24 Mart 2017

Öfke kontrollü bir yazı!

Türkiye bu kadar seviyesizliği taşıyamaz!

New York'ta, Soho'da tenha bir kahve köşesine oturdum.
Mis gibi kahve kokuyor.
Kitabıma çalışmaya başlamadan önce T24'e giriyorum.
Yine konuşmuş tabii.
Bir yandan yine Batı'ya, Avrupa'ya saydırmış...
Diğer yandan hapisteki 'gazeteci milleti'ne olmadık iftiralar atmış...
Bu sefer söyledikleri gerçekten akıl alır gibi değil.
İki tane tweet atıyorum, akıl alır gibi değil başlığıyla.
Demiş ki:

Hapisteki gazetecilerin listesini
verin diyoruz.
149 kişilik bir liste geldi.
Bakıyorum.
Hepsi hırsız...
Çocuk istismarcısı...
Terörist...

Yalnız bizi değil, Avrupa'yı da tehdit etmiş:                       

Siz böyle devam ederseniz,
dünyanın hiçbir yerinde,
hiçbir Batılı
sokağa adım atamaz!

Desen: Aseem Trivedi / Hindistan

Hapisteki meslektaşlarıma terörist, çocuk istismarcısı, hırsız diyebilen bir 'tek adam'la nereye gidebilir ki Türkiye?..

 

Ne yazayım, nasıl yazayım?
Her şeyden önce öfke kontrolü şart.
Sinirleri aldırmadan ona dair yazı yazmak gitgide zorlaşıyor.
Allah aşkına baksanıza.
Hapisteki gazetecilere terörist demişti zaten.
Anlaşılan kesmemiş.
Şimdi de hırsız diyor.
Bu da kesmiyor, 'çocuk istismarcısı'nı da ekliyor.
Ne yazılır ki buna?
Bu kadar seviyesizliğe ayak uydurmak istemiyorum.
Kendimi bıraksam o kadar ağır yazabilirim ki.
Tut kendini Hasan Cemal!
Bir an hapisteki meslektaşlarım gözümün önüne geliyor.
El sallıyorum onlara.
Sesleniyorum:
"Sakın canınızı sıkmayın!"
Bu kadar seviyesizlik kalıcı olamaz.
Bu kadar seviyesizliğe Türkiye layık değil, kesinlikle layık olamaz diyorum.
Bu kadar seviyesizliği Türkiye taşıyamaz diyorum.

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier (ortada) Erdoğan'dan 'hukuk devleti ile medya ve gazetecilik özgürlüğüne saygılı olmasını ve Deniz Yücel'i serbest bırakmasını' istedi

Ne yazsam boş! En iyisi, öfke kontrolü... En iyisi, sinirleri aldırmak..

 

Almanya'nın yeni Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier koltuğuna otururken demiş ki:
"Erdoğan, Türkiye'nin inşa ettiği her şeyi tehlikeye atıyor."
Yerinde bir tespit.
Türkiye'yi uçuruma doğru çekiyor.
Zaloğlu Rüstem gibi dünya aleme pala sallayarak, demokrasiydi, hukuktu, özgürlüktü tüm değerlere boş vererek Türkiye'ye hakim olabileceğini sanıyor.
Kendi kendini aldatıyor.
Pek farkında değil galiba.
Amerikası, Avrupası, hatta Rusyası oradan buradan vidaları ufak ufak sıkıştırıyor.
Dış politikada, özellikle bölgede, Irak ve Suriye'de manevra alanı gitgide daralıyor.
Ekonominin kırılganlığı artıyor.
Olağanüstü dış borcunu yönetmekte zorlanan bir Türkiye sahneye çıkıyor.
Turizm gelirleri her geçen gün baş aşağı giden bir Türkiye sahneye çıkıyor.
Trump'tan da, Putin'den de umduğunu bulamayan bir Erdoğan'la dünyada her geçen gün sıkışan bir Türkiye sahneye çıkıyor.
Sözü uzatmak galiba gerekmiyor.
Gidiş kötü, çok kötü.
Hapisteki meslektaşlarıma terörist, çocuk istismarcısı, hırsız diyebilen bir 'tek adam'la nereye gidebilir ki Türkiye?..
Ne yazsam boş!
En iyisi, öfke kontrolü...
En iyisi, sinirleri aldırmak...
En iyisi, Soho'daki kahve köşesinde kitabımı çalışmaya devam...
Hapisteki dostlarıma, meslektaşlarıma bir kere daha el sallıyorum.
Sakın canınızı sıkmayın.
Böyle gitmez, böylesine bir seviyesizlik devam edemez, Türkiye bu seviyesizliği taşıyamaz.

Yazarın Diğer Yazıları

Paris'ten, yaşlı hatıralarla...

Yürüyorum Paris sokaklarında, yoksa gençliğimi mi arıyorum?..

Osman Kavala nasılsın? Hayırlı bayramlar!

31 Mart güzel bir başlangıç, bir umut kapısı aralanıyor; inşallah senin için de adalet ve hukuk kapısı açılır sevgili kardeşim

31 Mart, CHP için bir büyük seçim başarısı ama yetmez!

Bu başarıyı bir adım daha ileriye götürmek şart. Bunun da yolu, "demokrasi için bir büyük uzlaşma"yı gerçekleştirmekten, yepyeni bir anayasal çatı kurmaktan geçiyor