03 Şubat 2024

F-35'lerde kaçan fırsat

Türkiye, ”Amerika S-400’ler için  daha fazla üzerime gelmesin” diye F-35’ten çabuk vazgeçti. ABD, ”İsveç’in NATO üyeliği karşısında F-16 alırsınız” dediğinde, Türkiye de İsveç’in NATO üyeliği /F-35 denklemini kurabilirdi...

Yaklaşık iki yıl önce bir Cuma namazı çıkışında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarıyla başlayan İsveç’in NATO üyeliğine ilişkin krizde  sona yaklaşıldı. Finlandiya’dan sonra İsveç’in ittifaka katılım protokolü de geçen hafta TBMM’de  onaylandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından imzalanan kararname aynı gece resmi gazetede yayınlandı. Onay belgesinin saklayıcı ülke ABD’ye iletilmesiyle de Türkiye açısından yasal prosedürler sonuçlanmış oldu. Şimdi top Amerika’nın sahasında. ABD Dışişlerince Kongre’ye 40 adet F-16 savaş uçağı ve modernizasyon kitlerinin Türkiye’ye satılacağına ilişkin resmi bildirimin yapılmasıyla, 27 Ocak itibariyle yeni bir süreç başladı.15 günlük itiraz süresinin ilk bir haftası çok şükür kazasız belasız atlatıldı. Bir hafta daha doğum sancıları çektikten sonra umarız bu defter de kapanmış olur.

Türkiye’nin tartışmalı diplomasi sınavı

Hatırlayabildiğim kadarıyla, yakın diplomasi tarihimizde hiçbir olay kamuoyunda bu kadar çok  tartışma yaratmamıştı. Hâlâ da, ”Türkiye bu işte doğru mu yaptı? Ayıp mı etti?”, “Ne kazandı? Ne kaybetti?”, “Gizli diplomasi tercih edilse daha mı iyi olurdu?” tartışmaları devam ediyor. İşin ilginç yanı başlangıçta, Türkiye’yi şark kurnazlığı yapmakla eleştirenlerden, şimdilerde, ”Türkiye erken pes etti, Makedonya’nın NATO üyeliğini 11 yıl engelleyen Yunanistan kadar olamadı” diyenler var. Kimileri  F-35 örneğinden yola çıkarak Amerika’ya güvenilemeyeceği için krizin henüz bitmiş sayılamayacağını savunuyor. Kimileri de Amerika, Türkiye’ye güvenemediğinden onay belgesinin ıslak imzalı örneğini görmek istediğini iddia ediyor.

17 Mayıs 2022 tarihinde bu sitede yayınlanan, ”Pazarlığın nesi ayıp?” başlıklı yazımda, bazı meslektaşlarımla ters düşmek pahasına, çok taraflı diplomaside bu tür pazarlıklara sıkça rastlanıldığını dile getirmiştim. İki yıla yakın devam eden bu süreçte pek sık rastlanılmayan ise,  bir aşamada  taraflarlardan birinin değişmesiydi. İsveç’in aradan çekilmesiyle Türkiye’nin veto kozuna karşı masaya F-16 kartını süren ABD, Türkiye’nin doğrudan muhatabı oldu.

Türkiye’nin İsveç’e karşı elde ettiği kazanımlar

İsveç ile yapılan müzakerelerde Türkiye somut kazanımlar elde etmedi değil. Neler mi kazandı dersiniz? Finlandiya’dan sonra İsveç’in, geçtiğimiz günlerde de Kanada’nın bazı savunma sanayii ürünlerinde Türkiye’ye uygulaya geldikleri ihracat kısıtlamaları kaldırıldı. Madrid’deki üçlü mutabakatta yer alan terörizm ile mücadele alanındaki taahhütlerin, Vilnius’taki açıklama ile İsveç’in NATO’ya girmesinden sonra da devam edeceği kayıt altına alındı. Bu amaçla bakanlar düzeyinde ikili bir güvenlik mekanizması oluşturuldu. İsveç önce terörle ilgili yasalarında, sonra da anayasasında değişiklikler yaptı. Sadece İsveç de değil, NATO’da da terörizme karşı bir farkındalık yaratıldı. NATO’da ilk kez terörizmle ilgili özel oturum düzenlendi, terörizm ile mücadele için  bir özel temsilci atandı. Bu çerçevede İsveç ile yürütülen müzakereleri Türkiye için hezimet olarak nitelemek Türk diplomasisine biraz haksızlık olacaktır.

Türkiye, ABD’ye karşı kaybetti

ABD ile yapılan pazarlıklarda ise Türkiye’nin o kadar başarılı olduğu söylenemez. İtiraf etmek gerekirse, Amerika oyunun ikinci yarısını Türkiye’den daha iyi oynadı.16 Aralık’ta Başkan Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki telefon görüşmesine kadar, ”İsveç’in NATO üyeliği ile Türkiye’ye F-16 satışı arasında bağlantı yoktur” söylemiyle elini serbest bıraktı. Bağlantıyı Kongre'ye kurdurdu.6 Ocak’taki Antony Blinken’in Ankara ziyaretinde, bu işin daha fazla uzaması halinde ABD’nin Yunanistan’a F-35 satışını Kongreye sevk edeceğini öne sürerek son bir hamle ile “şah” dedi. Sonuç herkesin malumu. İsveç NATO’ya girerken, Yunanistan’a F-35’ler, Türkiye’ye F-16’lar verilecek.

F-16’lar F-35’lerin yerini tutmuyor

Kongre'ye sunulan satışlar gerçekleştiğinde Yunanistan’ın beşinci nesil F-35’lerini, Türkiye Ege’de elindeki 4.5’üncü nesil F-16’lar ile karşılamak zorunda kalacak. Kim ne derse desin modernize edilecek bir F-16, bir F-35’in yeteneklerine sahip değil. Türkiye, ”Amerika S-400’ler için  daha fazla üzerime gelmesin” diye F-35’ten çabuk vazgeçti. ABD, ”İsveç’in NATO üyeliği karşısında F-16 alırsınız” dediğinde, Türkiye de İsveç’in NATO üyeliği /F-35 denklemini kurabilirdi. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı vekillerinden Victoria Nuland’ın ve Beyaz Saray stratejik İletişim koordinatörü John Kirby’nin, Türkiye ve F-35 ile ilgili son beyanları, ABD’nin esasen bu konuda Türkiye ile pazarlığa açık olduğuna işaret ediyor.

Türkiye, ayrıca ikinci bir seçenek olarak F-16 yerine, yine aynı nesilden Avrupa menşeli savaş uçaklarından İngiliz/Alman ortak yapımı EUROFİGHTER’ı veya Fransız Rafale’yi  tercih etme yoluna gidebilirdi. Her ne kadar bakım ve yedek parça temini açısından bazı sakıncalar doğursa da, kuvvet çeşitliliği her zaman bir ülkenin muharebe yeteneğini güçlendirir. Tek bir kaynağa bağımlılığı azaltır. Yunanistan bunu yapıyor, hava kuvvetlerinin envanterindeki F-16’lara şimdi F-35’leri ve Rafale’leri ilave etmeye hazırlanıyor.

Macaristan’ın derdi ne?

Gözler şimdi Macaristan’a çevrilmiş durumda. Aslında Macaristan’ın İsveç’in NATO üyeliğine neden itiraz ettiğini baştan beri kimse anlayabilmiş değil. Budapeşte’den ilk çatlak sesler gelmeye başladığında tahminler Macaristan’ın  AB ile bir pazarlık peşinde koştuğu yönündeydi. Daha sonra Macaristan’ın Ankara Büyükelçisi Matis Viktor, bir televizyon mülakatında İsveç’li politikacıların insan hakları ve demokrasi alanında Macaristan’a haksız eleştiriler yönelttiğini, Macar halkının gururunun incindiğini açıkladı. Macar akrabalarımız da pek alıngan olmuşlar. Donald Trump başkan olduğu dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ”Aptal olma” diye mektup yazdı. Üzerimize almadık. Üstüne üstlük şimdi de Trump yeniden kazansın diye dua ediyoruz.

Macaristan’ın, Türkiye “evet” dedikten sonra fazla direnebilme şansı yok. NATO karargahına  bayrağı çekilerek İsveç’in ittifaka 32. üye olarak dahil olması artık gün meselesi.

Hasan Göğüş kimdir?

Hasan Göğüş, 1953 yılında Gaziantep'te doğdu. 1976'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun oldu.

Diplomatik kariyerine 28 Nisan 1977'de başladı. Yurtdışında sırasıyla Yeni Delhi Büyükelçiliği'nde ikinci kâtip, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliği'nde başkâtip, Londra Büyükelçiliği'nde müsteşar, AGİT'te Daimi Temsilci Yardımcısı olarak çalıştı.

Dışişleri Bakanlığı merkezde; Müşterek Güvenlik İşleri, Savunma Anlaşmaları ve Uygulama dairelerinde ikinci kâtiplik, müsteşar özel kalem müdürlüğü, Bağımsız Devletler Topluluğu Genel Müdürlüğü'nde Orta Asya Daire Başkanlığı, AGİT Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür Yardımcılığı, Çok Taraflı Siyasi İşler Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ikili ilişkilerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Merkezdeki son görevi sırasında Türkiye-Hollanda ilişkilerine katkılarından dolayı Hollanda Kraliçesi Beatrix tarafından "Oranje- Nassau" nişanı ile ödüllendirildi.

Büyükelçi olarak Türkiye'yi sırasıyla Yeni Delhi, Atina, Viyana ve Lizbon'da temsil etti. 23 Ekim 2018'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekliye ayrılan Hasan Göğüş, Uluslararası Kalkınma Hukuku Örgütü Danışma Kurulu ve Okan Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliklerini sürdürüyor, T24'te dış politika konusunda yazılar yazıyor.

Hasan Göğüş'ün ayrıca 42 yıllık meslek anılarını derlediği, Doğan Kitap'tan yayımlanmış "Zor Başkentlerde Diplomasi" ve köşe yazılarını topladığı İdeal Kitap'tan yayımlanmış "Diplomasi Yazıları" isimli iki kitabı bulunmaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Haydi AB'ye girdik diyelim, ya sonra?

Galiba AB’ye üyeliği unutup daimi olarak aday kalmaya çalışmak Türkiye için de daha hayırlı olacak...

İtibardan tasarruf olur mu?

Eskiden çarşı pazara resmi araçlarla gidilmesini önlemek amacıyla, kamuya ait araçların  ön kapılarının üzerinde büyük harflerle, ”resmi hizmete mahsustur” yazardı. Bu uygulamadan neden vazgeçildi? Cevabını tahmin etmek, o kadar zor değil.

Seçimler sonrası hareketlenen diplomasi trafiği

Seçimsiz geçecek bir dört yılın dış politika için de fırsat olarak kullanılması mümkün