30 Eylül 2018

7 soruda Rusya'nın Suriye'deki üç yılı

Moskova, Suriye'de vaktiyle Afganistan'da izlediğinden çok farklı bir strateji izledi

Bugün Rusya’nın Suriye’de askerî operasyona başlamasının 3. yıldönümü. Bu üç yılda Ortadoğu’da çok şey değişti. Suriye’deki savaşta ise durum neredeyse tersine döndü.

Bazı soruların yardımıyla gelişmelere kısaca bir göz atmayı deneyelim.

1. Suriye neden karıştı?

“Arap Baharı” denilen dalgalanma, yalnızca “bizimkiler”i değil dünyada pek çok siyaset erbabını da yanıltmıştı. Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya ve oradan da çok geniş bir coğrafyaya yayılabilecek bir hareket olarak görülmüştü. Stratejik olarak büyük bir hedef olan Suriye’de Esad yönetiminin düşürülmesi, Rusya’nın oradaki etkisinin zayıflatılması, komşu ülkelerde ve belki eski Sovyet topraklarında (Kafkasya, Orta Asya, hatta Rusya’da) ciddi değişimleri tetikleyebilir diye düşünüldü. Savaşın başlamasında elbette sadece iç etkenler rol oynamadı, en az o kadar da dışardan müdahaleler yangına körükle gidilmesi sonucunu doğurdu. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bir dizi devlet bu “riskli macera”nın kahramanları arasındaydı.

2. Rusya neden askerî harekata girişti?

Moskova yönetimi, Batı ile iyi ilişkiler kurmaya çalışırken bazen yumuşak davranılmasının vahim sonuçlar doğurduğu sonucuna vardı. Özellikle Putin’den önceki Devlet Başkanı Medvedev’in Libya konusundaki tavizkâr tutumu hatalı bulundu. Suriye’nin kaybedilmesinin, Rusya’yı ve Ortadoğu dengelerini çok olumsuz etkileyeceği öngörüldü. Rusya, Suriye’de Esad yönetimini korumak için başından beri çok aktif bir diplomasi yürütmüştü. Ancak hem bunun yetersiz kaldığını görmesi, hem Batı’nın zaaflarını fark etmesi sonucu 30 Eylül 2015’te askerî olarak da savaşa katıldı. Bunun anlamlarından biri de, Suriye’de savaşan binlerce cihatçının Rusya ve diğer eski Sovyet ülkelerinden olması ve bunların “geriye dönmeden Suriye’de yok edilmesi” amacı idi.  

3. Harekâtın Rusya açısından sakıncaları neydi?

Üç yıl önce başlayan askerî harekât, Rusya’da ve dünyada önemli tartışmalar başlattı. En önemlisi “Moskova yeni bir Afganistan bataklığına mı giriyor?” sorusuyla ortaya atılmıştı ve hâlâ da gündemde. Savaşın vereceği can ve mal kaybı ile iç ve dış politikada yol açabileceği olası olumsuz sonuçlar da tartışılıyor. Afgan ve Çeçen savaşlarının yaraları tam sarılamadan böyle bir adım atılması, özellikle de yeni Rusya’nın (SSCB sonrasında) ilk kez sınır ötesi bir harekâta girişmesi ciddi bir riskti. Ve bence bu risk kaybolmadı.

4. Moskova’nın resmî kayıpları nelerdir?

Resmî verilere göre, SSCB Afganistan’da 9 yılda 15 bin insan, 118 uçak ve 300’den fazla helikopter kaybetmiş, üstelik savaşı başarısız sonuçlandırmıştı. Halen devam eden Suriye operasyonunda ise yine resmî verilere göre, üç yıl içinde 101 insan, 8 uçak ve 7 helikopter kaybedildi. (Gerçek rakamların bunların üzerinde olduğunu düşünüyorum; özellikle de - oraya farklı kanallardan gönderilen savaşçı ve uzmanları hesaba katmaya çalışırsak - insan kaybı, belki bunun birkaç katıdır.)

5. Rusya nasıl bir askerî-siyasi strateji benimsedi?

Rusya Sovyetler Birliği’nin başta küçümsediği ve bütün cephelerde birden zafere oynadığı Afganistan’a kıyasla bambaşka bir strateji izledi. Adım adım ve planlı ilerledi. Esad güçlerini, İran’ı, Hizbullah’ı ve diğer müttefikleri ustaca kullandı. Savaşın bazı aşamalarında sürpriz (ve genelde “olmaz, fazla yürümez bu iş” denilen) işbirliklerine gitti. Astana Süreci ve özellikle de çıkarları çok farklı olan Türkiye ile birliktelik, bunun en başta gelen örneği oldu. Batılı devletlerden Körfez ülkelerine kadar herkesle sıcak temas kuruldu. Enformasyon ve propaganda cephesinde açık davranılmaya, sık sık bilgi verilmeye, karşı savlarla etkin mücadeleye büyük özen gösterildi. Bir başka stratejik yaklaşım da, Suriye'deki muhalefeti aşama aşama bölmek, bir kısmını etkisizleştirmek, bazılarını yanına (ya da Esad yönetiminin yanına) çekmekti. Böylece Rusya, en radikal silahlı unsurların adım adım azaltılması yolundan ilerledi. Önce kurulan sonra da Şam yönetiminin eline geçmesi sağlanan “çatışmasızlık bölgeleri” akıllı bir plandı. Şimdi geriye, en önemli hedef olarak İdlib kalmışa benziyor ve Kremlin bugün başlayabileceği operasyonu, en geniş askerî-siyasi etkiliyi yaratma adına birkaç hafta ertelemişe benziyor.

6. Türkiye-Rusya ilişkileri Suriye savaşından nasıl etkilendi?

İki ülke arasındaki ilişkiler, özellikle 2004-2011 yılları arasında oldukça hızlı gelişiyordu. Suriye’deki olaylar, her ne kadar Türk-Rus ilişkilerini bozmasa da yavaş yavaş etkilemeye başladı. Üç yıl önce askerî harekâtın başlaması, hedeflerinin artık iyice hayal olduğunu gören Ankara’yı çileden çıkardı. 24 Kasım 2015'te Rus uçağının düşürülmesi, Türkiye’nin yakın tarihinde yaptığı en önemli hatalardan biri oldu. Rusya ile savaş tehlikesi doğdu. Gerçi savaş çıkmadı ama Moskova yönetimi, Türkiye’ye ve Türklere karşı çok sert yaptırım ve uygulamalara başladı. Ankara birçok açıdan zarar etti. Aylar sonra özür dileyerek durumu telafi etmeye girişen Türkiye, büyük ölçüde o dönemin dış ve iç koşullarını (uluslararası yalnızlık, 15 Temmuz girişimi vs.) çok ustaca değerlendiren Putin yönetiminin inisiyatifinde, daha düne kadar sürpriz sayılabilecek adımlar atmaya, Suriye’de fiilen Putin-Esad ittifakı yararına çalışmaya başladı. Zamanla özellikle Kürt konusunda Rusya’dan tavizler kopararak Suriye’de önemli bir güç haline gelmeyi başardı. Ancak görünüşteki dostane tabloya karşın, ben Türk-Rus ilişkilerinin 24 Kasım’ın etkilerini taşıdığı ve karşılıklı güvensizliğin her an hissedildiği kanısındayım. Buna Ankara’nın Batı ile Rusya arasındaki yalpalamalarını da eklersek, yarın ne olacağı gerçekten belirsiz.

7. Rusya; Suriye, İran, Türkiye ve ABD’ye karşı nasıl bir yaklaşım içinde?

Kremlin, Türkiye yönetimi ile bağların mümkün olduğunca uzun süre işbirliği içinde götürülmesine gayret ediyor. Ancak hiçbir geçici işbirliği, Rusya’nın stratejik çıkarlarının önünde görülmüyor. Aynı durum, bölgeye yönelik kendi iddiaları ve amaçları olan İran’la ilişkiler açısından da geçerli. Rusya, araları soğuk olan bu iki ülkeyi hem birlikte tutuyor, hem de birbirini dengelemek için kullanıyor. Rusya, ABD ile gerginliğin azaltılmasından yana. Ancak Amerikan yönetiminin “Suriye’den çıkma” amacından vazgeçmesi ve bölgeye yerleşme stratejisine yönelmesi ile gerginlik daha da artacağa benziyor. Yine de ABD-Batı cephesi karşısında gücünün sınırlı olduğunu bilen Rusya, temkinli ilerlemeye özen gösteriyor. Bu arada Moskova’nın geleneksel olarak desteklediğini, görüşme sürecine katmaya çalıştığını ve kültürel özerkliğini savunduğunu açıklayageldiği Kürtlere karşı tutumu da enteresan: Hem işbirliği kapısı açık tutuluyor, hem de Kürtlerin ABD ile birlikte davranmasına ve Türkiye’nin baskılarına bağlı olarak Kürtlere karşı yıpratıcı adımlar atılabiliyor. Sonuçta Rusya açısından hem Türkiye, hem ABD, hem İran, hem de Kürtler, aralarındaki çelişkilerden yararlanılarak puan kazanılabilecek unsurlar.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bahsedilen sayı değil insandır

Gerçekleri örten sayıların ruhunu tanımaktaki isteksizliğiniz yüzünden savaşlar, çatışmalar, trafik kazaları sürüp gidecek...Ve siz hep kaygısız dinleyeceksiniz o kanlı sayıları...

Bir sonraki Cumhurbaşkanı kim olmalı?

Türkiye'de aynı anda hem akıllı hem de ahlaklı olmak, seyrek rastlanan bir durum. Liderin bu iki özelliği taşıması benim en büyük dileklerimden biri

NATO: Batı uygarlığının parçası mı, eskimiş bir savaş aracı mı?

Avusturya, İrlanda, Japonya, Yeni Zelanda NATO’ya üye olmadıkları için insan hakları bakımından çok mu kötü durumdadır sizce?