Türkan Saylan Türk polisine 'azgın' dedi" gibi ihbarcı başlıklar da var (5 Mart 2008) Zaman'ın külliyatında, daha sonra Leyla adını alan annesi Lili Mina Raiman'ın "aslen Hıristiyan olduğuna" atıfla misyonerlik yaptığına dair MİT raporlarındaki iddiaları tekrarlayarak yayımlamak da.

Diyebilirsiniz ki; emniyet ve savcılıkların operasyonları, raporlar ve iddianameler haberleştilmiş, ne var bunda? Zaman'daki haber metinlerine baktığınızda, bununla yetinilmediğini, o operasyonlara iştirak edildiğini, varsa eğer tekil olayların genelleştirildiğini, cemaatin eğitim sektöründe rekabet ettiği "laik ÇYDD"yi itibarsızlaştırmak için büyük bir kampanya yürütüldüğünü göreceksiniz. "Rapor", "itiraf" denilen şeylerle öne sürülen iddiaların kanıtlanamadığını ve ihtimal bugün de benzer yöntemlerle cemaatin başına çorap örülmeye çalışıldığını düşüneceksiniz.
Evet, vaktiyle emniyet, MİT raporlarıyla canına okunmak istenen ve bu kez de "vatan haini paralel örgüt" olarak "kırmızı kitap" marifetiyle halledilmeye çalışılan cemaatin Zaman'ında ÇYDD ve Türkan Saylan hakkında "misyonerlik, masonluk, terörist finansmanı" fişlemelerine dair vaziyet bu.
Zaman'ın bu meseledeki icraatını eksiksiz merak edenler, gazetenin internet sitesindeki "ERGENEKON" başlıklı konunun sayfasını tıklayıp arama kutusuna "ÇYDD" ve "Türkan Saylan" yazarak bütün haberleri okuyabilirler.

 

Çelenk bağışlarına milyonluk vergi cezası

 

Ekrem Dumanlı, Kimse Yok Mu Derneği için "Bu derneğin maruz kaldığı teftiş ve denetime aynı kulvarda hizmet veren kurumlardan hangisi maruz kaldı"  diye sormuştu. İşte ÇYDD gibi koskoca bir yanıtı var sorunun. 
Üstelik yanıtlar, burada özetlemeye çalıştığım baskınlar, gözaltılar ve infaz yayınlarıyla da sınırlı değil. Daha geçen aralık ayında, Maliye'nin, ÇYDD'nin çelenk ve diğer bağışlarını "hizmet satışı" olarak görüp yaklaşık 2 milyon lira (eski parayla 2 trilyon lira) vergi ve ceza hesapladığını okuduk. Almanya'da mahkûm edilen Deniz Feneri derneğini Türkiye'de soruşturan savcılar darmadağın edilirken, 17-25 Aralık dosyaları kapatılırken Zaman'ın yukarıda söz ettiğim yayınları sırasında cemaatle akraba olan AKP'nin ÇYDD'ye topçu ateşi sürüyordu yani, hâlâ da sürüyor.

 

'Görevimi yaptım, ölüme hazırım'

 

Prof. Türkan Saylan, ağır hastayken, daha gün doğmadan evine yapılan baskından 35 gün sonra hayatını kaybetti. Son sözleri, "Ben bütün randevuları tamamladım. Bana düşen bütün görevleri yerine getirdim, ölüme hazırım" oldu.

Evet, keskin bir laiklik anlayışı, kadınların örtünmesine karşı kuvvetli bir itirazı vardı. Ama, eşi tamamen örtündüğü için bazı yayınlarda hedef alınan AKP'nin ilk ve en uzun süreli Sağlık Bakanı Prof. Recep Akdağ'ın da saygı duyduğu bir isimdi. Kendisi de bir hekim olan Akdağ, yıllarca Anadolu'yu gezerek cüzzam taraması yapan Türkan Saylan'ın kendileri için bir "efsane" olduğunu söylemişti. 
Hangisini tercih ederdiniz; yandaşlarınızın alkış sedalarını mı, yoksa karşıtlarınızda bile saygı uyandırmayı mı?
Görüşlerini elbette eleştirebilirsiniz…  Ama, ceplerine konan harçlıklarla tetikçilik yapan medya holiganları ile dünden bugüne iktidarların her yaptığını rasyonalize etmek için bordroya bağlanan yüksek danışmanların Türkan Saylan'ın serüveninde anlayamadıkları şey "çıkarsızlık"tı, "fedakârlık"tı.

 

Seyircisiz zulüm olmuyor

 

ÇYDD'nin hikâyesinin; siyasal nefretin, zihniyet polisliğinin, kendine Müslümanlığın üç boyutlu fotoğrafını ortaya koyduğunu söylemiştim. Medyanın yanı sıra, siyaset ve yargının da içinde olduğu bir fotoğraf bu. Misal, bugünün mağduru savcı Zekeriya Öz'ün, Ergenekon operasyonlarını yöneten savcı olarak, evlere şafak baskınları düzenletip, sadece kitapları nedeniyle gazetecilere operasyonlar yaparken o günün muktediri olmadığını söyleyebilir misiniz?

Türkan Saylan'lar, İlhan Selçuk'lar şafak baskınlarıyla evlerinden toplanırken seyreden Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın 17 Aralık yolsuzluk operasyonunda yapılan sabah baskınları için uyarıda bulunmasını unutabilir misiniz?
Evet, medyadan siyasete uzanan tribünlerde goygoycusuz, seyircisiz zulüm olmuyor!

 

Zihniyet polisliği gazetecilik değil

 

Türkan Saylan'ın askere yakın keskin laik tutumuna, Cumhuriyet mitinglerindeki varlığına -ki "ne şeriat, ne darbe" dediği için oralarda da tepki görmüştü- elbette karşı olabilirsiniz. Ancak Saylan'ı ve on binlerce öğrenciye burs veren derneğini, "zihniyet polisliği"ne soyunarak görüşleri nedeniyle cezalandırmamalıydınız.

Ekrem Dumanlı, ÇYDD'den burs alan yoksul ailelerin çocuklarını "fuhuş ve terör" bataklığı içinde göstermenin gazetecilik olmadığını kabul edip, o günlerin Zaman'ının muhasebesini yaparak hesabını vermeli. Bugün, cemaatin karşı karşıya kaldığı yayınları yapanlar için, "tasmalı gazeteciler"den söz eden Dumanlı'nın, mağdur ettiği kişiler ve kurumların yanı sıra zihniyet polisliği ile karıştırdığı gazeteciliğe karşı da böyle bir borcu var. 
Bugün hükümet ve kontrolündeki medya cemaati topyekûn infaz ediyor, yargı ve polis şimdi de cemaate karşı "destan" yazıyor diye elbette susmayacağız. Ama daha adil bir gelecek ve daha doğru bir gazetecilik için geçmişi de unutmayacağız.

Yunus der ki; Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil...
Viran ettikleri hanede alınları secdeden kalkmayan eski akrabalara gelsin.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?