13 Kasım 2017

Panama ya da Paradise kağıtları ne anlama geliyor?

Şirketokrasi kıskacındaki ülkeler ve zavallı vatandaşları...

Önce Panama Kağıtları [1], sonra Paradise Kağıtları [2]; bunlar acaba neyi anlatıyor? Hackerların bazı hukuk ve muhasebe firmalarının kayıtlarına sızarak, ortaya döktükleri belgelerde, "vergi cenneti" olarak tanımlanan adalarda, kimlerin paralarının olduğuna dair bilgiler yada belgeler var. Kısacası bu belgelerde kimlerin ve hangi şirketlerin, ülkelerinde vergi kaçırdığı gözüküyor. 

Bilgileri ortaya dökülen firmalar, bu vergi kaçırma işlemini kolaylaştıran kurumlar. Bunlar müşterilerinin gelirlerinden vergi ödememesi için farklı şirketler kurup, ilgili ülkelerdeki duruma uygun kanunları/düzenlemeleri kullanarak, vergi kaçırma olayını mümkün kılıyor ve de zenginlikleri gözlerden saklıyorlar.

Hackerlar ise bu firmaların disklerine sızarak, bilgileri, belgeleri, mailleri, sözleşmeleri vs ele geçirmişler. Örneğin son Paradise kağıtlarında 1,4 Terabyte büyüklüğünde 13,4 milyon belge olduğu belirtiliyor. Bu belgeleri okumak da kolay değil. 96 uluslararası medya kuruluşunda çalışan 382 gazeteci inceleyerek, bölüm bölüm yayınlıyor[2].

Neden yayınlıyorlar? Çünkü bu vergi kaçırma olayı artık tüm dünyadaki ülkeler için zarar veren boyutlara gelmiş durumda. Bu şirketler sayesinde vergi kaçırma o kadar kolaylaştı ve yaygınlaştı ki, ülkeleri, dolayısıyla da düz vatandaşı çok etkileyen bir duruma geldi. Vergi Adaleti isimli kuruluş ülkelerin vergi kaybının toplamda yıllık 700 milyar $'a ulaştığı bilgisini veriyor [3].

Başka deyişle, yol-baraj-okul vs yapmak için milyonlarca kişiye hizmet için kullanılabilecek 700 milyar $, bu şirketler tarafından 1 kişi ya da şirket lehine gizleniyor. Bu nedenle, örneğin Panama Belgelerindeki vergi kaçıran Almanların tam listesini almak isteyen Alman yetkililer 5 milyon euro ödemekten kaçınmıyorlar [4]. 

 

Şirketokrasi'nin yükselişi

 

2004'de yayınlanan "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" kitabında John Perkins, "corporatocracy" diye bir kelimeden bahseder [5]. Türkçesi ; "şirketokrasi". Yazar halkın egemenliği anlamına gelen demokrasinin yerine, şirketlerin öne alındığı şirketokrasinin geçtiği iddiasında. Yani ülkelerin, halkın iyiliği yerine, hükümetleri ele geçirip şirketler lehine kullanan formatından bahsediyor. Siz buna global sermaye de diyebilirsiniz.

Bu format çerçevesinde şirketokrasi zaman içinde siyaseti ele geçirip, --yukarıda bahsettiğimiz gibi, demokrasi görüntüsü altında-- kanunları / düzenlemeleri şirketlerin işine gelir şekle dönüştürmeye başladı. Örneğin, bağırıp, çağıran protesto eden halka aldırmadan "altın izni", "baraj izni", "maden izni" verilmesi gibi. 

Tarihin yerine oturması hemen olmuyor, bazen 1-2 yüzyıl sonrayı bulabiliyor. O nedenle dünya hala var olmaya devam ederse, mesela 22-23cü yüzyılda tarihin, "Şirketokrasi 20ci yüzyılda doğmuştu ama asıl yükselmesi 21ci yüzyılda oldu" şeklinde bir tanım yapılması çok olası. Başka deyişle şu ana kadar gördüklerimize bakarsak, 21ci yüzyılı --en azından ilk yarısını-- tanımlayan en iyi kelime bence bu; “Şirketokrasi".

Ballandıra ballandıra konuşulan “Apple’ın değeri Türkiye bütçesini geçti”, “Google’un değeri bilmemne oldu” cümleleri aslında hayranlıkla değil, korkuyla bakılması gereken ifadeler. Üstelik bu firmaların bu derece büyümelerine destek olanlar bizleriz. Kendi ellerimizle kendi hapishanelerimizi yaratıyor durumundayız. Çünkü bunlar şimdiden neler düşünmemiz gerektiğini pompalayan araçlar halinde. Kendilerini korumak için bunu giderek daha fazla yapacaklar. Çocuklarımız, gençler bunları daha fazla hissedecekler.

Bu arada çok şey görmüş bir insan olarak, belirtmek istediğim bir husus şu; dünyanın bir dengesi var. Bu dengeye dikkatle bakarsanız, bir çok şeyi anlamanız kolaylaşır. Perkins kitabında Şirketokrasinin ilk uygulamalarını anlatıyordu. Bahsettiği uygulamaların çoğunluğu "geri kalmış" ya da moda deyimiyle "gelişmekte olan" ülkelerde yerel ya da merkezi siyaseti ele geçirerek büyük projeler --yol, baraj vs-- yapılmasına dair gerçek hikayelerdi. Kendi ülkesinde Noam Chomsky gibi düşünürler ve bir avuç Amerikalı dışındakiler buna dikkat etmedi bile. Ama bugün sanmayın ki etkilenen sadece doğu dünyası ya da geri kalmış ülkeler. Aksine bu şirketokrası batı dünyasındaki orta sınıfını da yok ediyor. Çağımızda ABD'deki ya da Avrupa'daki sancıların nedeni bu şirketokrasi ve onun doymak bilmeyen iştahı. O nedenle olup bitene dikkatle bakmak ve tepki göstermek, aslında kendimize olan sorumluluğumuz.

 

Şirketokrasinin 2 aracı; outsource ve vergi cennetleri

 

Konumuz Panama ve Paradise Belgeleri olduğunu için biz vergi tarafına bakacağız. Perkins'in kitabında anlatılan Şirketokrasi daha ziyade ekonomiyi siyaseten ele geçirmeye dayalıydı. Ama 21ci yüzyıla geldiğimizde şirketlerin kendi büyümelerini devleştirme yolunda, diğer 2 önemli aracı; outsource ve vergi cennetleri oldu (borsa, derecelendirme firması gibi başka araçlar da var).

Bunlardan işçi maliyetinin düşürülmesi anlamına gelen "outsource" yani “taşeron kullanma” süreci, 1985'lerden başlayarak batıdaki iş pozisyonlarının, doğuya kaymasına neden oldu. ABD'de örneğin 2.000 $ verilen işler, Çin ya da Hindistan gibi ülkelerde 300-500 $'lara düştü. Düşük görünse de bu maaşlar, o ülkelerin ekonomisi için toplamda büyük meblağlar haline geldi. Bir yandan da doğuya teknolojiyi öğretti. Outsourcing, Çin'in ve Hindistan'ın büyümesine neden olurken, ABD'nin içeriden çürümesine --orta sınıfın yokolmasına-- yol açtı [6]. 

Günümüzde entellektüel Amerikalıların şaşkınlıkla baktığı Trumpgillerin (Trump'ı seçenler demek istiyorum) asıl nedeni bu. Adamlar kendi ülkelerinde en yüksek seviye olarak McDonald resturant manager'liği bulabiliyorlar. Yani daha az maaş alıyorlar ve daha fakirler. Bu nedenle de daha az tiyatroya, sinemaya giden, daha az okuyan, daha az entellektüel ama kendilerini korumak adına daha ırkçı hale geldiler [7]. 

Vergi cennetleri konusu ise, şirketlerin büyümesinin diğer faktörü durumunda ve bir yandan da devletlerin gelirlerinin azalmasına yani fakirleşmelerine neden oluyor. Çünkü küresel hale gelen firmalar elde ettikleri gelirleri, "vergi üçgenleri" içinden geçirerek vergisiz hale getiriyorlar. İş yaptıkları, para kazandıkları ülkelerde --Türkiye de bunlardan birisi-- ya hiç vergi ödemiyorlar ya da minimum  ödüyorlar. Vergi cennetlerini kullanarak, gelirlerini maksimumunu kendilerine saklar hale geliyorlar. 

Özetle; şirketler büyüyor, ülkeler ve vatandaşlar fakirleşiyor. Dünya'da söylemlerinden irkildiğimiz, tuhaf insanların yükselmesinin bir nedeni de bu. 

 

Vergi üçgenlerinde kaybolmak In, vergi ödemek Out

 

Vergi cennetleri aslında çifte vergilendirmeyi önlemek için geliştirildi. Ama zamanla bunlar daha çok vergi kaçırma araçları haline geldiler. Bunlar Cayman Adaları ya da British Virgin Adaları gibi genellikle ada cumhuriyetleri. Ama buna İrlanda'yı da katmak lazım. 

Şirketler vergi cennetlerinde kuruluyor. Faturalar oralardan geçince, gelirler de vergisiz hale geliyor. Ama illa şirketlerin oralarda kurulması da şart değil. Bu cennetlerle, kolay işlem yapılacak olan yerler üzerinden de geçilebiliyor. İrlanda ve Hollanda bu tür bir yer. Google, Apple gibi firmaların işlemleri böyle yürüyor.    

•  Önce İrlanda'da bir şirket kuruyorlar. İrlanda'daki şirkete "fikri mülkiyet hakkı" devrediliyor[22]. Dolayısıyla vergi ödeyeceği zaman "gelir-maliyet=kar" rakamındaki "maliyet" içine istediği miktarda değer ekleyebileceği "fikri mülkiyet" rakamı oluşturmanın yolu açılıyor. Bunu şu şekilde kullanıyor;                 

 •    Bu firmalar genellikle Amerika merkezli olduğu için ordan anlatmaya başlayalım. Bu firmalar sanmayın ki ABD'ye vergi ödüyorlar. ABD'de yapılan satışlarda, fatura ABD'de kesiliyor, gelir ABD'de elde ediliyor ama maliyetin üstüne İrlanda'dan şişirilmiş "fikri mülkiyet" içeren fatura geliyor. Böylece kar'ın önemli bir kısmı İrlanda'ya transfer edilmiş oluyor [12][13].

•  Satış yapılan ülke ABD dışındaki bir ülke ise (Almanya ya da Türkiye), fatura İrlanda'dan (fikri mülkiyet dahil) geliyor. Yine şişkin bir fatura (örneğin o firmanın Türkiye temsilcisi varsa, ancak personel+diğer masrafların karşılanacağı bir miktar gözönüne alınarak) kesiliyor. Kar Türkiye'de kalmıyor, İrlanda'ya transfer edilmiş oluyor.

•   Google, Facebook, Twitter, Microsoft gibi internet firmaları zaten online olarak "reklam" satışı yapıyorlar ve faturalarını doğrudan İrlanda'dan kesiyorlar. Yani arada bir faturalaşma bile olmuyor. Türkiye'de de durum böyle.
 

•  Bu arada bu işlemin yapılması için İrlanda'daki vergi mevzuatının önemli bir maddesi olduğunu hatırlatalım; gelirini yurtdışından elde eden ve yöneticileri de yurtdışında olan şirketlerin parası vergisiz bir şekilde başka ülkeye transfer edilebiliyor. Dolayısıyla İrlanda üzerinden satış yapılıyor ve kar vergisiz şekilde Hollanda'ya gönderiliyor (bu 2 ülke arasında vergisizlik anlaşması var) 

•   İrlanda'dan gelen bu paralar, vergi cenneti olarak bilinen ülkelerden birisine (Cayman Adaları, British Virgin Adaları, Bermuda vs) transfer ediliyor. Bunun sonucunda, dev internet firmaları Maliyet üzerinden değil, telif hakkı düşüldükten sonra kalan paradan vergi ödüyorlar. Bloomberg'in 2010 yılında verdiği bir raporda Google'ın ABD'de ödediği vergi oranını bu yolla % 2,4’e düşürdüğü belirtiliyordu [8].

•  Fikir vermesi için söyleyelim; Moody's Investors Service, 2017 itibariyle sadece Amerikan internet devlerinin vergi cennetlerinde tuttukları para miktarını 1.84 trilyon dolar olarak tahmin ediyor [9] [10]. Başka deyişle yaklaşık 10 Türkiye bütçesi ediyor.

 

Bireyler vergi cennetlerini nasıl kullanıyor

 

Şirketokrasi derken, tabi ki şirketlerin arkasında adamlar var. Eh bu çok milyar $’lı paraları olan adamlar da bu vergi cennetlerini kullanıyor dolayısıyla. Buna da bakalım. 

Bireylerin vergi cennetlerini kullanmalarının yolu, varlıklarını "vergi cenneti" adı verilen ülkelerdeki "TRUST" adı verilen bir nevi emanetçi kurumlara teslim etmeleri olarak veriliyor. Bu paradise kağıtlarından ortaya çıkan —ve ülkemizden de bazılarının yer aldığı— bazı isimlerin yaptığı işlem türü. 

Yatırılan varlıklar, "Trust" denilen emanetçi kurumlarda, varlığını yatıran kişinin de içinde olduğu bağımsız 3cü kişilerin yer aldığı bir yönetimle yönetiliyorlar. Trust denilen yapılar genellikle hukuk ya da muhasebe firmalarıdır. 

Zaten hacklenip, ortaya dökülen belgeler de genellikle bu hukuk ya da muhasebe firmaları ile bu kişiler ya da firmalar arasındaki yazışmalar, sözleşmeler vs.

Uzmanlar kişisel vergi kaçırmaların, şirket vergi kaçırmalardan daha büyük olduğu tahmini yapıyorlar. Ülkelerin ulusal hesaplarındaki tutarsızlıkları analiz eden ekonomist Gabriel Zucman'ın hesaplamalarına göre, 7,6 trilyon dolar ya da küresel servetin yüzde 8'inin bu vergi cennetlerinde tutulduğu sanılıyor [11].

Ama merak ettim, bu Trust’larda acaba hiç suistimal oluyor mudur?

 

Vergi cennetleri bizim hayatlarımızı nasıl etkiliyor

 

Şirket değerleri birkaç yüzmilyar $'lara varan dev şirketlerin utanmadan --kendi doğdukları ülke dahil-- hiç bir ülkeye vergi ödemedikleri yılları yaşıyoruz. ABD ya da Avrupa Birliği bunu yüksek sesle tartışıp, henüz çözüm bulamamış durumda. Bu firmalara muhtelif cezalar keserek çözüm oluşturulmaya çalışılıyor. 

Biliyorsunuz, vergiler, devletlerin en başta gelen gelir kaynağıdır. Merkezi ya da yerel yönetimler, yasaları ve kuralları uygulamak, savunma hizmetlerini yerine getirmek, yollar, okullar, hastaneler yapmak ve genel olarak ülkeyi ya da yerel topluluğu yönetmek için yapılan harcamaları karşılamak üzere vergi toplar. 

Bu vergi cennetleri sayesinde, şirketler para kazandıkları ülkelerde, o ülkelerin vatandaşlarına hizmet etmek için toplanması gereken vergileri ödemeyip, kaçırdıklarında, aradaki fark vatandaşların üzerine biner. Yani biz bu şirketler ya da kişiler vergi ödemekten kaçındıklarında, onların yerine de daha fazla vergi ödemek zorunda kalıyoruz.

2003'de kurulan Uluslararası Vergi Adaleti Grubu, dünya çapında kaçırılan vergi miktarının şirketler tarafından 500 milyar $ ve kişisel tarafta 200 milyar $ düzeyinde olduğunu hesaplamış. Yukarıda yazdık, şirketlerin 1,84 Trilyon $'ının ve kişilerin 7,06 Trilyon $'ının vergi cennetlerinde yatmakta olduğu tahmin ediliyor[3][9] [11].

 

Ülkeler bu duruma karşı ne yapıyorlar?

 

Ülkelerin elleri bu duruma karşı bağlı durumda. Çünkü görüntüde herşey kanunlara, düzenlemelere uygun yapılıyor. Yani düzenlemeleri müsait ülkeler üzerinden ve fikri haklar denilerek faturalar kesiliyor filan...

Bu durumun yarattığı "eşitsizlik" sorununa karşı çalışan "Vergi Adaleti" gibi gruplar var [3].  Bu arada, çok uluslu firmaların her ülkedeki toplam gelirleri, maliyetleri, yatırımları, çalışan maliyetlerini vs tek kalemde toplayıp, üzerinde anlaşılacak bir formül ile vergi almak ve çalıştığı ülkelere bu formül çerçevesinde dağıtmak gibi teklifler var.

Ama uluslarası bir konsensusa varmak çok kolay olmasa gerek. Onun yerine ABD kendine göre bir düzenleme yapmaya çalışıyor [12][13]. Avrupa Birliği ise 5-6 seneden bu yana bu firmaları izliyor ve onlara zaman zaman cezalar kesiyor. Bu cezalardan sonuncu bir tanesi çok ilginçti. AB Apple'a ceza kesti ama cezayı tahsil etme görevini İrlanda'ya verdi. Anlayacağınız AB İrlanda'yı sıkıştırmaya çalışacak gibi gözüküyor [14][15][16][17][18][19].

Türkiye ne yapıyor? O da aynen AB gibi, bu firmaları vergilendirmenin yolunu arıyor. Bu bazen ceza keserek, bazen de yakın takip ile oluyor [20][21].

Ama milyarlarca $'a sahip olan şirketler çoktan kazanmış durumda. Bunun değiştirilmesine göz yumarlar mı?

Göreceğiz.. Yukarıda da belirttiğimiz üzere şimdilik; şirketler --vergi ödemeden-- büyüyor, ülkeler ve vatandaşlar --bu vergilerden yoksun kalarak-- fakirleşiyor. 

______________________________________________________________

[1] 

[2] 

[3]

[4] 

[5]

[6] 

[7]

[8] 

[9]

[10] 

[11]

[12] 

[13]

[14] 

[15]

[16] 

[17]

[18] 

[19] 

[20] 

[21] 

[22] Meraklısı için, telif hakkımı ver diye herkesi sıkıştıran Microsoft'un ülkemizde telif hakları nedeniyle kaybettiği İnternet Cafeci davasının nedeni de budur. Türkiye'de telif hakkı belgesi alsalar, tüm ülkelerde almaları gerekecekti. Almadılar, davayı kaybetmeye katlandılar. Bkz : http://www.turk-internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=44549%20targe


 

Yazarın Diğer Yazıları

Depremi yaşayan 4 ilde nüfus 300 bin azalmış

Bölge nüfusundaki yüzde 7-8'lere varan azalma, sığınmacı açmazı ile birlikte düşünüldüğünde, Hatay başta olmak üzere bölgenin geleceği ve özellikle güvenliği açısından odaklanılması ve strateji geliştirilmesi gereken bir konu olarak önümüzde duruyor

Bakan "Türkiye emin ellerde" diyor, ama öyle mi?

USOM ya da Ulaştırma Bakanlığı gerçekten ülkemizin vatandaşlarının "emin ellerde" olması için çalışmak isterse, öncelikle operatörler-bankalar-savcılık-kolluk arasındaki eksik olan koordinasyon ve süreçleri tanımlamakla işe başlayabilir

Mahalli yönetim seçimlerin analizi (I)

Ekonomisi ve diğer tüm alanları güzel bir ülkede yaşamak istiyorsanız "cahil halk" retoriğinden kurtulun, iyi bir yurttaş olarak seçim kanunlarını, siyasi parti kanunlarını ve de ilgili mevcut gelişmeleri vs. yakından takip edin. En önemlisi gerçek verilere güvenin. O zaman "yine mi" mutsuzluğunu yenmek mümkün olur