03 Mart 2016

Erdoğan-Gül çatlağı...

Erdoğan’ın siyasetteki manevra alanının daralacağı günlere doğru...

Politika kulisinde merak konusu:
Hangisi daha büyük, Erdoğan-Davutoğlu çatlağı mı, yoksa Erdoğan-Gül çatlağı mı?
Bu soru, hangi çatlak daha önemli diye de sorulabilir.
Ama artık bir nokta kesin:
Saray’ın canını çok fazla sıkmaya ve Erdoğan’ın siyaset alanını daraltmaya başlayan bu çatlaklar gün geçtikçe saklanamaz hâle geliyor.
Dünkü yazımın başlığı, Erdoğan-Davutoğlu çatlağı idi.
Bu açıdan yazımda verdiğim örneklerden biri de, Erdoğan’ın “AYM kararına uymuyorum” açıklamasıyla ilgiliydi.
Bu açıklamayı hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş, kişisel görüş diye nitelemişti.
Dün de Erdoğan Afrika’dan ses verdi ve bir danışmanı aracılığıyla kendi açıklamasının kişisel olmadığını bildirdi.
Erdoğan’la Davutoğlu karşı karşıya!
Bir bakıma öyle.
Henüz doğrudan birbirlerini muhatap almıyorlar ama bunun da eli kulağında denebilir.
Erdoğan uymayacağım diye gürlüyor.
Davutoğlu, AYM kararından sonra kaç gün hiç ses etmiyor.
Sözcüsünü konuşturuyor:
Cumhurbaşkanımızın kişisel görüşüdür.”
Erdoğan’ın sözcüsü de ertesi gün cevabı yapıştırıyor:
 “Hayır efendim, kişisel görüşü değildir.

Erdoğan’la Davutoğlu karşı karşıya! Henüz doğrudan birbirlerini muhatap almıyorlar ama bunun da eli kulağında

Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi kararından sonraki sessizliğini ilk kez dün bozdu.
1. AYM’nin kararını dikkatli, saygılı bir dille eleştirdi.
2. Ancak, Erdoğan gibi uymuyorum demekten kaçındı.
3. Tutuksuz yargılama esastır” görüşünü yineleyerek Erdoğan’dan ayrıldı.
4. Ama Dündar-Gül davasının, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru aşamasında ‘basın özgürlüğü’yle ilgili olmadığını belirterek, bu noktada Erdoğan’la birleştiğini belli etmiş oldu.
5. Daha önemlisi, Erdoğan’ın danışmanının yapmış olduğu açıklama konusunda net bir tavır aldı. Bir bürokratı muhatap almayacağını söyledi, bu arada Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın yetki sınırlarının anayasada tarif edilmiş olduğunu açıkça vurguladı.
Davutoğlu’nun yukarıdaki beş noktada özetlenebilecek bu tutumu da, ‘Cumhurbaşkanı-Başbakan çatlağı’nın altını bir kez daha çizmiş oluyor.
Bu konu, Erdoğan cumhurbaşkanlığı yolunda yürürken, kendisine hep Özal’la Demirel örneği hatırlatılmış, uyarılmıştı.
Çünkü, cumhurbaşkanı olduktan sonra her iki lider de partilerini ellerinden kaçırmışlar, zamanla başbakanlarıyla çatışmaya başlamışlardı.
Böyle bir sürecin AKP’de de uç verdiği anlaşılıyor.
Ama rahmetli Özal’la Demirel’in başına gelenleri, Erdoğan’ın da bugünden yarına yaşayacağını söylemek belki biraz gerçeği zorlamak olur.
Çünkü, Erdoğan AKP içinde çok daha güçlü, iktidar ipleri büyük ölçüde elinde.
Ama böyle giderse, zemin ayağının altından daha çabuk kaymaya başlayacak.
Bunun belirtileri su yüzüne vuruyor.
Dünkü yazımda belirttiğim gibi:
AKP, Erdoğan’ın rahatça at oynattığı bir arka bahçe olmaktan ufak ufak çıkıyor.
Bu süreçte, şimdilik, kapalı kapılar arkasında oynamayı tercih eden Abdullah Gül’ün başoyuncu olarak sahneye çıkması da sürpriz olmayabilir.
Dünkü Cumhuriyet’in sürmanşeti şöyleydi:
Gül: Fişini çektim çıktım!
Ayşe Yıldırım’ın haberi, geçen 9 Şubat 2016’da Erdoğan’la Gül’ün üç saatlik ‘Saray buluşması’yla ilgiliydi.
Gül’ün “Fişini çektim çıktım!” deyip demediğini bilemiyorum. Bu satırları yazarken Gül’ün ofisinden bu sözle ilgili yalanlama geldi.
Ama haberde yer alan Abdullan Gül’ün Erdoğan’a dönük eleştiri ve uyarılar, öyle sanıyorum ki, gerçeği yansıtıyor.

Başbakanlık'tan Köşk'e çıkan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal da (ortada), Erdal İnönü (solda) liderliğindeki SHP ile kurduğu koalisyon hükümetinin başbakanlığını bırakarak 9. Cumhurbaşkanı seçilen Süleyman Demirel de, kurdukları partilere hakim olmakta güçlük çektiler, atadıkları başbakanlarla ters düştüler

 

AKP, Erdoğan’ın rahatça at oynattığı bir arka bahçe olmaktan ufak ufak çıkıyor. Gül’ün sahneye çıkması sürpriz olmayabilir

Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nın özellikle son aylarında dönemin Başbakanı Erdoğan’la aralarının limoni olduğunu herkes biliyordu. Gül’ün gerek doğrudan, gerekse aracılarla Erdoğan’ı yumuşak üslubuyla uyardığı, ‘kaygılarını’ ilettiği de biliniyordu.
Ama kulislere göre bu son görüşmede Gül kaygı düzeyini aşmış.
Ve rahatsız olduğu her şeyi söylemiş.
Gül Erdoğan’a, tek bir amaç için, başkanlık uğruna ülkeyi yönetilemez hale getirdiğini anlatmış.
İçerideki karmaşadan, dışarıda süren savaştan, ülkenin içine çekildiği bataklıktan ve dış politikanın başarısızlığından söz etmiş.
‘Başkanlık hayali’nden vazgeçmesi gerektiğini hissettirmiş...

Erdoğan’la Gül’ün üç saatlik buluşmasıyla ilgili olarak ben de geçen ay bir yazı yazmıştım.
Gül’ün Erdoğan’dan ayrıldığı 10 nokta başlıklı yazımın bir bölümünü aşağıya alıyorum.

1.Gül, başkanlık sistemine karşı.
2.Gül, Erdoğan’ın siyaset üslubuna olumlu bakmıyor.
3.Gül, Erdoğan’ın siyaset tarzını kutuplaştırıcı buluyor.
4.Gül, Erdoğan’daki eleştiriye tahammülsüzlüğü yanlış buluyor.
5.Gül, Erdoğan’ın dış politikadaki üslubunu eleştiriyor.
6.Gül, özellikle Suriye politikasının çok yanlış olduğu kanısında.
7.Gül, Erdoğan’ın Avrupa Birliği’yle, Mısır’la ilgili yaklaşımlarına eleştirel yaklaşıyor.
8.Gül, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak anayasal yetkilerinin dışına taştığı görüşünde.
9.Gül, yolsuzlukla mücadeleydi, şeffaflıktı gibi konularda rahatsız.
10.Sayıştay’ın devre dışı bırakılmasına da eleştirel bakıyor.

14 Ağustos 2001'de AKP'yi kuran çekirdek ekibi oluşturan Erdoğan ile Gül ve Arınç (soldan sağa) bugün karşı karşıya...

 

Bir yanda Abdullah Gül... Bir yanda Bülent Arınç... Bir yanda Ahmet Davutoğlu... Saray’ın siyaset alanını daraltıyorlar

Gül’ün Erdoğan’a yönelik bu itirazları, eleştirileri geçerliğini koruyor ve ‘Gül-Erdoğan çatlağı’nın da çerçevesini çiziyor.
Ve Saray’ın siyasetteki manevra alanının daha çok daralacağı günler beklenenden daha hızlı yaklaşıyor.
Bu açıdan, Bülent Arınç’ın dün Bilkent Üniversitesi’ndeki konferasında Erdoğan’a dönük şu sözlerinin altını kalın olarak çekmekte yarar var.

Anayasa Mahkemesi kararları, isteyenin de, istemeyenin de kabul edeceği kararlardır.
AYM Başkanı'nı tebrik ediyorum. Başarılı bir hukukçudur.
AK Parti Anayasa Komisyonu'nda akademisyen olarak kendisine görev verdik.
Temel, İdris'e borç vermiş.
Lakin bir süre sonra borç inkâr edilmiş.
Konu davalık olmuş.
İdris mahkemede “Temel'i tanımıyorum” demiş.
Temel çıldırmış; kendisinin tanınmaması hali vardır çünkü. Bunun üzerine Temel tarihi cevabı verir:
“Ben de seni tanımayirum.”
Biz bu duruma gelmeyelim. 
Öte yandan, başkanlık tartışmaları başka konuların önüne geçiyor. Türkiye için zarar olarak görürsem karşı çıkarım.
Kendisi bu anayasaya göre Cumhurbaşkanı seçildi. 'Ben farklı bir Cumhurbaşkanı olacağım' deyip, Meclis'te farklı bir ant içmedi. Biz de o zaman ayakta alkışladık. O zaman ben bu anayasayı tanımıyorum demesi lazımdı.”

Evet, bir yanda Abdullah Gül...
Bir yanda Bülent Arınç...
Bir yanda Ahmet Davutoğlu...
Saray’ın siyaset alanını daraltıyorlar galiba...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ortadoğu cehennemine Gazze'ye BARIŞ gelecek mi?

İsrail, İran ve Filistin'de iktidarlar değişmedikçe, Batı'nın İsrail'e kayıtsız şartsız desteği son bulmadıkça, Hamas şiddet ve terörden vazgeçmedikçe Ortadoğu'da barış kapısı açılmaz!

Paris'ten, yaşlı hatıralarla...

Yürüyorum Paris sokaklarında, yoksa gençliğimi mi arıyorum?..

Osman Kavala nasılsın? Hayırlı bayramlar!

31 Mart güzel bir başlangıç, bir umut kapısı aralanıyor; inşallah senin için de adalet ve hukuk kapısı açılır sevgili kardeşim