19 Eylül 2017

Almanlar Merkel’den sonrasını seçecek

“Bravo Türkiyeli siyasetçilere! sonunda Almanları da kendilerine benzettiler”

Haftalardır elim kaleme gitmiyor. Çünkü benden beklenen, aslında benim kendimden beklediğin, kötüleşen Türk- Alman ilişkilerine dair bir değerlendirme yazmam; oysa ben sadece bir cümle kurmak istiyorum; “Bravo Türkiyeli siyasetçilere! sonunda Almanları da kendilerine benzettiler” İyi ki Almanya’da Pazar günü seçim var. Konuyu kısa bir girizgahtan sonra hemen oraya bağlayalım.

Erdoğan karşıtlığı ile oy devşirme

Almanya ile siyasi ilişkiler, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL’den payını adeta bir “Yılmaz Peşrevi” edasıyla alıyor. Türkiye’nin Almanya’dan talepleri bitmiyor, Almanya ise hayır demekten bıkmıyor. Türkiye istediğini alamayınca makul bir diyalog kurmak yerine yasaklar ve Nazi suçlamalarına başvuruyor, Almanya buna, diktatörleşme eleştirileri ile yanıt veriyor. Her iki ülkenin de işaret parmağı havada. Almanya seçim atmosferine girmeden önce Türkiye tehditkar bir çizgi de güdüyordu, seçim yarışı başlayınca Almanya’dan da bir kısmı haklı tehditler yağmaya başladı. Türkiye’nin elinde AB ile imzaladığı “Mülteci Anlaşması” kartı vardı, Almanya ise Türkiye’nin AB üyelik müzakereleri kartını koydu masaya. Hem de bir zamanlar Türkiye’ye AB kapısını aralamakla prim yapan sosyal demokrat başbakan adayı Martin Schulz’un aceleci tavrıyla. Bunu, sosyal demokratlar sonunda Türkiye’ye karşı daha dürüst davranmaya başladı şeklinde de yorumlayabiliriz.  Zira Merkel, tutumunu pek fazla değiştirmiş değil. Muhafazakar lider olarak Türkiye’nin AB üyeliğine şiddetle karşı çıkarken, başbakan olarak temkinli davranmayı tercih ediyor. Ancak Almanya’daki bütün partiler, Erdoğan karşıtlığının prim yaptığını, bundan oy devşirileceğini düşünmesi ilginç.

Kampanya dönemi can sıkıcı geçiyor

Ancak Erdoğan karşıtlığının ne kadar oy getireceği soru işareti. Zira ARD’nin yaptırdığı son kamuoyu yoklamasına göre, oy vermeye gidecek Almanların sadece yüzde 36’sı dış politikaya önem veriyor. Yüzde 60’ı için önemli olan partilerin terörizm ile mücadele edebilme yetisi. Yine bir o kadar Alman yaşlılıkta emekliliğini garantileyebilecek ve kriminalite ile mücadele edebilecek partilerden yana oy kullanacaklarını beyan etmiş. Hal böyle olunca Almanya’daki seçim propagandaları da cazibesini yitiriyor. Bütün partiler halkın endişe ve korkularına yönelik pek de yeni olmayan konularla oy toplamaya çalışıyorlar. Muhafazakarlar, aile politikaları, sosyal demokratlar sosyal adaleti ön plana çıkarıyorlar.  Yeşiller bile geleneksel konularla seçim propagandası yapıyor. Liberallerin derdi yeniden Federal Meclis’e girmek, Sol Parti’nin ise sesi soluğu çıkmıyor. Her seçmenden biri gibi siyasetçilerin hatta gazetecilerin de çoğunun elli yaşın üstünde olduğunu düşünürseniz, geleceğe dair, yenilikçi ve heyecan verici bir seçim yarışı beklentiniz de olmaz. Almanya son dönemde hiç bu kadar sıkıcı bir seçim atmosferi yaşamamıştı. Neredeyse “Allahtan Türkiye ve Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan var da ortalık biraz alevleniyor, siyaset kazanı kaynıyor” diyeceğiz.

Muhafazakârlar ilk parti

Zaten yine Alman Birinci Kanalı ARD’nin yaptırdığı son anketin sonuçlarına göre, yeni  bir hükümet beklentisi içinde olmak da yanıltıcı. Sandık başına gidecek Almanların yüzde 37’sinin muhafazakarlara, yüzde 20’sinin sosyal demokratlara oy vereceği tahmin ediliyor. Liberaller yüzde 9,5, Sol Parti yüzde 9, Yeşiller yüzde 7,5,  sağcı popülist AfD’nin de yüzde 12’lik oy oranına ulaşması bekleniyor. En heyecan verici sonuç, zaman zaman ayrımcı ve ırkçı  açıklamaları ile tartışmalara neden olan Almanya için  Alternatif (Afd) adlı partinin ilk kez Federal Parlamento’ya girecek olması. Ancak bu da fazla kavga gürültü çıkartmıyor. Çünkü Alman siyaseti dört yıl içerisinde bazı eyalet parlamentolarına girmeyi başaran AfD’yi ırkçı ve milliyetçi açıklamalarına rağmen çoktan kanıksadı.  Sadece Yeşiller, Liberaller (FDP) ve Sol Parti gibi küçük partiler değil, Sosyal Demokrat Parti SPD de umudunu kararsızların oylarına bağlamış görünüyor. Çünkü her yedi Alman’dan biri  belirli bir siyasi partiyi gözüne kestirdiğini ama kararını her an değiştirebileceğini beyan etmiş.  Fakat siyaset bilimine göre, bu tür vatandaşların kararını ancak terör eylemi, doğal afet gibi önemli olaylardan biri değiştirebiliyor. Bir de hiç fikir sahibi olmayanlar var ki, onları da yönlendirmek pek kolay değil. 

Siyaset tabiri caizse kabız

Bir sürpriz olmazsa Angela Merkel, Pazar gününden sonra görevine devam edecek. 12 yıldır iktidarı elinde tutan Merkel hükümetinin bu süreçteki en büyük başarısı ekonomiyi büyütmek oldu. İşsizlik oranı Almanya tarihinin en düşük seviyesine ulaştı. Merkel ve partisi 2025 yılına kadar tam istihdamı sağlamayı planlıyor. Merkel hükümeti ile birlikte Almanya uluslararası siyasette özellikle de AB içinde vazgeçilmez bir konuma yükseldi. Pek öyle görülmese de Angela Merkel ve bakanları, Putin, Erdoğan, Trump gibi egosu şişkin siyasetçilerle başa çıkmayı öğrendi. Samimiyeti tartışılsa bile mülteci politikası da Almanya’nın zayıfa kucak açan güçlü bir devlet olma imajını perçinledi. Almanya’nın, küresel bir güç olduğu bu 12 yıllık dönemde tartışmasız hale geldi ancak, bu seçim döneminin bence işaret ettiği çok önemli bir nokta var. O da Almanya’nın siyasi olarak tabiri caizse bir kabızlık dönemine girdiği.

Yine de kader günü

Dünya dijital bir dönüşümün içindeyken, Almanya nüfusu yaşlanıyor.  Kanada’da Justin Trudeau, Fransa’da Emmanuel Macron hatta Avusturya’da Sebastian Kurz  gibi yenilikçi siyasetçiler çıkarken, Almanya Merkel’e bir alternatif bulamıyor.  SPD’nin Ocak ayında başbakan adayının Martin Schulz olduğunu açıkladığında siyasi arenada son derece olumlu bir rüzgar esmişti.  Ama maalesef uzun soluklu olmadı. Çünkü sosyal demokratlar yenilikçi politikaları dillendirdiler ancak içini doldurmayı beceremediler. Yılbaşında Schulz ile birlikte esen bu rüzgar, seçmenin yeniliğe ne kadar aç olduğunu gösterdi o kadar. Almanya’da propaganda dönemi ne kadar sıkıcı geçerse geçsin Almanlar için Pazar günü bir kader günü olacak. Çünkü Pazar günü, Alman halkı Merkel’den sonraki Almanya’yı seçecek.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dejavu: Menekşe Toprak Berlin’de Suat Derviş’in izini sürdü

30’lu yılların Berlin’i ile bugünün Berlin’i arasında benzerlikleri görmek bende de bir dejavuya neden oldu. Menekşe Toprak’ın ilk kadın romancı ve gazeteciler’den Suat Derviş’i anlattığı kitabına "Dejavu" adını vermesi tesadüf değil

Sıcaktı, çook sıcak

Dünya hiç bu kadar sıcak, bu kadar kurak olmamıştı. Birdenbire gelen yağmur ve kasırgalar geldiği yeri çöle çeviriyor. Uluslararası toplum, sözde çevreci politikalar ile iklim krizini çözüyormuş gibi yapıyor. Daha çok gelişmiş sanayii ülkelerinin yarattığı bu krizden de yine yoksul ülkeler mağdur

Muhafazakârlık zemin kaybederken aşırı sağ kazanıyor

Bugünlerde alevlenen, "Almanya'da muhafazakâr ve merkez sağ partilerin kökü kuruyor mu?" tartışması haklı bir tartışma